İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Celal Başlangıç: Musa´dan notlar – Radikal

Musa Dağı’nın her bir köşesinde tarih var. Ermenistan dışında dünyanın tek Ermeni köyü Vakıflı burada. Geçmişte yasakları en ağır şekilde yaşamış olan Samandağ da hâlâ hüzünlü

29/07/2002 (94 defa okundu)

Celal BAŞLANGIÇ

Güney’in, insanı bayıltan temmuz sıcağı artık uzaklarda kalıyor. Ağaçların koyu gölgesinde sanki bahar rüzgârları esiyor. Musa Dağı’nın etekleri uçuşuyor. Bu köyde yaşayanların tümü Ermeni. Biz Vakıflı’nın Türkiye’deki tek Ermeni köyü olduğunu biliyorduk.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Ermeniler bu bilgimizi “Değil Türkiye’de, Ermenistan dışında dünyadaki tek Ermeni köyüdür” diye düzeltiyorlar.

Köy pırıl pırıl. Yolları düzgün. Binalar özenli yapılmış. Kimse köyün ortasına beton yığını yapmaya niyetlenmemiş. Gelen çaylar ‘tavşan kanı’. Sohbet de koyu.

Agop Kartun eczacı. İstanbul’da büyümüş. Orada okumuş. Ancak yıllar sonra dönmüş doğduğu topraklara. Kapatmış Şişli’deki eczanesini, Samandağ’da bir eczane açmış. Bir Türk kızıyla evli Agop.

Köyün muhtarı Berç Kartun. O da yıllarca İstanbul’da tekstilcilik yapmış. İşler kötü gidince terk edip büyük kenti, kendini doğduğu köye atmış. “Burası daha iyi” diyor. Vakıflı’nın kilisesi yeni onarılmış. Eşyaları yenilenmiş. Papazın odasını, kilisenin yanındaki misafirhaneyi gezdiriyorlar. Köyün son papazı da ölmüş. Şimdi yenisini bekliyorlar.

Vakıflı’da 140 Ermeni yaşıyor. “İstanbul’da bu köyden en az 500 kişi var” diyorlar. Özellikle büyük kentlerde yaşayanlar yavaş yavaş dönmeye başlamış. Bu topraklarda yaşayan insanların tarihinde göçmenler, geri gelmeler öyle çok ki. Dönenlerin öyküsünü dinleyince aklımıza Fransa’dan biraz yukarıdaki Yoğunoluk Köyü’ne dönen ‘Musa Dağı’nda Kırk Gün’ romanının kahramanı Gabriel geliyor. ‘Ermeni tehciri’ sırasında bu dağlarda direnen, direnenlerden sağ kalanlar Suriye’ye göçmüşler daha sonra. Romanın yazarı Werfel 1929 yılında Şam’da tanışmış onlarla. Yapıtı için “Bir halı fabrikasında çalışan sakat kalmış ve açlıktan ölmüş göçmen çocuklarının sefaletini, bir halkın akıl almaz kaderini, olup bitenin ölüler ülkesinden çekip çıkarmak için belirleyici bir neden olmuştur” diye yazmış.

‘Tehcir’de ve direnişte sağ kalanlar Fransız işgali yıllarında dönmüşler topraklarına. 1938’de yapılan ve dünyada bilinen ilk halk oylamasında Hataş’da yaşayanlar Türkiye’yi tercih edince diğer altı köyün Ermenileri terk etmiş bu toprakları. Bir tek Vakıflı’da yaşayanlar kalmış. Bunun nedenini sorunca ilginç bir yanıt veriyorlar:

‘Sağcı Ermeniler göçtü’

“Sağcı olanlar göçtü. Solcu olan Ermeniler ise Mustafa Kemal’e güvendi ve bu topraklarda kalmayı tercih etti.”

Bir dönem Türkiye İşçi Partisi’nin bu köyde yüzde 90’lara varan oranda oy aldığını anlatıyorlar tezlerini doğrulamak için.

Vakıflı’dan Hıdırbey Köyü’ne doğru yola çıkıyoruz. Burası da eski bir Ermeni köyü. Ancak boşaldıktan sonra Musa Dağı’ndaki diğer köylere olduğu gibi buraya da Türkmenler yerleştirilmiş.

Köye girince Arapça şarkılar geliyor kulağımıza. Dev bir çınar ağacı ve dört koldan akan kaynak suyunun bulunduğu
alanda Türkmenler’in düğünü var. İşin ilginci Türkmen düğününde Arapça şarkılar çalıyor artık. Çınar da öyle sıradan bir
ağaç değil. Gövdesindeki oyuğa 10 kişi girebilir. Zaten bu ağacın oyuğunda daha önceden bir bakkal dükkânı varmış. Sonradan ağacı korumak için boşaltılmış.

Ağacın önündeki tabelaya göre gövde kalınlığı sekiz, yüksekliği 17 metreye yakın. Bu ağacın dalları tam 1.5 dönümlük bir alan kaplıyormuş. Tabelanın altında bir de öyküsü var dev çınar ağacının:

“Hazreti Hıdır ve Hazreti Musa denizden çıkarlar ve Hıdırbey Köyü’ne gelirler. Hazreti Musa yoluna devam ederek Musa Dağı’na çıkar. Hazreti Hıdır asasını su kenarına koyar ve su içer. Döndüğünde asasının yeşerdiğini görür. İşte, o yeşeren
ağacın bu ağaç olduğu söylenir.”

Biraz ilerde Gabriel’in köyü Yoğunoluk var. Gelen sesten bu köyde de düğün olduğunu anlıyoruz. Yine söylenen şarkılar Arapça. Samandağlı Ahmet “Eskiden

Arapça yasaktı. Şimdi Türkmen köylerinde Arapça Türkü söyleniyor” diyor.

Samandağ’a geri dönerken, çok eskiden de değil, 1980’lerin sonuna doğru bu topraklarda yaşanılan anlamsız yasakları düşünüyoruz. 12 Eylül’e kadar siyasal şiddetten nasibini en az alan Samandağ’da, 12 Eylül sonrası inanılmaz baskı uygulanmış. Neredeyse herkes sorgudan geçirilmiş. Bu süreç 1985’e kadar en ağır biçimde sürmüş.

1990’lı yıllara doğru garip yasaklar vardı Samandağ’da. Hatta şimdi birkaç sanatçının albümüne aldığı, Türkiye’nin her yerinde çalan ‘Meryem Meryemti’ türküsü yasaktı. Oysa türkü, Osmanlı askerleri tarafından kaçırılan bir Arap kızının öyküsünü anlatıyordu. Hatta o yıllarda Samandağ’da bir düğünde bu türkü çalmaya başlayınca, o sırada salonda bulunan dönemin ilçe emniyet müdürü yasak olan türküyü susturmak için silahını çekip havaya ateş bile etmişti.

Yasaklar kumsalı

Samandağ’ın Çevlik kumsalı, yaklaşık 18 kilometredir. Bu yanıyla ‘Türkiye’nin en uzun kumsalı’ olarak anılır.

O yıllarda, saat 18.00′ den sonra kumsalda gezinmek yasaktı. Hele yazları, havanın kararmasına saatler kala kumsal boşaltılır, kurt köpekleriyle gezen jandarmalar sahilde kalanları uyarırdı.

Samandağ’da balık önemli bir geçim kaynağı. Ama o zamanlar, Samandağlı balıkçıların gece denize açılmalarına ve denizde kalmalarına izin verilmezdi. Samandağlılar karşılarında başka yerlerden gelen balıkçı teknekleri avlanır, onlar kıyıdan seyretmek zorunda kalırlardı.

Bu anlamsız yasaklar bugünlerde yok artık. Ama, Samandağ’dan İskenderun’a uzanan ve güzergâhı bir doğa harikası
olan kıyı yolundan geçmek hâlâ yasak.

Arapça rock orkestrası

Musa Dağı’ndan Samandağ’a inince yayladaki serinlik yerini sıcak ve nemli bir havaya bırakıyor. Samandağ Kalkındırma Derneği’nin düzenlediği festival çerçevesinde gündüz Şükrü Erbaş’ın ve Faik Bulut’un konuşmaları var. Sıcağa rağmen toplantının yapılacağı çay bahçesi tıklım tıklım dolu. Bir zamanlar saat 18.00’den sonra yasak olan Çevlik’teki kumsalı konser alanına dönüştürmüş Samandağ’ın gençleri. Kumsalın üzerine binlerce genç toplanıyor. Geceleri Mazlum Çimen’in, Fevzi Karadeniz’in, Erdal Erzincan’ın dinletileri var. Ama daha önce buradaki Arap gençlerin kendi kurdukları rock orkestraları, çocuk koroları sahneye çıkıyor. Arapça şarkı söylüyorlar. Hatta festivalin ilk gecesi Hasan Özgün Arapça ‘talk show’ yapıyor. Biraz da kendi insanlarını eleştiriyor.

Festivalin açılış konuşmasını yapan Samandağ Kalkındırma Derneği Başkanı Yusuf Kavasoğlu, beldenin sorunlarını anlatırken “Şaho mağdurları” diyor. Sorup öğreniyoruz. Toprak zengini bir Mehmet Şah varmış Samandağ’da. Hatay Türkiye topraklarına katılınca Mehmet Şah’ın bütün ailesi Suriye’ye, Beyrut’a göçmüş. Mehmet Şah ise Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmuş. Bir Türk’le evlenmiş. Ziraat Bankası’ndan kredi almış, seçimlerde oy kullanmış. Hatta otel işletmeciliği bile yapmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak. 1971 yılında ölmüş Mehmet Şah. Ölene kadar da tam 271 kez tapu işlemi yapıp elindeki toprakları satmış. şimdi Samandağ’ın merkezindeki bu toprakları alıp üzerine ev yapanlar büyük bir sorunla karşı karşıya. Çünkü Mehmet Ağar’ın İçişleri Bakanlığı döneminde, hem de ölümünün üzerinden 25 yıldan fazla bir süre geçmişken, Mehmet Şah’ın Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı iptal edilmiş. Sattığı bütün araziler de Hazine’ye devredilmiş. ‘Böyle şey olur mu’ demeyin. Burası Türkiye. Mehmet Şah’ın arazileri arasında en az 8-10 kez el değiştirenleri bile var. Bu tapular da iptal olmuş. İnsanlar parasını ödeyip satın aldıkları, üzerine ev yaptıkları arsalar üzerinde işgalci duruma düşmüşler şimdi. Cemil Berrak da bunlardan biri. Sekiz yıl Arabistan’da çalışmış. Biriktirdiği parayla daha önce Mehmet Şah’a ait olan ve tam dokuz el değiştiren arsayı 1995’te satın almış. Ancak şimdi tapusu alınmış. Uygulamayı, Arap Alevi kökenli olmalarına bağlıyor. Cemil Berrak, “Devletin tapusu sahte çıktı” diye anlatıyor kızgınlığını.

Musa Dağı’na bakarken insan, ‘Ne kadar çok acı yaşanmış bu topraklarda, şu anda yaşananlar ve daha da yaşanacak olanlardan gayrı’ demekten alamıyor kendini. Musa Dağı gibi bu ülkenin de acıları bitmiyor ve insan bu coğrafyada acıyı büyütenlerin, o sıcacık, saygılı, iri gözlü Samandağlıların yüzüne bakarken utanacakları günü bekliyor.

Yorumlar kapatıldı.