Yılmaz Karakoyunlu’nun "Salkım Hanım’ın Taneleri" romanı
ve Tomris Giritlioğlu’nun aynı adla çevrilen filminin TRT’de gösterilmesi
yoğun tartışmalara neden oldu. Zevkle izlediğim filmin sanat ekseni dışında
ilkel şekilde tartışılmasına son derece üzüldüm. Ancak, bu tartışmaların
bir yararı oldu. 1942 yılında uygulanan ve unutturulmaya çalışılan Varlık
Vergisi’ni gündeme getirip konuşulmasına neden oldu.
2000 yılı Ağustos ayında Finansal Forum gazetesinde yedi yazılık bir
dizide Varlık Vergisi’ni bütün yönleriyle anlatmaya çalıştım. Diziye
gelen tepkilerden Varlık Vergisi’nin pek az kimse tarafından bilindiğini,
özellikle gençlerin Varlık Vergisi adını bile duymadıklarını gördüm.
Savaş koşullarında meydana gelen aşırı kazançları vergilendirmek amacıyla
çırakılan Varlık Vergisi, hukuki yapısı ve uygulamasıyla bir faciaya ve
ırkçılığa dönüşmüştü.
22 Kasım 1942 yılında TBMM’de görüşülerek kabul edilen 4305 sayılı
Varlık Vergisi’nin Meclis’te görüşülmesi sırasında dönemin Başbakanı
Şükrü Saracoğlu kanunu şöyle savunmuştu: "Bu kanun ile takip ettiğimiz
hedef tedavüldeki paraları azaltmak, Türk parasının kıymetlenmesi,
muhtekirler üzerinde toplanan halk düşmanlığının silinmesi, vergileri ödemek
için ister istemez satışa çıkarılacak malların fiyatlarında bir yumuşama
meydana getirmesi…"
Bu resmi açıklamanın ötesinde, kanunun amacının "Türk piyasasını
Türklerin eline vererek yabancıları ortadan kaldırmak olduğu" açıkça
belirtiliyordu.
Varlık Vergisi Kanunu, Başbakan Şükrü Saracoğlu yanında Maliye Bakanı
Fuat Ağralı, Müsteşar Esat Tekeli ve Teftiş Kurulu Başkanı Şevket
Adalan’ın eseriydi. Kanun 350 milletvekili tarafından kabul edilmiş, ancak,
Celal Bayar, Mahmut Esat Bozkurt, Hasan Ali Yücel, Hüseyin Cahit Yalçın, Reşat
Nuri Güntekin gibi 76 milletvekili oturuma katılmamıştı.
17 maddeden oluşan Varlık Vergisi Kanunu’na göre, verginin miktarı
komisyonlar tarafından belirlenecekti, komisyonlar en geç 15 gün içinde mükelleflerin
vergi borçlarını tespit edeceklerdi, komisyon kararları kesin olduğu için
hiçbir şekilde itiraz edilemeyecekti, saptanan vergi tebliğden itibaren 15 gün
içinde ödenecekti.
Vergi borçlarını en geç bir ay içinde ödeyemeyen mükellefler, bedeni
yeteneklerine göre genel hizmetlerde veya belediye hizmetlerinde çalıştırılacaktı.
Elde yeterli bilgi olmadığı için komisyonlar "estimatör"
denilen Maliye bürokratlarının getirdikleri keyfi bilgilere göre vergi
miktarını belirlemişlerdir. Bürokratlar, tamamen gözlemlerine göre mükelleflerin
varlıklarını tespit etmişlerdir. Maliye müfettişi Burak Uluğ 16 Temmuz
1993 tarihinde yapılan bir söyleşide, tapu kayıtlarının dağınık olduğu
için, Rumeli sahilini gezerek binaların dış görünüşüne göre tespit
yaptığını, sefer tası gibi üç katlı binaları atladığını, bahçesi
geniş yalıları, evleri tespit ederek komisyona verdiğini, anlatmıştı.
Zenginliği gözler önünde olan, itibar sahibi mükelleflerden çok vergi
istenmiş; servetini saklayan, cimri kimselerden az vergi istenmişti.
Varlık Vergisi uygulamasını ayrıntılarıyla açıklayan tek kitap dönemin
İstanbul Defterdarı Faik Ökte tarafından yazılan "Varlık Vergisi
Faciası"na göre, Varlık Vergisi mükellef sayısı 114.368, tahakkuk
eden vergi 465.384.820 TL. Verginin % 70’i İstanbul’dan tahsil edilmiştir.
İstanbul’dan tahsil edilen Varlık Vergisi 1942 bütçesinin harcamalarının
% 24.2’sini karşılamıştır.
Vergisini ödeyemeyen mükellefler sürgüne gitmemek için varlarını
yoklarını satışa çıkarmışlar, ancak fiyatların çok düşmesi nedeniyle
istenen vergilerin parasını sağlayamadıkları için 1.869 mükellef Aşkale’ye
sürügüne gönderilmiştir. Kampta 21 kişi ölmüştür.
Varlık Vergisi’nin % 83’ü gayrimüslimlerden alınmıştır.
Kendisinden Varlık Vergisi istenen Ermeni, Rum, Yahudi gibi gayrımüslimlerin
satmak zorunda oldukları işyeri ve konutları Müslümanlar gayet ucuz fiyatla
kapatmışlardır.
Böylece ırkçı bir servet transferi gerçekleştirilmiştir.
Varlık Vergisi uygulaması, vergi politikasının siyasi amaçlar kullanılmasının
nasıl bir faciaya neden olacağının kanıtıdır.
Yorumlar kapatıldı.