İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sedat Laçiner:Biz bu filmi görmüştük-ZAMAN

Zaman gazetesinde yer alan yorumunda Asam Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr.Sedat Laçiner “Biz bu filmi görmüştük” diyor.

Yazının tamamı şöyle…

Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın ‘beklenen filmi’
Ararat nihayet Cannes gösterimiyle gerçek yüzünü ortaya koydu. Böylece bir
yılı aşkın bir süredir devam eden tartışmalar daha bir alevlendi. Hemen
herkesin ‘kötü bir film’, en azından ‘Egoyan’ın şu ana kadar yaptığı
en kötü film’ olduğu noktasında birleştiği Ararat, sanatından çok
hakarete varan sahneleri nedeniyle gündemdeki yerini koruyor. Film öylesine kötü
ve öylesine sıradan klişelerden oluşuyor ki, çekim aşamasında ‘film Türkiye’de
gösterilsin’ mücadelesini yapan Türkiye Ermenilerinin önde gelen isimleri
dahi filmi gördükten sonra fikir değiştirdiler. Örneğin Hrant Dink,
Egoyan’a kızgınlıkla, ‘Nasıl böyle bir film yaparsınız?’ sorusunu
sordu. Egoyan ise ‘herkesin kendisini yanlış anladığını’ iddia ediyor.
Ona göre ünlü film eleştirmenleri Atilla Dorsay da, Vecdi Sayar da yanılıyor.

Bir nefret filmi

Filmin ilk özelliği bir nefret filmi olması. Bunu bu kadar rahat söyleyebilmemizin
ilk nedeni filmin bir ‘Ermeni diasporası filmi’ olması. 80 yılı aşkın
bir süredir Ermenilik, ‘Türk karşıtlığı’ üzerine inşa ediliyor; çocuklar
Türk düşmanlığı ile yetiştiriliyor; diasporadaki Ermeni kuruluşları
varlıklarını Türkler ile Ermeniler arasındaki düşmanlığa dayandırıyorlar.
Sonuçta Türkiye’yi hiç görmeyen genç nesiller Türkiye’yi ‘işgal altındaki
anavatanları’ olarak görüyorlar. Bu nefret zaman içinde aşırı gruplarca
beslendi ve günümüzde devasa bütçeli büyük bir sektör halini aldı. Aşırı
gruplar diasporadaki her Ermeni’nin hayatları boyunca en az bir kez olsun
‘Ermeni davası’na hizmet eder bir ürün ortaya koymasını bekliyor.
Diaspora Ermeni cemaatinin bir üyesi olarak ünlü yönetmen Atom Egoyan’ın
da bu mekanizmadan kaçabilmesi imkansızdı. Ailesiyle çok küçük yaşlarda
Kahire’den Kanada’ya göçen Egoyan, kendi ifadeleriyle ‘Türklerin
barbarlığını anlatan hikayeler dinleyerek’ büyüdü. Hiçbir Türk’le
karşılaşmamıştı; ancak bu ‘insan türü’nün ne kadar barbar olduğunu
artık o da biliyordu. Egoyan’ın çocukluğunda ve gençliğinde yaşadığı
bir diğer sorun ise Kanada gibi Anglo–Sakson bir toplumda Ermeni olmanın
zorluğuydu. Mısır’dan gelen Egoyanlar oldukça esmerdi ve Egoyan’ı
arkadaşları ‘Arap oğlan’ diye çağırıyorlardı. Üniversite yıllarına
kadar Ermeni olmanın hiçbir yararını göremeyen ve bu nedenle sürekli sıkıntı
çeken Atom, Ermeni kimliğini uzun yıllar gizledi, Ermenice öğrenmek dahi
istemedi. Üniversite yıllarında karşılaştığı aşırı gruplar ve sonrasında
radikal bir Ermeni ile (Arsinée Khanjian) evlenmesi ona Ermeniliğin, Türklerden
nefret etmekle eşanlamlı olduğunu öğretti. Ermeni olmanın en önemli özelliği
acı çekmekti ve bir Ermeni’nin temel görevi bu acıları dünyaya anlatmaktı.
Bu çerçevede denebilir ki, Ararat bu nefretin sinemaya yansımasından başka
bir şey değildir.

Bir propaganda filmi

Ararat filminin ikinci özelliği bir propaganda filmi olmasıdır. Filmin tüm
diaspora Ermeni kuruluşlarınca desteklenmiş olması, Ermenistan Kültür
Bakanlığı’nın filme tam destek vermesi bu konudaki ipuçlarından yalnızca
birkaçıdır. Egoyan filmlerinin en yüksek bütçeli olanının (Sweet
Herafter) 5 milyon doları geçemediği hatırlanacak olursa, 60 milyon doları
aştığı iddia edilen bütçesiyle Ararat, siyasi hedefler için düzenlenmiş
topyekün bir kampanyanın ürünüdür. Film için tüm Kanada Ermenileri
seferber olmuşlardır. Egoyan’ın iddia ettiği gibi ‘sorgulayıcı bir
film’ olmadığı öylesine aşikardır ki film henüz gösterime girmemiş
olmasına rağmen tüm Ermeni diaspora örgütleri film lehine büyük bir tanıtım
kampanyası başlatmışlardır. Propaganda filmi olması konusunda bir diğer
kanıt ise çarpıtılan tarihtir. Birkaç yıl önce kendisinin tarihçi
olmaması nedeniyle böyle bir film yapmayacağını söyleyen Egoyan, kısa sürede
fikir değiştirmiştir. Tamamen kitaplara dayalı olduğu iddia edilen Ararat,
inanılmayacak derecede taraflı ve yanlışlarla dolu olan ve Egoyan’a göre
senaryonun dayandırıldığı Ussher’in kitabına dahi sadık kalmamaktadır.

Filmde öylesine şiddet dolu sahneler bulunmaktadır ki: Yakılan kadınlar,
işkenceye uğrayan çocuklar, cesetler, kan, tecavüz… Üstelik tüm bunları
bir tek grup yapmaktadır: Türkler. Filmde bir tek iyi Türk yokken, tüm
Ermeniler iyi ve zavallı bir konumdadır. Sadece 1915 döneminde değil, günümüzde
yaşayan tüm Ermenilerin sorunu olarak da Türkler gösterilmektedir. Türk
askerleri işkence yapmaktan zevk almaktadırlar. Ayrıca bu askerlerin fiziksel
olarak da itici gösterilmesi gözlerden kaçmamaktadır. Egoyan 5 dakika kadar
süren bu sahnelerin sadece ‘birkaç dakika’ sürdüğünü iddia ediyor ve
‘Bu sahnelerle yargılama yapılamaz.’ diyor. Egoyan da bilmektedir ki asıl
akılda kalacak olan bu sahnelerdir. Film eleştirmenlerinin dahi en çok üzerinde
durduğu bu sahnelerin, sıradan izleyiciyi ne kadar çok etkileyeceği açıktır.

Ararat ‘Türkiye karşıtı’ bir filmdir ve Osmanlı’dan çok Türkiye’yi
hedef almaktadır: Filmdeki sahnelere göre yapılan işkenceler bugünkü Türkiye
Cumhuriyeti’nin bayrağı altında gerçekleştirilmektedir. Ayrıca filmin en
çok üzerinde durduğu nokta ‘soykırım’ iddiasından çok ‘soykırım’
iddialarının bugünkü Türkiye tarafından reddedilmesidir. Egoyan’ın
deyimiyle ‘inkar’, ‘soykırımdan daha büyük bir suç’ olarak
sunulmaktadır. Nitekim filmin başrol oyuncularından Aznavour’un da sık sık
bu noktayı vurgulaması ve ‘Ağrı Dağı’nın Ermenistan’a bakan kısmını
bize verseniz ne kaybedersiniz?’ yollu açıklamaları, Egoyan’ın ‘Bu
filmi Türkiye soykırımı kabul etsin diye yaptım.’ demeçleri gerçek amaçları
gözler önüne sermektedir.

Ne yapmalı?

Ararat Türkiye karşıtı Ermeni filmlerinin ilki de değil. Diaspora
Ermenileri, Türkiye karşıtı 50’yi aşkın film ve belgesel yaptılar ve
onlarca yıldır Türkiye’nin imajı tüm dünyada beyazperde yoluyla yerle
bir ediliyor. Türkiye ise Geceyarısı Ekspresi gibi tek tük örnekler karşısında
adeta şoka uğruyor. Türkiye’nin tepkisi duygusal ve etkin olmaktan da uzak.
Hatta çoğu zaman propaganda yapanların işine gelir türden. Etkisiz olduğu
için bir sonraki filmleri de teşvik edici bir tepki bu. Peki Ararat karşısında
ne yapmalı? İlk olarak Türkiye içine düştüğü ‘fikrî kısırlık’tan
ve dış dünyaya kapalılıktan kurtulmalıdır. Sadece yapılanlara karşı çıkmak
bir politika olamaz. Pratik tedbirlere gelecek olursak, ilk olarak filmde
hakarete uğrayanların dava açmaları gerekiyor. Örneğin, filmde işkenceden
zevk aldığı iddia edilen Türk valisi ve dönemin askerlerinin yakınlarının
tüm dünyada davalar açması gerekir. Eğer zamanında Geceyarısı
Ekspresi’nde inanılmaz hakaretlere uğrayan hapishane müdürü, hakim ve
gardiyanlar Batı’da dava açmış olsalardı, Egoyan ya da bir başkası böylesine
hakaretlerle dolu bir film yaparken bir kez olsun düşünürdü. Ayrıca Türkiye’de
dava açmakta da yarar vardır. Bu davalar somut temellere dayandırılmalıdır.
Yoksa ‘Türkiye’ye hakaret’ ya da ‘tarihi çarpıtmak’ gibi sübjektif
kriterler kullanılmamalıdır. Yine Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşayan Türkler
de bu filmin kitlesel gösterimlerinden görecekleri zararı filmin yönetmeni
ve yapımcılarından talep etmelidirler. Çünkü bu tür filmler nedeniyle işlerinde
huzursuz olacak, belki de işlerini kaybedeceklerdir. İkinci olarak resmi
kurumların, sinema gösterimlerinden çok daha önemli olan televizyon gösterimleri
için önlem alması gerekir. Filmdeki şiddet ve ırkçı öğeler bu çabaları
kolaylaştırır.

Karşı film

Karşı film önerisi ise üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Devlet sponsorluğunda yapılan hiçbir film başarılı olamaz. Ararat’ı
yapan Ermenistan değil, Ermenilerdir. Türkiye’nin görüşlerini anlatacak
olan da Türkler olacaktır.

Egoyan, gerçekten sorgulayıcı ve yapıcı bir film yapabilirdi. Ancak böyle
bir film büyük bir çaba isterdi. Ayrıca Türk ve Ermeniler arasındaki
nefreti sorgulayıcı bir film iki kimlik arasında sıkışıp kalan Egoyan’ın
ruhunda büyük yaralar da açardı. Belki içinde bulunduğu cemaatten dışlanırdı.
Bir daha böylesine büyük bütçeli filmler yapma şansını da
kaybedebilirdi. Tüm bunlara karşın eğer farklı bir yol izleyebilseydi, iki
toplumun yakınlaşmasında çığır açar, belki de barış adına tarihe geçerdi.
O ise zor olan yerine kolayı seçti… ‘Nefret ağacı’nı sulamayı seçti.
Fakat bilmediği bir şey var, eğer zor yolu seçse idi, bu acıları sadece
kendisi seçecekti. Şimdi ise sorunları çözme görevi onun ve bizlerin çocuklarına,
belki de torunlarımıza kaldı.

Yorumlar kapatıldı.