Salkım Hanım tartışmasının can alıcı yanı filmin tarihsel gerçekleri çarpıttığı iddiası idi. Burada iki nokta üzerinde duruldu. Birincisi, filmdeki bazı karakterlerin Ermeni haline gelmesiyle Yahudilerin başına gelen bir olayın Ermenilerin başına gelmiş gibi gösterildiği iddiasıydı. Ne var ki Varlık Vergisi tüm gayrimüslimleri kapsadığına göre bunun ‘çarpıtma’ ile ilgisi olmadığı açıktı. İddia sahipleri romanı tarih sandıkları için, romana uymayan filmi de tarihsel gerçekliğe aykırı gördüler. Oysa ‘tarihin çarpıtılması’ türünden eylemlerin basit bir tanımı var: Tarihte belirli bir biçimde olmuş olduğu bilinen bir olguyu, bir film veya romanda farklı bir biçimde olmuş gibi gösterdiğinizde; veya söz konusu olgunun hiç olmadığını ima ettiğinizde tarihi çarpıtmış olursunuz. Dolayısıyla eğer bir Varlık Vergisi filminde gayrimüslimlerin mallarına el konmadığını ya da onların sürgüne gönderilmediklerini özellikle vurgularsanız, bunun adı tarihin çarpıtılması olur. Sürgüne gidenlerin hangisinin macerasını anlattığınız ise önemli değildir, velev ki o gruptan hiçbir kişi sürgüne gitmemiş olsun. Dikkat edilirse yukardaki tanım tek yönlüdür; yani tarihsel bir gerçeklik olarak bilinmeyen olguların romanlara ve filmlere girmesi bir çarpıtma değildir. Çünkü tarihsel tespit dışında kalmaları o olguların gerçekleşmemiş olduklarını kanıtlamaz. İşte sanatın özgürlük alanı da bu noktada başlar. Tarihsel romanlar ve filmler, bilinen tarihsel olguları korudukları sürece, sınırsızca hikaye geliştirebilir ve bunları arkaplanda yer alan tarihin içine yerleştirirler. Bu ilaveler ise doğal olarak karakterler yoluyla somutlaşır. Diğer bir deyişle, bir dönem filmi tarihsel arkaplanda ve eğer kullanıyorsa hakiki tarihsel karakterlerin bilinen eylemlerinde değişiklik yapamaz; ancak hayali olarak eklediği tüm karakterleri istediği gibi kullanabilir. ‘Salkım Hanımın Taneleri’ filminde ise hikayenin tüm kahramanları hayalidir; romandaki gerçek tarihsel karakterlerin fon olarak kullanıldığı sahnelerde ise bu tarihsel kişiler konuşmazlar. Böylece bizlere yapılan ikinci eleştirinin ne denli temelsiz olduğuna geliyoruz. Çünkü birçok kişi bizi, işimize geldiğinde ‘bu bir film’, işimize gelince de ‘tarihle yüzleşmeliyiz’ demekle suçlamıştı. Oysa ilk tespit filmin kahramanlarına, ikincisi ise tarihsel arkaplana ilişkindi. Milliyetçi eleştirmenlerimiz ise filmdeki kahramanların hikayesini tarih yerine koyup ‘tarihsel gerçekliği’ orada aradıkları ölçüde, tarihle gerçek bir yüzleşmeden de sıyıracaklarını sandılar. Bu arada tarih adına tarihsel gerçekliğe aykırı birçok ‘bilgi’ de ortalığa savrulmuş oldu. Örneğin gayrımüslimlerin askere gitmedikleri cahilce bir argümandı. Çünkü gayrimüslimler Cumhuriyet’ten bu yana askerlik yaptıkları gibi 42 yılında gidenler tam 4 yıl nafıa hizmetinde kaldılar. Varlık Vergisi’nin Müslümanlara yüzde 12,5, dönmelere 25, gayrimüslimlere 50 oranında olduğu da sadece kağıt üzerinde bir durumdur ve ‘tarihsel gerçek’ değildir. 12 Eylül 1943 günkü Times gazetesinin başmakalesi vergi tarhı oranlarını gerçekleştiği biçimiyle vermektedir. Buna göre Müslümanlarınki yüzde 5, Rumlarınki 156, Yahudilerinki 179, Ermenilerinki 232’dir. Tarihsel gerçeklik gerçekte ne yaşandıysa odur. Ne resmi evrakta yazılandır ne de milliyetçi tasavvurun ürettiği bir hayaldir.
Yorumlar kapatıldı.