T.B.M.M. Genel Kurulu’nda, Avrupa Birliği uyum yasasının azınlık vakıflarına taşınmaz mal edinme kolaylığı getiren 4. maddesi 118 red oyuna karşılık 227 oyla kabul edildi.
Avrupa Birliği (AB) Genel Sekreterliği’nce hazırlanan, Adalet Bakanlığı’nca son şekli verilen, AB’ye uyum sürecinde çeşitli yasalarda değişiklik yapan yasa teklifi, İçişleri ve Adalet Komisyonları’ndaki hararetli tartışmaların ardından 1 Ağustos Perşembe günü Meclis’te görüşülmeye başlandı. Anadilde öğretim ve yayın ile Azınlık Cemaat Vakıfları’nın taşınmaz mal edinmelerini de kapsayan 43 yasa maddesinde değişiklik ya da yeniden düzenleme öngörülen ve 14 maddeden oluşan tasarı 2 Ağustos 2002 Cuma akşamı geç saatlerde kabul edildi.
Yasa teklifine baştan beri muhalif kalan MHP dışında, Adalet Komisyonu’ndaki oylamada olumlu oy kullanan ancak daha sonra idam maddesine muhalefet şerhi koyan 5 üye ve azınlık vakıfları maddelerine muhalefet şerhi koyduklarını bildiren DYP’li Sevgi Esen, Erdoğan Sezgin ve Mehmet Gözlükaya ile AKP’li Mehmet Çiçek’e rağmen AB Uyum Yasaları Meclis’te görüşülmeye başlandı ve tümü üzerinde görüşmelerin ardından yapılan oylama ile maddelerin görüşülmesine geçilmesi kabul edildi. Bu sırada AKP’li Mehmet Çiçek Cemaat Vakıfları maddesine muhalefet şerhini geri çektiğini açıkladı.
Kabul edilen yasa teklifinde özellikle azınlıkları ilgilendiren üç madde şöyle:
*****
MADDE 4. – A) 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, Bakanlar Kurulunun izniyle dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler.
Bu vakıfların dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her ne suretle olursa olsun, tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde hükümlerine tabidir.”
MADDE 8. – A) 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir.
“Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 11. – C) Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aşağıdaki hükümler eklenmiştir.
“Ancak, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Milli Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
*****
Bu düzenlemeler sonucu, cemaat vakıfları artık yasal olarak her türlü taşınmaz mal edinme ya da bağış kabul edebilme ve taşınmazlarının üzerinde tasarruf yetisine sahip olurken, her hangi bir şekilde kullanımında bulunan taşınmazları 6 ay içerisinde üzerine kayıt ettirebiliyor. Bunun yanı sıra Anayasa değişiklikleri sonucu doğan haklar olan Ermenice TV ve radyo yayınları ile özel Ermenice kursları da yasal hale geliyor.
Özellikle cemaat vakıfları ile ilgili, en son geçen Aralık ayında gündeme gelen ve hukuk-dışı ve ayrımcı bir çok hüküm taşıyan öneri ile karşılaştırıldığında, bu önerinin, şartlı da olsa daha ileri bir düzenleme getiriyor olması ve bu haliyle Meclis’e sevkedilerek kabul edilmiş olması azınlıklar açısından bugüne kadar gösterilen tüm çabaların ve mücadelelerin sevindirici bir sonucudur.
Hatırlanacağı gibi Ocak ayında Patrik Mesrob II Hazretleri hukukçulardan oluşan bir heyetle birlikte Ankara’ya gitmiş ve Devlet Bahçeli dışında tüm parti liderleri, ilgili Bakanlar, milletvekilleri ve bu tasarıyı hazırlayan AB Genel Sekreterliği ile görüşmüş, cemaatimizin düşünce, dilek ve önerilerini aktarmıştı.
Yasa Tasarısının gerekçesinde cemaat vakıfları hakkında yapılan şu tespit, hukukçularımızın bugüne kadarki savunmalarını teyid eder niteliktedir: “Maddenin (A) fıkrasında yapılan değişiklikle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı ve Ek 1 No.lu Protokolle güvence altına alınan mülkiyet hakkının korunması ilkeleri ile uyum sağlanmıştır. Böylece, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinebilme ve taşınmazları üzerinde her türlü tasarrufta bulanabilmelerine olanak sağlanmıştır.
Avrupa Birliği müktesebatı, azınlıkların bulundukları ülkelerde diğer vatandaşlara göre ayrımcı muameleye tabi olmamaları, başka bir deyişle, çoğunluğa mensup kişiler gibi tüm haklardan yararlanmalarını öngörmektedir. Avrupa Birliğinin ülkemize ilişkin Katılım Ortaklığı Belgesinde, kısa ve orta vadeli öncelikler arasında tüm vatandaşların sosyal, dini, ekonomik ve kültürel haklarının geliştirilmesi ve farklı muameleye maruz kalmamaları öngörülmüştür.”
Bu şekilde 1936 Beyannamesini vakfiye sayan anlayış bir önceki yasa tasarısında dile getirilmiş olmasına rağmen, bu kez kendine yer bulamamıştır ve böylece 1974 yılından bu yana cemaat hukukçularımızın savunmalarını temellendirdikleri nokta kabul görmüş olmaktadır. Ayrıca bir önceki tasarıda geniş tepki alan ve Patrik Hazretleri’nin Ankara temasları sırasında üzerinde durulan, mütekabiliyet gibi azınlıkları yabancı sayan ayırımcılığa yer verilmezken, mal edinebilmek ya da satabilmek için üç Bakanlıktan izin almak ayırımcılığı bu kez “Bakanlar Kurulu’nun izni” şartıyla yer değiştirmiştir.
Perşembe günkü tartışmalar sırasında azınlık vakıflarıyla ilgili bir soruya cevap veren Devlet Bakanı Nejat Arseven şunları söyledi: “Gayrimüslimler, Lozan’la bu haklarını elde etmiş olan, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti nüfus hüviyetine sahip, hepinizin çocuğu gibi okullara giden, Türkiye’de her türlü hakkı kullanabilen, hatta, bir önceki dönemde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna da girebilen Türk vatandaşlarıdır. Biz, şimdi, Lozan’ın azınlık statüsü vermiş olduğu bu kişilerin Osmanlı’dan kalan vakıflarıyla ilgili olarak yapılan düzenlemelerin zamanımızda, maalesef, belli imkânlarla kendilerine sağlanamaması dolayısıyla, yine, Avrupa Birliğiyle uyum sürecinde ve aynı zamanda, İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında ve Türkiye’nin, şimdiye kadar hiç mahkûm olmadığı ayırımcılık suçuyla Avrupa İnsan Mahkemesinde mahkûm olmasını önlemek için böyle bir düzenleme getirdik.”
Yorumlar kapatıldı.