İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Azınlık’ olmanın hikâyesi

Yazının tamamı şöyle…

Yeri yurdu bellediği topraklarda, herkese ve herşeye küstürülmüş insanlar … Baki Koşar, ‘Kilidi Sırlı Anahtar’da Ermenileri, sessiz ve yorgun karakter ile anlatıyor. Yazar, hayatın içinde kaybolmuş yüzlerle karşı karşıya getiriyor bizi. ‘…Sonra dükkanlarımızı, sokaklarda topladıkları mallarımızı ateşe verip yaktılar. Diyorum ya sana, yaşamadan bilemezsin, anlayamazsın…’ diyor yaşlı Krikor’un ağzından. Aynı satırlarda ‘azınlık’ giysisini giymeden ‘gavur’ olarak yaşamanın ne olduğunu bilemiyeceğimizi anlıyoruz.

Televizyon habercisi olarak tanıdığımız Baki Koşar, yıllardır birlikte yaşadığı komşularının hikâyesini anlatıyor, bizi Kurtuluş’lu Ermenilerle tanıştırıyor. Kitapla beraber Ermenilerin İstanbul’da yorgun yaşamlarını sessiz sedasız sığdırabildikleri Kurtuluş’ta gezinmeye başlıyoruz. Semtin ‘azınlık’ları taşıyan sokakları, evleri gözümüzde canlanıveriyor.

Bir ara 1940’ların 50’lerin ağırlığı çöküyor satırlara: Varlık vergisiyle başlayan yağma, talan, taciz ve Aşkale sürgünü… Ardından gelen onarılmaz acılar… Evini, eşini dostunu terkeden insanlar, kaybolmak isteyen yüzler… Oysa onlar da buralı, ‘azınlık’ olsun olmasın burada yaşayan herkes gibi buralı. Baki Koşar, alabildiğine hüzünlü ama bir o kadar net biçimde anlatıyor bu gerçeği.

Geçmişin ağırlığının sindiği ‘Kilidi Sırlı Anahtar’da, kimliklerinden ötürü dışlanmış, horlanmış insanlar daha ne yapabilirler ki, yerini yurdunu terk etmekten ya da kendilerini saklamaktan başka, dedirtiyor okuyucuya.

Geçmişle bugün arasında gidip gelen Baki Koşar, çilingir Grontes’le, yaşlı Krikor’la, Agop’la, Lerna’yla dokuyor öyküsünü. Ermenilerin usul usul sızdığı yaşamını, sıcak, samimi, önyargısız ölçülü tavırlarını anlatıyor. Koşar’ın dile getirdiği, belki de hiçbir şeye sahip olmadıkları için asla başkaldırmayan, bir köşeye sinerek sürüp giden yaşamlar sadece Ermenilere ait değil. Onun anlattığı hikâye “hayatın ve dünyanın neresinde olursa olsun, neresinde durursa dursun ‘azınlık’ olan ‘herkes’e maledilmiş bir ‘yazgı’.

Romanın kahramanlarından Yakup, çilingir olarak gittiği evlerin kapılarını ustalıkla açtığı gibi karşılaştığı tüm insanların yaşamlarına açılan kapıları da aralamasını biliyor. İşte Baki Koşar bizim elimize Yakup’un anahtarını tutuşturuyor ve ardında gizemli yaşamların sürüp gittiği kapıların önünde bırakıp aradan çekiliyor.

Köklü bir geçmiş 1940’ların İstanbul’u…

Kurtuluş’ta, Ermeni Kilisesi’nin bulunduğu bir mahalle. Ana caddenin sonuna denk düşüyor. Kurtuluş, İstanbul’daki Rum ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı semtlerden biri. İnanılmaz bir kaynaşma, dayanışma dikkat çekiyor hemen. Bu o kadar doğal ki üstelik, kimse, bunun bir dayanışma olduğunu bile düşünmüyor. Çünkü köklü bir geçmişten beri böyle süregelmiş bu iç içelik.
(Kitaptan)

Yorumlar kapatıldı.