Milli Eğitim Bakanlığının, Tarih kitaplarında değişikliğe gittiğini basından
öğrendik. “Başta, Ermeniler olmak üzere Rum, Süryani ve Türkiye’de yaşayan diğer
Hıristiyanlar hakkında ‘karşı propaganda içeren’ yeni bölümler eklenecek”miş.
“Sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla, Yunan-Pontus ve Süryanilerle ilgili konular,
bu öğretim yılından itibaren ders kitaplarına konulacak”mış. Bu nedenle de
“tarih ve sosyal bilgiler öğretmenleri eğitime alınacak, Ermeni soykırımı
iddialarına ilişkin bilgi verilecek”miş.
Bir Ermeni olarak, bu haber beni ilgilendiriyor. Ayrıca, çok kimse gibi ben
de bu “karşı propaganda içeren” yeni bölümlerin, içeriğini, üslubunu tahmin
ediyorum. Doğrusunu isterseniz, bunu soykırımdı/değildi türü tarihten gelen bir
inatlaşmanın devamı olarak görüyorum. Genç kuşaklarda hiçte dostane olmayan
duyguların yeşermesine neden olacağı için de üzülüyorum.
Devletimizin, Ermeni soykırımı konusunda çok hassas olduğunu biliyoruz. Ders
kitaplarına kadar uzanmasını, bunun sonucu olarak görüyoruz. Tabii ki, her
devlet gibi Türkiye de kendi yakın tarihini öğretecek. Üzüntümüz, kaygılarımız
bundan değil. “Karşı propaganda içeren”görüşlerin tarih olarak sunulmasından.
Daha Türkiye ağırlıklı ve resmi görüşlü tarih anlayışımızdan. Yazılanların
doğruluğunun, yanlışlığının ötesinde ‘ kuşakları bir birine düşman edebilir’
endişesini taşıdığımız, üslubundan.
Politikacı, tarihçi, araştırmacı kimi ulusalcı dostlarımızın, Ermenilere
dönük hangi duyguları beslediklerini hep okuyor, dinliyoruz. Ermeni politikası
doğrultusunda onlarca kitabın üslubunu üzülerek okuyoruz. TBMM’nin web
sayfasında; şöyle başlıklarla karşılaşıyoruz. “Ermenilerin, Türklere yaptıkları
mezalim ve soykırımın utanç belgeleri.” “Kars,( Erzurum, Elazığ, Van, Muş.,
v.d.) ve çevresinde Ermeni mezalimi ve soykırımı” “Devlete başkaldıran ve ihanet
eden, masum ve savunmasız Türk halkına mezalim ve soykırım yapan Ermeniler”gibi
onlarca cümle ve başlık altında aynı üslupta anlatılan olaylar. TV tartışmaları,
makaleler. Aynı üslubu içeren resim altları. İnanın çoğu cümledeki Türk ve
Ermeni sözcüklerinin yerlerini değiştirerek yazsam TCK na göre suçlu
olabileceğimi söyleyebilirim.
Bu üslubun, bu içeriğin ders kitaplarına yansımasından endişe duyarım.
Kuşakların bir birini düşman bellemesinden de, komşu ülkelerin bir birlerini
düşmen olarak görmesinden de, endişe duyarım.
‘Karşı propaganda’ amacıyla Ermeni soykırımı tarih ve sosyal bilgiler
derslerinde okutulacakmış. Peki bu ülkenin yakın tarihinde Ermenilerle,
Rumlarla, Azınlıklarla ilgili başka olaylar yok mu? Mesela Trakya olayları.
Mesela, Varlık Vergisi. Mesela, 6/7 Eylül olayları. Acaba, onlar neden genç
kuşaklara öğretilmez. Resmi tarih anlayışımız onlara henüz izin vermediği için
mi?
Ne diyelim? Bize, ancak düşündüklerimizi yazmak kalıyor. İsminin önünde
‘milli’ sözcüğü bulunan Eğitim Bakanlığımızın ‘Atatürk ilke ve inkılaplarını
kendilerine rehber edinen’ değerli yöneticileri, ne yaparsa bu ‘vatanın
milletiyle bölünmez bütünlüğü’ için yapar. Bu vatanın iyiliği için yapar. Tutup
da Ermenistan’ın, Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın yada Suriye’nin iyiliği için
yapacak değil ya.
İletişim çağı, bilgi çağı. Küreselleşme yada, yeni Dünya düzeni. 2000 li
yıllar için insanlığın uygun bulduğu isimler bunlar. Yaşadığımız çağın, siyasal,
sosyal ve teknolojik özelliklerini ve değişimlerini bize en güzel anlatan
sözcükler.
İçinde bulunduğumuz coğrafya da farklılıklar, inatlaşmalar, düşmanlıklar
aşılarak, birleşik bir Avrupa kurma yolunda ilerleniyor. Tabii, kolay olmasa
bile, Türkiye de kendi iç zorluklarını aşarak bu yolda ilerlemeye çalışıyor.
Öte yandan bakıyorsunuz, ulusalcı, içe kapanık bir mantığın ülkemizde hala
etkili olduğunu görüyoruz.
Atatürk’ün en çok sevdiğim sözü “ Yurtta barış, Dünyada barış” sözüdür.
Türkiye’nin kendi vatandaşlarıyla ve komşu ülkelerle olan ilişkilerine
baktığımızda, bu söze daha çok sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Yorumlar kapatıldı.