Popun divası Sezen Aksu, Harbiye Açıkhava’nın merdivenlerine kadar dolduğu gecede, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu’yla birlikte Kürtçe türküler söyledi
ZEKİ COŞKUN
İSTANBUL-Serin sonbahar akşamı. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu tıklım tıklım, merdivenler dahil dolu. Dışarıda arayış sürüyor hâlâ. Biletler günler öncesinden tükense de karaborsa-maraborsa, içeriye dahil olmaya uğraşanların sayısı hayli kalabalık. Türkiye Şarkıları söylenecek… Orada olmak gerek!
Hatırlanacaktır, 30 Ağustos’ta Efes Antik Tiyatro’daki ilk konser hayli gürültüye yol açmıştı. Pop divası Sezen Aksu -namı diğer Minik Serçe- kimilerine göre haddini aşan işlere kalkışmış; bilerek bilmeyerek bölücülere alet olmuş, hizmet etmişti.
Resmi, yarı resmi, gayriresmi kanallardan gelen olumsuz tepkiler, Türkiye Şarkıları’nın İstanbul programını iptal etme düşüncesine dek götürmüştü Sezen Aksu ve organizatörlerini. Ancak medya ve kamuoyundaki büyük destek, ‘Endişeye mahal yok, devam’ diyordu. Ve işte hayırlı cuma, 20 Eylül serin sonbahar akşamı, Harbiye Açıkhava büyük onay ve katılımla, coşkuyla, yürekle, arada gözyaşlarıyla Türkiye Şarkıları’nı söylüyor, yaşıyordu.
Hayır, gerçekten endişeye gerek yok. Şarkılar bölmez. Tersine; çoğaltır, büyütür. Şarkılar, ‘ayrı’ değil, aynı ve/ya da benzer olduğunuzu söyler, yaşatır, öğretir. Sezen Aksu’nun solistliği ve koordinatörlüğüyle seslendirilen Türkiye Şarkıları’nda bir kez daha görüldü işte: Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Rum ya da Müslüman, Hıristiyan, Yahudi (ve bunların farklı mezheplerinden) ‘kimlik’lerle var olanların her birinin ‘bizim’ dediği her ses, her ezgi,
‘öteki’yle hemen hemen aynı telden çalıyor, aynı şeyleri söylüyor!
Onca tartışmadan sonra Sezen Aksu’nun sahnede sık sık yinelediği gibi, dünyanın ve hayatın bunca sertliğine karşı, zamanın amansızlığına, yabancılaştırıcılığına karşı nefes almak için, ayakta durmak için, varlığını, yaşadığını duymak ve duyurmak için, iyi hissetmek için, evet, ŞARKI SÖYLEMEK LAZIM. Birlikte şarkı söylemek lazım. Öyle de oldu. Ve görüldü ki, kimseye zararı yok bunun. Ayrılığı değil; birliği, beraberliği üretip yaşatıyor şarkılar.
Işık, biraz daha ışık
Sahnenin önü mumlarla bezeli. Yay biçiminde, titrek ışık. Işık, biraz daha ışık niyetine. Sessizliğin ve yarı karanlığın içinden beliren Sezen Aksu, “Gülümse, hadi gülümse” diyerek açıyor konseri. Büyük ve uzun yolculuğa çağrı gibi. Şarkıyı bilenler anımsayacaktır, bir çocuğun ağzından yükselir bu çağrı. Dersimli şair Kemal Burkay’ın sözleri: “Tut ki karnım acıktı/ Anneme küstüm/ Bir kedim bile yok/ Anlıyor musun” diyen, “Gülümse, mevsim değişsin/ Akdeniz olsun” diyen, naif, ılıman çağrı.
Ardından çocuğun büyümekte olduğunu haber veren şarkı geliyor: ‘Ben Böyle Yürek Görmedim’… Ve sonra da yine o ağlamaya karşı duran yerel bir ses: ‘Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım?’
Sahne önündeki mumlar belki de şunu söylüyor: Türkiye Şarkıları projesi, Sezen Aksu’nun ‘Işık Doğudan Yükselir’le (1995) başladığı açılımın uzantısıdır. Aksu ve onun şahsında pop, ilk kez o albümle doğrudan yerel seslere yönelmiş, pop türküyle, ilahiyle, nefesle buluşmuştu. Ve bu buluşma, şarkıcıya da müziğe de ‘sosyal misyon’lar getirmişti.
O dönem bütün hızıyla piyasaları hareketlendiren ‘worldmusic’ anlayışının bir tür yerli uygulamasıydı ‘Işık Doğudan Yükselir’. Türkiye Şarkıları’na gelene dek aradan geçen yedi yılda çok şeyer oldu, her alanda. Pop rüzgârı çoktan dindi, bitti. Ama öte yandan neredeyse ‘poplaşmayan’ hiçbir şey de kalmadı!
‘Işık Doğudan Yükselir’le eşzamanlı bir başka müzikal düzenlemeyi anımsamak gerekir bunu görmek için: Lirik Tarih! Klasik, alaturka, folk, dans, halay, bale hepsi bir potada eriyor, neredeyse resmi protokolün olmazsa olmazı haline geliyordu Lirik Tarih. Onun yakın zaman uygulaması Sultan’s of the Dance -ya da şimdilerde Anadolu Ateşi adıyla olarak çıkıyordu karşımıza.
Bu arada büyük prodüksiyon işi olmayan ama büyük kabul gören Kardeş Türküler’i unutmamak gerekiyor. Türk, Kürt, Ermeni, Gürcü, Laz… Anadolu’ya ait ezgileri kendi dilinden seslendiren topluluk 1990’ların başından beri ‘folk’un otantik ama yeni yorumlarını koyuyordu ortaya.
Türkiye Şarkıları projesinin belki en önemli ama pek bilinmeyen başka kaynağı ise 1986′ dan beri faaliyette olan Sarband Topluluğu. Topluluk, Ortaçağ Batı ve Doğu kültürleri arasındaki ilişkiyi araştırıp sergiliyor. ‘Cantico’, ‘Music of the Emperors’, ‘Sapharad’ albümlerinde Hıristiyan, Musevi ve İslam toplulukların dinsel ve din dışı parçalarının benzeşliği örnekleniyor.
‘Gülümse’yle açılan ve ‘Şarkı Söylemek Lazım’la kapanan parantezin içinde sahne alan Feriköy Vartanans Ermeni Kilisesi Korosu, Lospauaros Sefaradis Musevi, Onorio Rum Müzik Dostluk Grubu, Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu, Enderun Klasik Müzik Topluluğu, Aksu eşliğinde bütün bu seyri seslendiriyordu Türkiye şarkıları’nda.
Ayrı adlar altında tek ses, tek nefes vardı Açıkhava’da: Türkiye şarkıları. Ve coşkusu: Buradayız, beraber söylüyoruz.
Yorumlar kapatıldı.