Özel Bomonti Mıhitaryan Ermeni Katolik İlköğretim Okulu. Fotoğraf: Ayşegül Dikenli.
İstanbul’da Rum, Ermeni ve Yahudi’lere ait 30 faal okul var. Eğitimle ilgili temel sorunları okullarını ayakta tutmak, dillerini çocuklarına öğretmek
ZEYNEP AKSOY
Okullar açılıyor. Yine binbir sorunla. Eğitim kalitesindeki sürekli düşüş, özel okullarla devlet okulları arasındaki büyük uçurum, fırsat eşitsizliği, müfredattaki eksiklikler, öğretmen açığı, tıklım tıklım sınıflar, boş geçen dersler… Bu liste daha çok uzayabilir. Yarın sabah İstiklal Marşı’nı söyledikten sonra “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diyecekler arasında İstanbul’daki azınlık okullarının öğrencileri de var. Onlar da her sabah diğer bütün çocuklar gibi bu andı içiyorlar ama Türkiye’de bütün eğitim kurumlarının boğuştuklarına ek olarak, azınlık okullarında okumalarının getirdiği bir sürü başka sorunla karşı karşıyalar. Türkiye’nin bazılarını çıldırtan mozayiğininin gayrimüslim kesimini oluşturan Rum, Ermeni, Musevi ve Süryani azınlıkların eğitim konusunda, azınlık okulları yönetmeliğinden kaynaklanan ortak ve cemaatlerinin farklı beşeri, dini, kültürel yapılarından kaynaklanan özel sorunları var.
Rum cemaatinin İstanbul’da, 3’ü lise 8’i ilköğretim okulu olmak üzere faal durumda toplam 11 okulu var ve bu okulların en önemli sorunu öğrenci azlığı. Gittikçe küçülen cemaatle birlikte eskiden sayıları 60’ı bulan okulların çoğu kapalı, açık olanlarda ise bir kişilik sınıflar bile var. Bu sene de geçen sene olduğu gibi ana-ilköğretim ve lise olmak üzere toplam 240 kadar öğrenci bekleniyor. 1958-1992 yılları arasında Zoğrafyon Lisesi’nin müdürlüğünü yapan Dimitri Frangopulos somut rakamlar vererek durumun acıklılığını gözler önüne seriyor: “1951-52’de 44 ilkokul ve beş ortaokul-lise vardı. Toplam öğrenci sayısı 5424’tü. 1955’te (6-7 Eylül olayları senesi) bütün okullarda 6589 öğrenci vardı. Sayı 62-63’te 4910 öğrenciye indi. Sonra giderek azaldı ve bugünlere gelindi. 11 okul, 200 küsur öğrenci. Rum okulları Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkilerden doğrudan etkilenir. İlişkiler iyiyse sorunlar azalır, ilişkiler kötüyse kabak ilk olarak okulların başına patlar.” İkişer-üçer kişilik sınıflar öğrencilerin psikolojisini çok olumsuz yönde etkiliyor. Rum cemaatine yönelik günlük gazete ‘İho’nun genel yayın yönetmeni Andrea Rombopulos, “İlkokullar bölgelere dağılmış olduğu için sayıları talebe göre fazla, aslında semtlere göre birleştirilse daha iyi olur. Ama açık okullar kapatılmak da istenmiyor, bir kez kapanırsa bir daha açılmaz diye düşünülüyor” diyor. Zaten kapalı olan okul binaları başlıbaşına bir sorun. Bu binalar hayrat olarak görüldüğünden amacı dışında kullanılamıyor, AB’ye uyum yasalarındaki azınlıkların mal edinmesi konusundaki değişikliklere rağmen kiraya verilemiyor, ancak satılabiliyor. Dolayısıyla okullar ve vakıflar için çok gerekli olan gelir kaynaklarına dönüştürülemiyor, oldukları yerde çürüyorlar.
Öğretmen sorunu çözülmüş
Rum okullarına Türkiye’yle Yunanistan arasındaki bir anlaşma çerçevesinde kontenjan öğretmenleri atanıyor. Örneğin bazı alanlarda mevcut cemaatten öğretmen yetişmiyorsa bu derslerin öğretmenleri Yunanistan’dan geliyor, aynı şekilde buradan da Türk öğretmenler Batı Trakya’ya gidiyor. Eskiden bu konu çok sorunluymuş, öğretmenler ders yılı başladıktan çok sonra geliyor, dersler boş geçiyor, yıl sonunda bu dersler yapılmadığı için not alamayan öğrenciler diplomasız kalıyor, özellikle üniversite kazanmışlarsa büyük problemler yaşanıyormuş. Son birkaç yıldır ise depremden sonra güçlenen ilişkiler ve AB’ye adaylık süreciyle başlayan yumuşama sayesinde kontenjan öğretmenlerinin atanması büyük ölçüde çözülmüş. Örneğin bu öğretim yılı için şimdiden gelmişler bile.
Rombopulos, “Bizi Ermeni ve Musevi cemaatlerden ayıran en önemli unsur ana dilimizin bu güne kadar korunmasıydı, MEB’nin müfredatında öngördüğü derslerin dışında bütün dersler Rumca okutulurdu” diyor, “Ancak son 15-20 yılda yaşanan göçlerle Antakya’dan İstanbul’a gelen, Rum olmayan Arap Ortodokslar da çocuklarını bizim okullara yazdırıyorlar. Şu andaki öğrencilerin yüzde 30-40’ını onlar oluşturuyor ve bu çocuklar Rumca bilmiyor. Öğretmenler de onlar geri kalmasın diye derslerde Türkçe konuşuyor, bu diğer çocukların seviyesini etkiliyor, ayrıca karma evliliklerden gelen ve Rumcası zayıf öğrenciler de var, bu çocuklar için mutlaka hazırlık sınıfı açılması, Rumca barajı konulması lazım. Yoksa böyle giderse yeni nesilde kendi dilini okuyup anlayamama yavaş yavaş başgösterecek.”
MEB’in katkısı bekleniyor
Ermeni okullarının temel sorunu ise eğitimi sürdürme konusundaki kaynak sıkıntısı. Aslında Lozan Anlaşması’nın azınlıklarla ilgili 43. maddesine göre azınlık okulları eğitim faaliyetlerini kendi öz kaynaklarıyla karşılayamaz duruma düştüklerinde yerel ya da merkezi bütçeden bunlara yardım yapılması tahahhüt edilmiş, ama bu pratikte uygulanmıyor. İstanbul’da 5’i ilköğretim ve lise, 13’ü sadece ilköğretim okulu olan faal durumda 18 Ermeni okulu var. Anarat Hığutyun Ermeni Okulu Vakfı Başkanı Karmelo Apelyan, “Okullarımız bağışlarla ayakta duruyor, çok rahat dil bilen öğretmen bulunamıyor ve bunun sıkıntısı özellikle ilkokulda çok çekiliyor” diyor. Vakfın Başkan Vekili Antranik Yontan, “Biz Türk vatandaşı olarak hem diğer okulların hem de kendi cemaatimizin okullarının ayakta durabilmesi adına iki kat özveride bulunuyoruz” diye ekliyor, “Gönül ister ki MEB okullarımıza belli bir miktarda katkıda bulunsun.”
Bomonti Mıhitaryan Ermeni Katolik İlköğretim Okulu Vakfı Başkanı Fransua Baloğlu’nun yönetmelikten kaynaklanan ciddi dertleri var: “Geçen Nisan ayının başında bina boyanıp tamir edilsin diye dilekçe verdik. Bu tamirat için bile taa Ankara’ya, İlçe Milli Eğitim ve İl Milli Eğitim’e başvurmak gerekti. Prosedür bu, azınlık okullarında bir çivi çakmak için bile Ankara’dan izin almak zorundasınız” diyor. Mıhitaryan okulu Bomonti’deki binasına 1964’te taşınmış. Tapusu var, her şey usule uygun. Ancak 1970’lerde azınlıkların mal edinmesine getirilen yasak sonucu, tapu iptal davası açılıp tapu ellerinden alınıyor. Uzun süre kira ödüyorlar, binanın yeni sahipleriyle anlaşmazlık çıkıyor, sonunda 1999 yılında öğrencilerle birlikte sokağa atılıyorlar. Belediye Başkanı’nın destekleriyle bir süre sonra binalarına yeniden yerleşebiliyorlar.
Ermeni okullarında Türkçe okutulması zorunlu dersler dışındaki dersler, ancak hoca bulunabilirse Ermenice okutuluyor, dolayısıyla çocuklar mükemmel bir Ermenice’yle mezun olamıyor, Ermenice’yi çoğu kez ikinci bir yabancı dil kadar öğreniyorlar.
Süryanilerin okulu bile yok
Musevilere gelince, Türkiye’de sadece bir Musevi okulu var, Ulus Özel Musevi Okulu. Bu okul müfredatını kendi azınlık dilinde okutmak yerine eğitim dili olarak Türkçe’yi, ikinci dil olarak da İngilizce’yi seçmiş, İbranice üçüncü dil olarak okutuluyor.
Bütün azınlık okullarının çok önemli bir sıkıntısı yönetmelik gereği MEB tarafından atanan müdür başyardımcılarıyla kadro ve müdür arasında çıkan anlaşmazlıklar. Müdür yardımcısı olmalarına karşın her türlü evrak onların elinden çıkıyor ve kişiliklere göre ilişkiler değişse de MEB’nin okullarda kurduğu bu güncelliğini yitirmiş kontrol mekanizması yönetimde ikiliğe ve problemlere yol açıyor.
Süryani azınlığın ise bir okulu bile yok. Azınlık avukatı Murat Cano “Süryanilerin Rum ve Ermeni okullarında eğitim görmesine devlet izin vermiyor, onlar da mecburen Türk okullarında eğitim görüyorlar” diyor, “Ne hikmetse Süryaniler Lozan’da diğer azınlıklara tanınan haklardan yararlanamıyor.”
İşte durum bu. Her etnik, dini ve kültürel kesimden Türkiyeli için sorunlarla dolu bir öğretim yılı daha başlıyor. Azınlıklarsa eğitimle ilgili en temel sorunlarla uğraşıyor; okullarını ayakta tutmak, bir okul sahibi olmak, dillerini çocuklarına öğretmek gibi.
(Araştırmaların bir bölümü Ekim Yücel tarafından yapıldı.)
Yorumlar kapatıldı.