Konserde her dilde şarkılar söyleyen Aksu, Feriköy Vartanant Ermeni Kilisesi Korosu ile ‘Sarı Gelin’i hem Türkçe hem de Ermenice seslendirdi. FOTOĞRAF: EVREN ATALAY/DHA
MURAT ÇELİKKAN
EFES – Kültür Bakanlığı’nın özel izniyle Efes Antik Tiyatrosu’nun, seyirci kapasitesini sınırlayan dikenli teller, kaldırılmış. Tiyatro hınca hınç, salkım saçak, yaklaşık 20 bin kişi olmalı. Antik Tiyatro’nun sahnesinde İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, Sezen Aksu’nun özel orkestrası ve vokalistleri ile Feriköy Vartanant Ermeni Kilise Korosu var. Yani yaklaşık 140 kişi. Spotlar arada bir tiyatro sahnesinde tablo değiştiren canlı heykeller üstünde patlıyor. Ve Selçuk, ‘Sezen’ diye inliyor. İki gündür, beklenen yağmur korkusundan eser yok. Zaten Sezen de konserden sonra, “Ben gittiğim yere güneşimi de götürürüm” diyecek. Haklı!
Daima cesur olmuş o küçücük kadın, akşam dokuzda sahneye çıkıyor. Bu sefer yaptığı iş daha fazla cesaret istiyor. Her açıdan…
160 sesi buluşturmak
Sahnede, toplam 171 kişi yer alıyor. Bu, zaman zaman 160 ayrı sesin sahnede aynı anda yer alması demek. Bunun gerektirdiği teknik çalışmayı düşünün. Ses, ışık, koreografi. Yedi ayrı müzik grubu aynı sahneyi paylaşıyor. Bunun orkestrasyonunu düşleyin. Organizasyon, teknik ekip derken neredeyse 300 kişilik bir kafile bu, yola düzülen. Bu organizasyonu düşünün. Sonra, sonra bütün bu grupların, örneğin Opera ve Bale Orkestrası’nın, örneğin Kilise Korosu’nun kendi müzikleri dışında pop, klasik Türk müziği vesaire çalmaya, söylemeye de ikna edilmesi sürecini tahayyül edin. Bunun Türkiye’deki bürokratik karşılığını hatırlayın. Kabul edin, bu proje büyük cesaret gerektiriyor. Cesaret ve ciddi emek.
Konserden bir gün önce ilk kez hep birlikte prova yapabilen bu 171 kişi, perşembe akşamı saat 20.30’da başladıkları provayı ancak sabaha karşı 08.30’da bitirebiliyor.
Diyarbakır’dan gelen çocuk korosu, bu muhteşem deneyim sırasında en çok eğlenenler. Bütün ısrarlara rağmen provadan ayrılmıyorlar. Parçası oldukları bu işin gerçekleşme sürecini izlemek için taşların üstünde uyumaya da razılar. Aynı günün akşamında hep birlikte konsere çıkıyorlar.
Türkiye şarkıları
30 Ağustos Zafer Bayramı’nda Efes’te, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de Aspendos’ta konser veriyor Sezen Aksu. Hem Zafer Bayramı, hem barış günü. Düşünsenize işin içinde herkes var. Türkler, ordu, barışçılar, bir de sahnede Ermeniler, Rumlar, Kürtler, hele hele Kürtler, Yahudiler, Müslümanlar. Bu iş dar anlamda hiçbir politik amaç güdülmese de kendiliğinden politik. Bütün bu insanların bir araya gelip birlikte konser vermeleri, sahnede hep birlikte Türkçe, Ermenice, Judeo İspanyolca, Rumca, Kürtçe şarkılar söylemeleri, önemli bir kendiliğinden mesaj içeriyor. Sezen, barış, dostluk, çokkültürlülük mesajını kariyerinin zirvesinde düzenlediği artık ‘konser’ diyemeyeceğim, bu organizasyonla veriyor.
Risk alıyor, olsun; hedef haline gelmeyi göze alıyor. Bu Türkiye’nin en popüler sanatçılarından birinin kendi hayatına şükran töreni gibi bir şey ve bizim ona!
Aksu bunu şöyle sunuyor: “Bu konser için çok özel şeyler söylemeyi gerekli bulmuyorum. Bu topraklarda yüzyıllardır söylenen şarkıları hep birlikte söyleyelim istedim.” O kadar! Sonra şarkı söylüyor, konsere ‘Gülümse’ şarkısıyla başlıyor.
Ardından sahneye Los Paşaros Sefaradis Müzik Topluluğu geliyor. İlk parçayı birlikte seslendiriyorlar, sonra Sezen sahneyi onlara bırakıyor. Barış ve dostluk için söylüyorlar. Sezen arkada, hep sahnede. Oniro Rum Müzik Topluluğu geliyor sonra.
Önce topluluğun solisti Rula Divarci Sezen’le beraber Haris Aleksiyu’ dan ‘Beni yak, kendini yak’ını Türkçe ve Rumca olarak söylüyor. Sonra sıra diğer Rumca parçalara geliyor. Üç kişilik bir aile olan, bu toprakların müzik grubundan babayla oğul aşka gelip sirtaki yapmaya başlayınca, seyirci ayağa kalkıyor.
Arada Ermeni Kilise Korosu Türkçe, Latince ve Ermenice söylüyor. Sezen, “Ermenice şarkı söyledik, Türkiye bölünmediğine göre, şimdi de Kürtçe söyleyelim” diyor. Ve Kürtçe ‘Gelin’ türküsüne başlıyor.
Ağlamak güzeldir…
Şarkının ortasında sahneye çocuklar geliyor. Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu bu. Küçücükler, çocuklarımız. Sahnede ürkek ama profesyonelce yer alıyorlar, şarkıya katılıyorlar. Benim oturduğum, görebildiğim yerlerde, sahnede artık çoğu insan ağlıyor. Kimse gözyaşlarını tutamıyor. Sezen, çocuklar şarkı söylerken, mikrofonlarını tek tek düzeltiyor. O sırada o, o cesur, küçük kadın değil artık, kaygılı bir anne. Sezen, İzmirlilere çok iltifat ettiği gecede, ‘deli’ anneannesini de anıyor: ‘Boş ver, hepimiz aynı Tanrı’nın çocuklarıyız’ sözüyle ve birden ‘Mevlit’ okumaya başlıyor. ‘Mevlit’ten bir bölüm okunuyor. Bir ilahi! Çocuklar giderken sahneyi Enderun Klasik Türk Müziği Topluluğu almış.
Arada duygu dünyamızın yapıtaşları, Sezen Aksu şarkılarıyla örülmüş ‘Türkiye Şarkıları’ geçidini izliyor, eşlik ediyoruz. Ve finale yaklaşıyoruz. Sezen konseri ‘Şarkı Söylemek Lazım’la bitiriyor, Sezen sahneyi terk ederken şarkıyı vokalisti Zeynep bitiriyor. Sonra Sezen’le beraber herkes sahnede. Mevlana söylüyorlar. ‘Düne dair her şey söylendi, cancağızım artık yeni bir şey söylemek lazım’ diyor sahnedeki 171 kişi. Seyirci kendinden geçmiş. Artık 20 bin kişi ayakta. Sezen bisle dönüyor, “Oyuncak bebekleri sevmedim hiç, alkışları sevdim; kadınları, erkekleri, romanları, en çok başkaldıranları” diyor. Bu Sezen’in finali.
Sonra artık sahnede el ele tutuşan, iç içe geçmiş 170 kişiyle ‘Arkadaş’ı söyleyerek konserin finalini yapıyor: “Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş; yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş!”
Bu sadece bir konser değil; Sezen de sadece bir şarkıcı değil. O bu coğrafyanın farklı insanlarını, farklı dillerin farklı müziklerini bir araya getiren yumurtanın akı, yapının harcı bu gece. Şarkı söylüyor, orkestrayı yönetiyor, koreografi yapıyor, insanları bir araya getiriyor, sahne amirliği yapıyor, araya bir Roman şarkısı, sahnede göbek atan bir çengi, bir Roman dansçısını sıkıştırıyor. Ve 20 bin kişi onun yanında yer alıyor.
Güven duygusu
Sezen’in büyüsü. Dönüp arkamdaki binlerce insana bakıyorum, Türkiye’ye bir daha güveniyorum. Çok ihtiyacım olan bu güveni bana yaşattığı için Sezen’e şükran duyuyorum. Risklerini onun üstlendiği, bedelini ödemeye hazır olduğu bir işin, ben sadece keyfini sürüyorum. Bu coğrafyanın insanlarına çok acılar çektirdik, çok acılar çektik! ‘Bu küçücük kadın, bir başına bütün Türkiye’ye yeter mi’ diye düşünüyorum. Belki de yeter ama o yanıtı, “Bu ülke sana müteşekkir” diye bağıran İzmirli bir seyircisine veriyor: “Hepimiz bi ucundan tutcez artık!”
Yorumlar kapatıldı.