Yazının tamamı şöyle…
Bu yıl İstanbul’u fethetmemizin 549. yıldönümünü "coşkulu biçimde"
yeniden kutluyoruz. Surlara bir kez daha saldıracak yeniçeri giysili figüranlar.
Yeni adet olduğu üzere, Dolmabahçe’den Taksim’e "kadırgalar karadan yürüyecek".
Daha doğrusu tekerlekli arabalar üzerinde çektirme benzeri maketler yokuş
yukarı iteklenecekler.
Bu kutsal kentin ilelebet Türk olduğunu, Türk kalacağını haykıracak
imanlı yürekler. Mehter marşlarıyla, fütuhhat nutuklarıyla,
Konstantinopolis’i zaptedişimizi kutlayacağız. İlelebet bizim olanı fethedişimizi
kutluyoruz her yıl!
Buna benzer başka bir kutlama töreni halen dünyada var mı, bilmiyorum?
Vatanın gözbebeği, incisi, kadim payitahtı olduğu haykırılan kentin
fethedilmesini kutlamak, Türkiye toplumunun tarihiyle olan şizofrenik ilişkisini
tüm çıplaklığıyla ele veriyor. Zaman içinde etkisi azalacağına, giderek
akutlaşan bir yarılma bu. Bir yandan İstanbul’un fetihten önceki adının geçtiği
her yerde rahatsız olan, onu tarihten kazıyıp silmeye çalışan, diğer
yandan her yıl bu kentin bundan yüzyıllar önce fethedilişini anma törenleri
düzenleyen bir akıl yarılması.
Neden sadece İstanbul’un fethi törenlerle kutlanır, Türkiye topraklarında
yer alan eski kentler için de tek tek fetih yıldönümleri düzenlenmez, o da
ayrı bir muamma. Ankara’nın, Edirne’nin, Sivas’ın, Kayseri’nin, İzmir’in de
"Türkler tarafından" fethedildiği tarih, İstanbul’un fethinden çok
uzak değil. Türklerin Anadolu’ya savaşa savaşa Malazgirt’ten girişini
kutladığımız gibi, tüm eski Anadolu kentlerinin Türklerin eline geçmesini
de kutlamamız gerekmez mi? Böylece anavatan Anadolu üzerindeki Türk
hakimiyetinin ilelebet sürüp gittiğine hem kendimizi hem de dost ve düşmanlarımızı
daha güçlü biçimde inandırırız.
İstanbul’un fethinin törenlerle kutlanmasındaki gariplik, son on yılda
birçok defa dile getirildi. Surlara saldırı törenleri biraz hafifletildi ve
gösterilere resmi katılım kaldırıldı. Gösteriler iyice,
muhafazakarmilliyetçi çevrelerin iman tazeleme törenlerine dönüştü.
Yanılmıyorsam ilk kez, fethin 500. yıldönümünde, 1953 yılında törenlerle
kutlandı "şehrin düşmesi". O dönemden beri, esas olarak, milliyetçimuhafazakâr
çevrelerin öncülüğünde kutlanmaya devam ediyor. Üstelik şimdi bunu
belediye düzenliyor. İçinde yaşadığı, yönetiminden sorumlu olduğu
kentin, kendisi tarafından fethedilişini kutluyor. O fetih törenlerinin
milliyetçimuhafazakar beyinlerde, "İstanbul’un düşman işgalinden
kurtuluşu" olarak yaşandığını tahmin edebiliyoruz.
Kutlamaların fethin 500. yıldönümünde ortaya çıkıp, bir gelenek
olarak devam etmesi bir rastlantı değil. Milliyetçimuhafazakar çevrelerin
iyice kıpırdandığı bir dönemdi 1950 başları. 1953’de Demokrat Parti yönetiminin
kapattığı, yönetiminde iki DP’li milletvekili olan Türkiye Milliyetçiler
Derneğinin amacı, tüzüğünde şöyle tanımlanıyordu: "Allah, vatan,
soy, tarih, dil, anane, sanat, aile, ahlak, hürriyet ve milli mukaddesat
esaslarına dayanan Türk milliyetçiliğini işlemek, Türk milletini meydana
getiren unsurları muhafaza etmek ve bütün milliyetçileri teşkilatlandırmak".
Kapatılma kararı sırasında yaptığı konuşmada, demokratik rejimi tehdit
eden dört unsurun "siyasi irtica, dini irtica, milliyetçilik irticaı ve
komünizm" olduğunu belirten Menderes’in, aynı yıl İstanbul’un fethi şenliklerine
yeşil ışık yakması anlamlıydı. Galiba o dönemde mehteran takımı
yeniden kuruldu.
1953’ten kısa bir zaman sonra, 6/7 Eylül 1955’de İstanbul’lu Rum, Ermeni
ve Yahudi azınlıklara karşı, Menderes hükümetinin düzenlendiği
provokasyon sonucu başlayan yağmalar, İstanbul’un fethi sahnelerinin bir
devamıydı aslında. Belki de, Konstantinopolis’in bir gün mutlaka "Müslüman
kafirlerden kurtulacağına" dayanan muhafazakar Rum ortodoks kadim inancına
bir tepkiydi. I. Dünya Savaşı sonrasında, İstanbul’un işgalini simgesel
olarak, beyaz atının üzerinde Altın Kapı’dan girerek başlatan Fransız
generale ve onu "Konstantinopolis kurtuldu" sevinç çığlıklarıyla
sokaklara dökülerek karşılayan kentin Hıristiyan ahalisine verilen gecikmiş
bir yanıttı belki de. Nedeni ne olursa olsun, İstanbul’un işgalden kurtuluşu
kutlamalarının hafif geldiği, kentin kurtuluşunun değil fethinin anlamlı
olduğu bu milliyetçi-muhafazakâr dünya için fütuvvet tasavvuru hep baskın
oldu. İstanbul bu mantık içinde, son elli yılda nihai biçimde fethedildi.
İçinde yaşadığı kenti, üzerinde yaşadığı toprakları fethetmiş
olmaktan kıvanç duyan, bunu ilkokul müsameresi benzeri törenlerle kutlayan
bu milliyetçi-muhafazakâr zihniyetin bugün bir kısmı iktidarda geri kalanı
muhalefette. Ve zannetmeyin ki fetih tasavvurları tükendi. Önümüzdeki seçimlerden
birinci parti MHP, ikinci parti AKP veya bir benzeri çıktığında, o tasavvur
dünyasının derinlikleriyle daha yakından tanışacağız. Mücahit Türkiye
geliyor, savrulun!
Yorumlar kapatıldı.