İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türker Alkan: Nerede bizim `Ararat´ımız? – Radikal

Ermeni yönetmen Atom Egoyan, Ermeni soykırımı
iddialarını konu alan ‘Ararat’adlı bir film yaptığından beri ayaktayız. Türk karşıtı bir film olduğunu, tarihi saptırdığını söyleyip duruyoruz.
Filmi görmeden konuşmak istemem ama muhtemelen söylediklerimizde gerçek payı vardır. Belki Atom Egoyan da tarihe
kendi açısından bakmıştır. Babalarından, dedelerinden dinlediği soykırım öykülerini yansıtmıştır. (Birkaç yıl önce Ermenistan’daydım. Karşılaştığım insanların çoğunun dedeleri Türkiye’den göç etmişti ve anlatacak acıklı öyküleri vardı.) Bu, son derece doğal.

Bizim yapmamız gereken, Egoyan’a kızmak değil, o olayların bizim tarafımızdan nasıl yaşandığını ortaya koymak olmalı. Türkler de acı çekti, soykırıma uğradı, Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çeteleri tarafından asıldı, kesildi, yakıldı.

Kaç Türk yönetmen bu olayları film yaptı? Kaç Türk romancısı bu öyküleri anlattı? Kaç şiire ve tiyatro oyununa konu oldu bu öyküler? Üstelik bu olayların canlı tanıkları
da tükenmek üzere.

Filme filmle, romana romanla, şiire şiirle karşılık verebilmeliyiz. Onlar bu konuların filmini çevirirken, biz ‘Aaa, bize haksızlık ediliyor ama,’ deyip durarak bir yere varamayız.

Bu kabız tavrımız sadece Ermeni sorunuyla ilgili değil. 15 yıl süren bir PKK dehşeti yaşadık. Bu konuda kaç film yapıldı? (Bilebildiğim kadarıyla yapılan tek filmi de yasakladık.) Oysa İngilizlerin IRA hakkında çevirdiği filmleri bir düşünün.

Etkisini hâlâ sürdüren bir 12 Eylül
yaşadık. Bu konuda kaç filmimiz var?
Bir de Arjantin’de askeri yönetimi konu
alan filmleri düşünün.

Bosna’da yaşanan trajedinin üzerinden henüz birkaç yıl geçti, bu konuda şimdiye kadar en azından bir düzine film izledim.
Vietnam, Amerika’nın yüz karasıydı, Hollywood’un yüz akı oldu.
Amerikan iç savaşı ve Kızılderili filmleri bir zamanların en popüler konularıydı. O filmlerde beyaz Amerikalıların, Kızılderililere uyguladığı soykırımın haklılaştırılmış ve destanlaştırılmış öyküsünü izler dururduk.

İkinci Dünya Savaşı ve Nazi toplama kamplarının öyküleri… İnsanların büyük kısmı, tarihi, sinemada öğrendi… Ne kadar öğrenmesi mümkünse.

‘Kızıllara’ ilişkin Amerikan filmlerinin modası geçeli çok oldu. Artık yeni tehdit olan ‘İslami teröristlerle’ ilgili filmler çeviriyorlar. Tabii ki daima Amerikalı kahraman üstün geliyor ve haklı yumruğunu düşmanın suratında patlatıyor.

Ve biz bu dünyada yakınmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Anlatacak bir öykümüz varsa, anlatalım. Savunulacak bir görüşümüz varsa,
savunalım. Söyleyecek bir sözümüz varsa, söyleyelim.

Ama başkalarının yaptığı filmlere kızıp durmanın, yazdığı kitapları yasaklamanın fazla bir anlamı yok.

Bu tavrımız nereden mi kaynaklanıyor? Sanırım bir nedeni, devletin siyasal sanata karşı takındığı olumsuz ve yasaklayıcı tutumdan kaynaklanmaktadır. Sanatçı, siyaseti
tehlikeli bir alan olarak görmeye başlıyor.

İkincisi, ta Osmanlı’dan beri, sanatı toplumsal olgulardan çok bireysel konularla sınırlama eğilimindeyiz. Divan Edebiyatı’nı bir düşünün. Ülke yangınlar içindeyken, gülden, bülbülden dem vuran sanatçıların torunları değil miyiz biz?

Yorumlar kapatıldı.