İstanbul, Tanzimat fermani döneminde ve sonra, 1915 e kadar Hayeren edebiyat
dünyasinda Hay edebiyatinin merkezi oldu. Aravmadahayerenin serpildigi, edebi
eserlerle doruga çiktigi bu dönemde bati edebiyati ile karşilaştirilacak
devasa eserler: şiir, hikâye, roman , gazate makaleleri, tiyatro eserleri,
denemeler ve aşk mektuplari olarak her türde zarif eserler verildi. Bilhassa
Üsküdar, Beşiktaş gibi Bogazin tabîi ve eşşsiz güzellikleri bu eserlerde
gene eşsiz bir terennümle edebiyata geçti. Ister içtimai (sosyal) ister
yalniz estetik olsun degeri olan bütün yönlerde taşlama, hiciv, eleştiri, seyyahat, didaktik, siyasi vb…eserler arka arkaya ve artik
erişilmesi zor gözüken siklikla verildi ve çogu da kitap olarak gene sayisi
oldukça çok Hayeren matbaalarda basildi.
İstanbul Hay edebiyati her dönemde dilin zerafetine, imlâ ve dilbilgisi
kurallarina titiz saygi gösterilen bir ekolün merkezi oldu. Bu şehr-i İstanbul’da bir tek kelimenin imlâsi üstüne bile aylarca süren edebi
yazişmalar bazen edebi mücadele olarak da devam etti. “Tokat” yani
elle birinin yüzüne vurmanin hayereni “abdak” kelimesinin ikinci
harfini “be” ile mi yoksa “pür” ile mi yazmanin dogrulugu
içten bir duyguyla yazarlar arasinda tartişildi. Bir kitabin kapaginin
“gapariç” mi yoksa “goghk” mi olarak söylenecegi hatir
kiracak noktalara gelinceye kadar polemiklere yol açti. Fransa’nin başşehri
“Paris”i Marmara gazetesi “Pür” ile yazarken, Jamanag
“Pen” ile yazdi ve ikisinin da hakli oldugunu biliyoruz. Mesrob Maşdotz’un alfabesi kutsandi ve onun klâsik cümle dizimi ve imlâsina
tapilircasina bagli kalindi. Klâsik Hayeren Krapar, İstanbullu ediplerin
referansi olmaktan asla ayri düşmedi. Bunu İstanbul’daki Hay mezarliklarinda
1950 lerden önceki, bazen de sonraki mezar taşlarina yazilan yazilardan bile
anlayabiliriz. Klâsik Hayeren olan kraparla mezar taşlarinda o ölenleri
sonsuzlaştirma istegi, İstanbul haylarinin lisanlarina ne kadar tavizsiz sevgi
ile bagliliginin en basit göstergesi olarak önümüzde duruyor. Bu İstanbullular vaktaki Kayseri’den, Egin’den, Van’dan, Sasun’dan, Bitlis’den,
Hacin’dan , Bursa’dan, Adana’dan gelen insanlarimiz olsunlar….
Imlâ da gene ôyle titizlikle 1600 senelik degeri ile korundu. Hayasdan‘da
1922 de Stalin dönemi baskisinin da tesiri ile eşsiz güzellikteki
Arevmdahayeren ve Arevelahayeren iki parpari da içine alan Mesrobyan imlâmiz
bir garip “dekret” (Fransızca “decret” yani
“tamim”) ile bir anda Murat Apeghyan adli akademisyen bir yazarin
icadi garip bir imlâ ile degiştirildi. O zamanki düşünce ile sözde imlâ
halkin daha “kolay” algilayacagi hale sokuldu. Bunu siyasi bir karar
olarak uygulatan zamanin siyasilerinden “Aydınlanma bakanı” Boghos
Magintzyan’ın asil gayesi bu ara yolla Hayeren‘in Mesrobyan alfabesini silip
yerine lâtin alfabesinin getirilişi idi. Hatta birkaç kitap da Hayeren
ve lâtin harfleri ile basildi ve orada kaldi. Bu şeytani düzeni başaramadlar ve hatta 1940 senesinde bu garip Apeghyan imlâsi biraz daha düzeltildi.
Bu garabeti Rus dili de çekti. Ruslarda da imlâ düzenlemesi adi altinda imlâ
yozlaşmasina gidildi. Buna çarpici bir misal Leo TOLSTOY’un “Harp ve
Memleket” adli eserinin yeni imlâ ile basildiginda “Harp ve
Sulh” olarak geçtigini biliyoruz. Sebep ise şu; ruscada olan iki tane
“i” harfinden biri, “N” harfine benzer fakat ortadaki çizginin
soldan saga olmasi yerine sagdan sola oluşu. Bu iki “i”yi yozlaştirdiktan sonra millet “MIR” kelimesini
yanliş imlâ ile şaşirip “Memleket” yerine “Sulh” olarak anladi.
Hayerende de binlerce misal var bu yônde. Meselâ Zadig‘de birbirimize söyledigilmiz
“Krisdos Haryav i Merelotz” un “haryav” ini dogru olan
“HI” ile yazmak yerine Hayasdan‘da “HO” ile yazinca çok
çirkin bir anlam çikiyor; tabi anlayana… Işte İstanbul edebiyati Mesrobyan
imlâyi eski titizlikle koruyan bir yuva olarak da degerini koruyor. Böylece
dilimizdeki kelime kôklerininin klâsik degerlerini imlâ yolu ile
anlayabiliyoruz ve kelimeleri daha kolay ôgrenebiliyoruz. Lisan yozlaşmasi hiçbir
zaman ve hiçbir yerde lisanin halka kolayca yayilmasina ön olmamiştir.
Pek çok yerde gençlerimiz Hay edebiyatimizin 1920 lere varan döneminin
izlerini misallerle bulabilseler de 1920 den bu yana daha kolay olarak
Hayasdan‘da ve Spürk‘te verilen Hay edebi esreleri nisbeten rahatlikla
bulabilirler . İstanbul’da canli ve çok aktif olarak devam eden cumhuriyet döneminde
verilen eserleri bulup okumak için evvelâ onlari tanimak, tanidiktan sonra
da bulmak gerekiyor.
Işte bu yazi serimizde Aras Yayıncılığın bize bu yöndeki hizmetinden
faydalanip, birkaç Hayeren yayinlanan eser etrafinda bu dönem İstanbul edebiyatina panoramik bir
bakiş saglamaya çalişacagiz.
- Hay = Ermeni
- Hayeren = Ermenice
- Arevmdahayeren
= Bati Ermeni lehçesi - Arevelahayeren
= Doğu Ermeni lehçesi - Hayasdan =
Ermenistan - Krapar = Klâsik Ermeni
yazi dili ve halu hazirda Ermeni kilisesi ayin dili. Ermeni kilisesinde 1600
yildan beri ayinler klâsik Ermenice ile yapilir. Bunun yani sira mezar taşlari
ve bilhassa ruhanilerin mezar ta$lari klâsik Ermenice ile yazilir. Bu klâsik
lisan edebi hayatta artik geçerli degildir ama modern Ermenicenin (bati
veya dogu lehçesi ) kelime kôklerini ve cümle yapisini incelemek için bu
klâsik lisan gereklidir. Ermeni edebiyatinin altin çaginda
“vosgetar” edebi eserler klâsik Ermenice ile verilmiştir. - Parpar = Lehçe
- Spürk = Diyaspora
- Zadig = Paskalya
ohannik.akopcan@francetelecom.com
Yorumlar kapatıldı.