İzmir’de İsveç’le ekonomik ilişkilerin ele alındığı toplantıda dağıtılan
broşürün içeriğini ve amacını anlamak mümkün değil. Toplantıdaki Türklerin
broşüre bakıp, ‘Aman bize bu kadar dostça yaklaşan bir ülkeyle ilişkilerimizi
geliştirmeliyiz’ demeleri herhalde gülünç olurdu.
Düşünün, Stockholm’deki Türk büyükelçisi benzer bir toplantıda bir
broşür dağıtsa, broşür İsveç’teki yabancılara karşı ırkçılık
konusunda ‘eurobarometer’deki istatistikleri verdikten sonra, zaten İsveç’in
1936-76 yılları arasında önemli bölümü farklı ya da melez ırktan 60 bin
kadını zorla kısırlaştırdığı; bu konudaki yasanın Hitler’e
örnek olduğu; bunun Soykırım Sözleşmesi 2(d)’ye göre soykırım fiili
sayılabileceği; kısırlaştırmaların son derece demokrat Sosyal Demokrat
Parti’nin iktidarda bulunduğu 1970’lerin ortasına kadar sürdüğü; buna rağmen
Türkiye’nin ilişkileri geliştirmek istediği belirtilse,
İsveçli işadamları neler hissederlerdi?
Broşürün ilgili yerlerinin çevirisi henüz basında çıkmadı.
Elimizdeki bilgiler bazı muhabirlerin özetleri. Toplumların kendileri hakkındaki
değerlendirmeleriyle başkalarının algılamaları arasında farklar olabilir.
Buna rağmen broşürde İsveç’in eski İstanbul Başkonsolosu’nun Türk tarihi
ve Ermeni olayları hakkında yazdığı söylenen şeyler adeta deli saçması.
Gerçeklerle o kadar ilişkisiz ki, ‘Yok öyle değil, böyle’ diye cevap vermek
dahi imkânsız.
Toplantıda İsveç büyükelçisi, sorunun broşürün hatasından ziyade
‘yanlış okumadan’ yani Türk katılmacıların doğru anlamamasından
kaynaklandığını söylemiş. Bundan, büyükelçinin broşürün içeriğini
savunduğu sonucu çıkıyor. Demek ki doğru okursak broşürde iki ülke ilişkilerini
geliştirmeyi amaçlayan unsurları görebileceğiz. Bunlar neler olabilir
acaba?
Broşür; Ermeni olaylarına soykırım yerine katliam diyor. (Teşekkürler)
Kürtlerin bu katliama eşit biçimde katıldığını belirterek sorumluluğu
ikiye bölüyor. (Sonsuz teşekkürler.) Ama Türkler ve Kürtler birlikte
Ermenileri katlederken, Türkler birden Kürt köylerine saldırıp Kürt bağımsızlığını
önlüyorlar. (Teşekkürlerin bir kısmını geri alıyoruz.)
Türkler Mançurya’dan geliyorlarmış. Biz Orta-Asya’dan sanıyorduk.
Herhalde yol daha uzun, zahmet ettiniz demek istiyor. (Yine bir miktar teşekkürler.)
Türk kelimesi milleti değil dil grubunu gösteriyor. Herhalde ‘Bizim gibi kan
bağına dayalı kabile toplumu değilsiniz’ demek istiyor. (Mütereddit teşekkürler.)
Şaka bir yana, nasıl bir zihniyet böyle bir broşür üretebilir?
Tarihte antisemitizm tarzında beliren ırkçılık bir toplumun kültürünün
koparılıp atılması çok zor bir unsurunu oluşturuyor. Hedef grup olarak
Yahudiler bırakılsa bile, yerine başkasını koyup devam ediyor. Irkçı, ‘öteki’ni
artık biyolojik anlamda aşağılayamıyorsa, daha sofistike yöntemler geliştiriyor.
Diyelim ki, azınlıklar alanında eksikliklerinizi ele alıyor ve insan hakları
savunması adı altında saldırıyor. İşin ilginç yanı, kendi samimiyetine
de inanıyor.
Broşürden İsveç’in Türk kimliği hakkında bir belirsizlik içinde olduğu,
bizi tanımlamaya ihtiyaç duyduğu, ama ülke- toprakla ilişkili bir millet
kimliği yerine, din grubu Yahudiler gibi, dil grubu Türkler şeklinde tanımı
tercih ettiği anlaşılıyor. Belki de böylece Türkiye imgesi broşürü
yazanın bilinçaltında çözülüp dağılıyor. (Oh ne büyük kurtuluş Tanrım.)
Zaman zaman nöbet şeklinde ortaya çıkan, ama arka planda hep var olan bu
hastalıklı önyargı ve düşmanlık, belki de AB üyeliğimiz önündeki görünmeyen
en büyük engel. Aynı zihni yapı PKK ve DHKP-C’yi de terörist listesine aldırmıyor.
Çünkü bu zihniyet onların bilinçaltı doğal müttefiki. Desteklediği Kürt
etnonasyonalizmi, bir yandan ırkçılıkla, diğer yandan da kendi
‘gemeinschaft’ türü kan bağına dayalı ilkel millet kavramıyla ilişkili.
İnsan tam ‘Bunların arasında ne işimiz var’ diyecekken, bazı liberal aydınların
‘Ama biz de…’ diye başlayan ‘mea culpa’ yazılarının çıkmak üzere olduğu
hissine kapılıyor.
Yorumlar kapatıldı.