İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Erdal Güven: Uygarlıkların tepiştiği yer

Radikal yazarı Erdal Güven’in AB-İKÖ toplantısında sıkça dile getirilen Türkiye’nin ‘model ülke’ olma misyonunun geçerliliğini sorguladığı yazısını aktarıyor.


Ne zamandır sözü şu ‘model ülke Türkiye’ iddiasına getirmek istiyordum. Biraz da bu iddiayı pekiştirmek için düzenlendiğini düşündüğüm AB-İKÖ buluşmasıyla aynı güne rastlayan iki gelişmeden sonra artık zamanı geldi.

AB-İKÖ buluşmasına hiçbir itirazım yok. Bu gibi toplantılar boş ama hoştur. Siyasi/ekonomik sonuçlarından çok simgesel önemleriyle anılırlar. Ne bozgunculuk yapmanın âlemi var ne de Boğaz’ın engin sularına dalıp hayallere kapılmanın. Zararı olmaz bu toplantının, hatta yararları bile olabilir. Dahası AB-İKÖ buluşmasına katılanlar nicelik olarak da nitelik olarak da doyurucuydu. Zamanlama da mekân da şıktı. Velhasıl Türkiye kendine yakışanı layıkıyla yaptı. Mesele başka…

AB-İKÖ buluşmasını izlemekle görevli bir gazeteci olsam haberime şöyle başlardım: Avrupa ve İslam coğrafyasından 89 ülke temsilcisi dün uygarlıkları buluşturmayı amaçlayan bir toplantıda Boğaz’a karşı bir araya geldi. Böyle bir toplantı görülmemişti.

Tesadüfen aynı saatlerde Amerikalı müzmin muhalif Noam Chomsky de DGM’lik olan kitabıyla ilgili olarak ifade vermek üzere İstanbul’a ayak basıyordu. Chomsky yasaklanmaya alışkın bir yazar ama o bile bir-iki cümleden ötürü kitabın başına gelenlere inanamıyordu. Böyle bir dava görülmemişti. Ve ne tesadüf, yine aynı saatlerde Fransız haber ajansı AFP Ankara mahreçli haberinde, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg’un, İşçi Partisi hakında yasal işlem başlatılmasını istediğini duyuruyordu dünyaya. İşçi Partisi Fogg’un elektronik posta haberleşmelerinin mahremiyetini Viyana Sözleşmesi pahasına ihlal etmekle kalmamış, mesajları ifşa etmeya başlamıştı. Elbette İşçi Partisi’nin tek başına becerebileceği bir iş değildi bu. Böyle bir ‘sızma-sızdırma’ görülmemişti. Türkiye bir günde üç ilke imza atıyordu…

Mesele bu. Çırağan kıyılarından Türkiye’nin geleceğe dönük aydınlık yüzünün yansımaları görülebilir belki ama bugün hâlâ daha karanlıkta o yüz…

‘Model ülke’ iddiası yeni değil. 80 yıllık bir geri planı var. 11 Eylül’den sonra ABD ve biraz da Britanya kaynaklı olarak (hadi İsrail’i de katalım) değeri eskisiyle kıyas götürmez derecede artırılıp yeniden tedavüle sokuldu. Ankara da öteden beri
‘bayıldığı’ bu iddianın tabiri caizse üzerine atladı.

Türkiye’nin ‘model’liğine ilişkin olarak hem dışarıda hem içeride öncelikle vurgulanan iki unsur söz konusu: coğrafi konum ve Müslüman/laik kimlik. İkincil olarak vurgulanan unsurlar ise NATO üyeliği ile hem ayrılıkçı hem de köktendinci terörle mücadeledeki engin deneyimi. Dikkat buyurun,
bunların tamamı verili ya da reaktif unsurlar. Ayrıca hemen hepsinin de
‘komplikasyon’ları var.

Ve yine dikkat edin, Amerikan-İngiliz ekseni (hadi İsrail’i de katalım) dışında itibar gördüğü söylenemez bu ‘model’ iddiasının. Hele Avrupa ve İslam coğrafyasında.

Bu da gayet doğal. Çünkü ‘model’lik coğrafyadan, kimlikten, güçlü ordudan ziyade ekonomik-siyasi-kültürel değerler üzerinde yükselir. Bu yüzden Avrupa’nın göbeğindeki Sırbistan parya, kilometrelerce uzaklıktaki
İzlanda Batılıdır. Rusya’nın nükleer füzeleri kendisini Batılı yapmaz, ama handiyse ordusuz İsviçre Avrupa’nın ta kendisidir.
Türkiye, Avrupa’nın değerlerini yakalayabilmiş değil. Yukarıdaki iki vaka en taze delilleri oluşturuyor.

Daha delil çok. Anadilini öğrenmek isteyen Kürtler hakkında soruşturma açılıyor. Alevilerin derdini dinleyen yok. Üstelik şimdi de dernekleri kapatılıyor. Türban sorunu bir türlü çözülemiyor. Rumdur, Ermenidir azınlıkların mallarına al konuyor. Ruhban okulu var, açılamıyor… Bir uygarlık bunalımıdır gidiyor…

Bir elinde delik deşik bir Katılım Ortaklığı,
bir elinde pamuk ipliğine bağlı Niyet Mektubu. Ne modeli?
Türkiye şu haliyle ne Batı’ya yâr olabilir ne de Doğu’ya. Ama Batı’ya yakınlaştıkça Doğu’yu kendine yakınlaştırabilir. Uygarlıkları buluşturmaya itirazım yok da önce kendi ‘uygarlığımızı’ yakalasak…

Yorumlar kapatıldı.