İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

RADİKAL: Tartışılan Ararat

Radikal Başyazarı İsmet Berkan’ın kaleme aldığı yazı şöyle…

Atom Egoyan, Kahire doğumlu, Kanada vatandaşı Ermeni bir sinemacı. Türkiye’de de filmleriyle çok yakından tanınıyor.

Bugüne kadar yaptığı filmler ve aldığı ödüller, onun sinema dünyasında gerçekten üst bir noktada olduğunun delilleri.

Egoyan şu anda son filmi ‘Ararat’ın stüdyo işlemlerini tamamlamakla meşgul. Ararat’ın önümüzdeki yıl muhtemelen 24 Nisan’da gösterime girmesi bekleniyor.

Ararat, biliyorsunuz Ağrı Dağı’nın Ermeni dilindeki ismi. Filmin adı Ararat ama film Ağrı’da geçmiyor, Kanada’nın Toronto kentinde geçiyor. Film, bir film çekiminin öyküsü. Filmin içindeki film de Ağrı’da geçmiyor. Orada da 1915’te Van’da Ermenilerin başına gelenler anlatılıyor. Peki Ağrı nereden çıkıyor?

‘Ararat’ın senaryosunu da Egoyan yazmış.

Filmin bir altbaşlığı da var:

‘Yaşayan kanıt hakkında gerçek bir öykü.’ Nedir ya da kimdir yaşayan kanıt?

Daha filmin ismiyle soru sormaya başlıyoruz. Çünkü bütün film bir sürü soru sordurmayı amaçlıyor seyirciye. Çok sayıda karakteri olan, iç içe geçmiş, üst üste binmiş öykülerden oluşan bir sorgulama filmi Ararat.

Bunu söylüyorum ama daha filmi izlemiş değilim. Sadece senaryosunu okudum. 90 sayfalık bu metinden yapılan film daha şimdiden Türkiye’de kıyametleri koparmış durumda. Biliyorsunuz Türkiye’de 1915’te Ermenilerin başına hiçbir şey gelmediğini savunanlar bile var. Çok sıkıştırıldığında ‘Canım onlar da Türkleri öldürdü’ deniyor. Yani gerçeğin ve yaşanan acıların iki yüzü olduğu ancak zorlamayla kabul ediliyor. Bir anlamda ‘karşı’ tarafın acısını yok saymak için kendi acısından vazgeçme hali.

Ararat’ın ana karakterlerinden biri, ünlü Fransız şarkıcı Charles Aznavour tarafından canlandırılan film yönetmeni Edward Saroyan. 1915’te Van’da yaşanan olayların tanığı Amerikalı bir misyonerin kitabından hareketle bir film çekiyor. Tehcir sırasında anneannesi tecavüze uğramış, o zamanlar küçük bir kız olan annesi de buna tanık olmuş Edward’ın. Edward hep bu öyküleri dinleyerek büyümüş.

Yaptığı filmde Ağrı Dağı’nın Van’dan görülebilir olmasında bir sakınca görmüyor. Bunun coğrafi gerçekleri çarpıtmak anlamına geldiği hatırlatılınca, ‘sanatçı ehliyeti’ne sığınıyor. Bu ehliyeti nereden aldığı sorulunca ‘Yine sanattan’ cevabını veriyor. O an orada olmayan insanları filmine karakter olarak eklemekten çekinmiyor. Filmindeki Türk askerini bir Türk oyuncunun canlandırmasında ısrar ediyor, o oyuncu soykırım iddiasıyla ilgili bir şeyler söyleyince cevap bile vermiyor.

Egoyan’ın filminin bir başka karakteri sanat tarihçisi Ani. İlgilendiği sanatçı ise Arşil Gorki adlı bir Ermeni ressam. 1915 Van’ı bir çocuk olarak yaşamış, sonra geldiği Amerika’da ressam olmuş ve üne kavuşmuş.

Ani’nin Gorki’nin hayatıyla ilgili bir de kitabı var. Ani’ye göre Gorki vatan hasretine ve yaşadığı acıların ağırlığına dayanamayarak intiharı seçmiş. Oysa gerçekte Gorki’nin intihar nedeni çok sevdiği karısının başka bir erkek için onu terk edeceğini söylemesi.

Ani’nin ilk kocası bir ASALA militanıymış. Bir Türk diplomatını ölürmeye çalışırken öldürülmüş. Ani mahkemede ‘Onun bu faaliyetlerinden haberim yoktu’ demiş. İkinci kocası ise intihar etmiş, çünkü Ani onu terk etmek üzereymiş.

Ani bir türlü kendi hayatının gerçekleriyle yüzleşemiyor, tarihi de bu yüzden tahrif ediyor.

Ani’nin oğlu Raffi (Egoyan’ın vazgeçemediği oyunculardan David Alpay canlandırıyor), öldürülen babasının bir terörist değil bir kahraman olduğuna inanmak istiyor. Çocukluğundan beri Türklerden nefret etmiş. Edward’ın filminin çekimleri sırasında bazı sahnelerden etkilenip nefretinde ne kadar haklı olduğunu kendi kendine tekrar ediyor ama filmin Türk oyuncusu Ali onu şaşırtıyor. (Ali ile Edward ve Raffi arasındaki diyaloğu bu sayfada okuyabilirsiniz.)

Raffi’nin sevgilisi Celia, aynı zamanda onun üvey kız kardeşi. Celia, kendi babasının intiharından Raffi’nin annesi Ani’yi sorumlu tutuyor ve içindeki acıyı boşaltabilmek için bir sanat eserini tahrip etmekten çekinmiyor.

Ali, yarı Türk. Oyunculuk kariyerinde yükselmeye çalışıyor, o yüzen önerilen rolü tereddütsüz kabul ediyor. Ali bir homoseksüel ve birlikte yaşadığı bir erkek arkadaşı var.

Ali’nin erkek arkadaşının babası, gümrük polisi David filmin en önemli karakterlerinden biri. Christopher Plummer’ın canlandırdığı bu karakter, bir yandan oğlunun homoseksüel olmasını bir türlü kabullenemiyor öbür yandan kendini ve her şeyi sorgulamaktan da geri kalmıyor. Onun tarafından uzunca bir sorguya tabi tutulan Raffi, hepsinin gerçek olduğuna samimiyetle inandığı bir sürü yalan söylüyor ve sonunda kendi gerçeğine bu sayede ulaşıyor.

Her birinin öyküsü iç içe geçen, üst üste binen bütün bu karakterler Egoyan’ın karmaşık kurgulu filmini oluşturuyor.

Filmin ana teması Türkiye’de beklendiği gibi soykırım değil. 1915 olaylarının filme konu olan bir grup Ermeni tarafından nasıl algılandığı.

Elbette filmde Türklerin vahşetine dair, dolayısıyla Türkiye’nin şiddetli tepkisini çekecek bir sürü sahne var. Ama bu sahneler filmin içindeki filme ait. Ve bu film de yapımcılarının karakterlerinden yola çıkılarak eleştiriliyor, suçlanıyor. En basitinden bu film, şemsiye film tarafından tarihi ve hatta coğrafi gerçekleri tahrif etmekle suçlanıyor.

Filmin bütün karakterleri arızalı. Belki en normal karakter Ali ile onun erkek arkadaşı. Karakterlerin arızası da kuşaklar önce yaşanan acıları hâlâ sanki kendileri yaşamışçasına üstlerinde taşımalarından kaynaklanıyor.

Yani bu anlamda film Ermeni diasporasına içeriden bir bakış olarak da yorumlanabilir.

Biliyorum, Türkiye’de Ararat’ı değerlendirirken tek bir ölçü geçerli kabul edilecek: Film, Türkiye karşıtı mı, yandaşı mı?

Filmin Türkiye yandaşı olmadığına kuşku yok. Ama zaten herhangi bir filmin böyle bir misyon taşımasını beklemek de anlamsız. Neden Kanadalı bir sinemacı Türkiye yandaşı olsun ki?

Peki film Türkiye karşıtı mı? Peşinen söyleyeyim, hayır hiç de değil. Biliyorum ki pek çok kişi benimle aynı fikirde olmayacak, hatta beni vatan hainliği ile suçlayanlar bile çıkacak ama Egoyan’ın hayli derin ve etkileyici senaryosunu ‘Türkiye dostu mu, düşmanı mı’ sorusundan hareketle yargılamak son derece anlamsız olur.

Daha önce yazmıştım, bu filme bakarken bir tek şeyi Türkiye kendine ölçü almalı, o da filmde ırkçılık yapılıp yapılmadığı, demiştim.

Hayır, bu film ırkçılığın antitezi.

Nefretin anlamsızlığı ve nefret edenin zaman içinde nasıl da nefret edilenden daha * * *

Bu sayfada Egoyan’ın yazdığı Ararat’ın senaryosundan bazı sahnelerin bire bir çevirisini bulacaksınız. Çevirileri Hakan Gülseven ve Elçin Yahşi yaptı. Bunları senaryo formatında sunuyoruz.

***

Egoyan’ın filminin ‘tartışma yaratacak’ bölümleri

19. İç. Ontario Sanat Galerisi-gece

Ani salondaki bir gruba ders anlatmaktadır. Arkasında ünlü fotoğrafın slayttan yansıması bulunmaktadır.

ANI: O zamanlar bu, tüm fotoğrafçılar için bir kuraldı. Fotoğraf çektirmeye gelenlere çiçekler hediye olarak sunulurdu.

(Farklı açı) Celia ve Raffi yan yana oturmuş, Ani’nin dersini dinlemektedir. Raffi, Celia’nın bir şeylere hazırlandığını sezer. Celia el kaldırır. Ani Celia’nın el kaldırdığını fark eder, bir süre durduktan sonra karşılık verir.

ANI: Evet?

CELIA: Kafam karıştı. Gorky adını bu tarihte mi değiştirmişti?

ANI: Hayır. 20’li yaşlarında değiştirdi. ABD’ye geldikten sonra.

CELIA: O halde ondan söz ederken niye gerçek ismiyle hitap etmiyorsunuz? Vosdaniq Adoian.

ANI:Edebilirdim. Eğer meseleleri daha netleştirseydi.

Celia salonda göz gezdirir.

Raffi, Celia’nın taktiğinden sıkılıp sandalyesinin üzerinde büzülür.

CELIA: Bundan kafası karışan tek kişi ben miyim? Bana kalırsa, memleketiyle çok gurur duyan biri kimliğini reddediyorsa, bunun nedenini merak etmeliyiz.

Ani bir süre bekler, ardından Celia ayakta bir yanıt beklemekte olduğu halde dersini anlatmayı sürdürür. Celia’nın arkasında bulunan Edward, yani film yönetmeni de Ani’nin dersini izlemeye çalışmaktadır. Celia’nın müdahalesinden sıkılmıştır.

ANI: (Dersine geri dönerek) Gorky oval yüzündeki badem gözleriyle son derece yalın görünmektedir, saçları hafifçe yana taranmıştır. Shushan kameraya cesurca bakmakta, kayıp kocasına meydan okumuktadır…

CELIA:(Hâlâ ayakta durmaktadır) Neden ona meydan okuduğunu söylediniz?

Ani durur ve Celia’ya döner.

(Farklı açı) Phillip, sanat galerisinde güvenlik görevlisi olarak çalışmaktadır.

CELIA: Ermenilerin katledilmek üzere olduğunu bildiği açıkça görülüyor. Ailesini

Amerika’ya kendi yanına almak için bir yol yaratmaya çalışıyordu. Fotoğrafı göndermelerinin sebebi buydu. Onun sağ olduklarını bilmesini sağlamak için. Burada meydan okuyan bir durum yok. Bu bir sevgi gösterisiydi.

ANI: Gorky babasının neden geri gelmediğini hiçbir zaman anlamadı.

CELIA: Öldürülebilirdi.

ANI: Yani karısı ve çocuklarını ölüme terk etmeyi mi tercih etti?

Sessizlik. Ani hemen bu duygusal yanıttan pişmanlık duyar.

CELIA: Bundan 15 yıl önce ilk kocanız bir terörist saldırı sırasında polis tarafından vurularak öldürüldü. Siz de onun faaliyetleri konusunda hiçbir şey bilmediğinizi söylediniz; öyleyse bir terörist haline gelerek size ihanet ediyordu.

25. İç. Stüdyo-gündüz

Edward, Van’daki Amerikan misyonunun stüdyo setinde Ani’ye doğru ilerler.

EDWARD: Bunların büyük bölümü annemin bana anlattıkları üzerine inşa edildi.

Ani duraklar. Boyanmış dekorlar arasında

Ararat resmini görür.

EDWARD: Ne oldu?

ANI: Van’dan Ararat’ı görmek mümkün değildir.

EDWARD:(Biraz sıkkın) Aslında… evet. Bunu koymanın önemli olacağını düşünmüştüm.

ANI: Fakat bu doğru değil.

EDWARD: Manen doğru.

Rouben, Ani ve Edward’ın yanına gelir. Elinde Ani’nin kitabının bir nüshası bulunmaktadır.

ROUBEN: Kusura bakmayın, telefon gelmişti…

EDWARD: Türk’ümüzü bulabildik mi?

ROUBEN: Ajansına talebimizi ilettik.

EDWARD: Rouben, Ani dağ konusunda huzursuz.

ROUBEN: Ararat mı?

EDWARD: Van’dan görülemeyeceğini hatırlattı ve bu doğru…

ROUBEN: Aslında, biz bazı şeyleri birleştirebileceğimizi düşünmüştük. O dağ önemli bir sembol ve sözü edilen tarih açısından göstermeye çalıştığımız…

ANI:Bunu meşrulaştırabileceğiniz bir şey olmalı.

ROUBEN: Elbette. Sanatsal ehliyet.

ANI: Bunu nereden buluyorsunuz?

ROUBEN: Neyi?

ANI: Sanatsal ehliyeti.

ROUBEN: Nereden bulunabilirse.

Sessizlik. Rouben Ani’ye bakar.

ANI: Yani benim işim bu mu? Bazı şeyleri tahrif ederken kendinizi iyi hissetmenizi mi sağlayacağım?

EDWARD: Hikâyemizde küçük bir çocuk var. Ussher tarafından bir mektup ulaştırmak için gönderiliyor. Türkler tarafından yakalanıyor…

ROUBEN: Bu küçük çocuk Gorky olabilir.

ANI: Nasıl?

ROUBEN: Yani, sanatsal ehliyetimi kullanarak Gorky etrafında bir hikâye yaratıp ardından onu yakalattırabilirim.

ANI: Fakat böyle bir şeyin olup olmadığını bilmiyoruz.

ROUBEN: Ve asla da bilmeyeceğiz.

Kısa bir süre duraklanır. Ani söylenenleri hazmetmeye çalışmaktadır.

41. İç. Stüdyo-gündüz

Edward uğradığında makyajcı, Ali’nin bıyığını çıkarmaktadır.

EDWARD: Sana teşekkür etmek istedim.

ALİ: Şaka mı yapıyorsun? Benim için

önemli bir çıkış oldu bu. Teşekkür ederim.

Ali ve Edward el sıkışır. İki adamın göz göze geldiği bir an.

ALİ: Bir şey sorabilir miyim? Beni sırf yarı Türk olduğum için mi kadroya aldın?

EDWARD: Hayır. Rol için mükemmel olduğunu düşündüğümden aldım.

ALİ:Ama Türk olmamın da zararı olmadı.

EDWARD: (Gülümseyerek) Hayır, olmadı.

ALİ: Bana tarihle ilgili benim ne düşündüğümü hiç sormadın.

EDWARD: Düşünecek ne var ki?

ALİ: Benim inanıp inanmadığımı. Soykırıma.

EDWARD: Bunun önemli olduğunu sanmıyorum…

ALİ: Bir rolde oynuyorum. Hikâyenin gerçek olması lazım…

Ali kalbini işaret eder. Raffi, Ali’yi alıp evine götürmek üzere karavana girer. Ali’yle Edward’ın konuşmasını işitir.

ALİ: Bence Türklerin, Ermenilerin onlar için ciddi bir tehdit unsuru oluşturduğuna inanmalarının gerçek nedenleri vardı. Doğu sınırları Rusya’nın tehditi altındaydı ve Ermenilerin onlara ihanet edeceğinden korkuyorlardı. Bu bir savaştı. Topluluklar tarihin her döneminde oradan oraya yönlendirilmiştir.

Edward, Ali’ye bakar, cevap vermemeye karar verir.

EDWARD: Yaptığın iş için tekrar teşekkürler.

Edward çıkar. Raffi, Ali’ye bakar.

ALİ: Bir dakika sonra hazırım.

Raffi başını sallar, Edward’ın arkasından koşar.

42. İç. Stüdyo-gündüz

Raffi, Edward’a yetişir.

RAFFI: Bay Saroyan…

EDWARD: Evet..

RAFFI: Neden ona cevap vermediniz?

EDWARD: Bu rolü oynamaktan pişmanlık duyuyor. Anlıyorum. Halkının tepkisini çekecek.

RAFFI: Ama Türkiye’nin Ermenistan’la savaşta olduğunu düşünüyor. Ermenilerin Türk vatandaşı olduğunu neden açıklamadınız? Bunun örgütlü bir soykırım olduğunu? Hitler’in Yahudileri silip süpürmeyi planlarken buna gönderme yaptığını ve “Ne de olsa kim Ermenileri hatırlıyor ki” dediğini? Neden ona Hitler’in böyle dediğini söylemediniz? Tarihte daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Onun bunu anlamaması sizi rahatsız etmiyor mu?

EDWARD: Pek etmiyor.

RAFFI: Neden?

EDWARD: Çünkü o da tarih oldu artık. Rolü sona erdi.

Raffi, Edward’a bakar. Daha fazlasını istemektedir.

EDWARD:Onu eve mi götürüyorsun?

RAFFI: Evet.

Edward cebinden cüzdanını çıkarır. Raffi’ye para verir.

EDWARD: Ona bir şişe şampanya al. Özel bir iş becerdiğini düşünsün.

Edward gitmek üzeredir. Durur, hâlâ kafası karışık olan Raffi’ye döner.

EDWARD: Hâlâ bunca acıya neyin neden olduğunu biliyor musun? Bu acının nedeni kaybettiğimiz insanlar ya da toprak değil. Bizden bu kadar çok nefret edilebileceğini biliyor olmamız. Bizden böylesine nefret

eden insanlar kimdi? Nasıl oluyor da hâlâ nefretlerini inkâr etmeye ve bizden daha da çok nefret etmeye cüret edebiliyorlar?

43. İç. Sokak-gündüz/I<>

Raffi, Ali’yi stüdyodan eve götürmektedir.

RAFFI: İyi sahneydi.

ALİ: Teşekkürler.

RAFFI: Bu.. kafa durumuna girmek çok gariptir herhalde.

ALİ: Evet.

RAFFI: Yani, ben hep bu hikâyelerle büyüdüm.. şeytan Türkler falan… O yüzden biraz şerbetliydim bu konuda. Ama bugün yaptığın.. bütün o öfkeyi yeniden duymama neden oldu.

ALİ: Hey.. sağol…

Duraksama.

ALİ: Yani..galiba Ermenisin.

RAFFI: Evet. Yani.. oynadığın tipe karşı nefret dolu olacak şekilde yetiştirildiğimi söylerken bunu kastediyordum.

ALİ: Anladım.

RAFFI: Rolün altından başarıyla kalktın.

ALİ: Seni hayal kırıklığına uğratmak da zor olurmuş herhalde.

RAFFI: Nasıl yani?

ALİ: Yani, zaten benim karakterimden nefret etmeye hazırmışsın. Senin de söylediğin gibi.

RAFFI: Tabii ama aynı zamanda bana bir şeyler hissettirmesi gereken şeylere de kuşkuyla yaklaşırım. Anlatabiliyor muyum?

ALİ: Galiba.

RAFFI: Bugün seni izlerken senden nefret ettiğimi bana hissettirmen gerektiğini bildiğim halde, bu hisse karşı koymaya çalıştım.

Ama yine de, sonuna doğru bir sahnede…

ALİ: (Kahkaha atar) Beni öldürmek istedin.

Raffi, Ali’nin söylediğine biraz alınır, biraz da kafası karışır.

RAFFI: Şey, evet.

Ali tedirgince güler

RAFFI: Benim babam bir Türk diplomata suikast yaparken öldürüldü. Neredeyse 15 yıl oluyor. Onu cinayet işlemeye iten neydi, o Türk büyükelçi ona neyi çağrıştırıyordu, hiç anlayamamıştım. Sen bugün bana onun kafasından geçenlerle ilgili bir şeyler hissettirdin. Sana teşekkür etmek istiyorum.

ALİ: (huzursuzca) Bir şey.. bir şey değil.

44. Dış. Philip’in dairesi-gündüz

Raffi, Ali’ye Edward’ın istediği şampanya şişesini verir.

ALİ: Bu da ne?

RAFFI: Edward’dan. O sana vermek istedi. Teşekkür olarak.

ALİ: Karavandaki konuşmamızdan önce mi, sonra mı?

RAFFI: Sonra. Galiba.. ortada herhangi bir alınganlık olmadığını göstermek istedi.

ALİ: Teşekkürler.

RAFFI: Ona söylediklerinde ciddi miydin? Yani olmadığına inandığını söylerken?

ALİ: Soykırımın mı?

RAFFI: Evet.

ALİ: (Gülümseyerek) Yoksa beni vuracak mısın?

Raffi, başını hayır anlamında sallar. Heyecanla, bir cevap isteyerek bakmaktadır.

ALİ: Bak, ben büyürken bunların hiçbirini duymadım. Rolüm için biraz araştırma yaptım ve öğrendim ki bazı.. sınır dışı edilme olayları olmuş. Birçok kişi ölmüş. Hem Ermeniler, hem Türklerden. Birinci Dünya Savaşı’ydı.

RAFFI: Ama tıpkı Almanya’nın Yahudilerle savaşta olmadığı gibi, Türkler de Ermenilerle savaşta değildi. Onlar korunacaklarını zanneden Türk vatandaşlarıydı. Bugün senin oynadığın sahne, bir görgü tanığının ifadesine dayanıyor. Senin oynadığın karakter, Cevdet Bey, Ermeni ırkını tamamen ortadan kaldırmak göreviyle Van’a tayin edilmişti. Telgraflar, kayıtlar var…

ALİ: Ben bazı şeyler olmadı demiyorum.

RAFFI: Bazı şeyler mi?

Ali şampanya şişesini kaldırır.

ALİ: Bak, ben burada doğdum. Sen de değil mi?

Raffi başını sallar.

ALİ: Burası yeni bir ülke. Bırakalım bu kahrolası tarihi de yolumuza bakalım. İçeri girip şunu açacağım ve ilk konuşmalı rolümü kutlayacağım. Sen de bana katılmak istersen başımın üstünde yerin var.

Raffi donup kalmıştır.

RAFFI: Yani her şeyi unuttuğum sürece.

ALİ: Evet. Daha fazla konuşmak istemiyorum .

Ali, Raffi’ye bakar. Dudaklarında hafif alaycı bir tebessümle döner gider….

98. İç. Nezaret. gündüz

Raffi, Celia’yla nezaretin görüşme odasında buluşur.

CELIA: Anlamıyorum.

RAFFI: Adil bir değişim gibiydi. Bana film ve kamera veriyordu. Filmi çekmeme yardım etti. Ben bilemezdim.

CELIA: Yabancının biriydi.

RAFFI: Ona güvenmek istedim.

CELIA: Güvendin mi?

RAFFI: Ne demek istiyorsun?

CELIA: Sahiden ona inandın mı?

Raffi bir düşünür, sonra başını iki yana sallar.

CELIA: (Devam eder) Yani hayatını fırlatıp attığının farkındaydın.

RAFFI: (Gülümseyerek) Evet. Ne tuhaf, insanlar yapabiliyor bunu.

Celia yorumdaki ironiyi anlar.

RAFFI: (Devam eder) Celia, ruhuma bir şeyler kazandırmam için oraya gitmemi söylemiştin bana. Ama orada gördüğüm hiçbir şeyin benimle ilgisi yoktu. Her şey eskiydi. Dün gece, şu kutulara bakarak ona hikâyeyi anlatırken ansızın kaderimin sahibi olduğumu hissettim. Olanların hikâyesini anlatarak kendi tarihimi yaratıyordum. Şimdi benim artık.

Raffi, Celia’ya gülümser. Değişime uğramıştır.

Yorumlar kapatıldı.