Duymuş olabilirsiniz: Hollywood’un
genç ve yetenekli yönetmenlerinden Atom Egoyan ‘Ararat’ adlı bir film yapıyormuş.
‘Ermeni soykırımı’ tarihsel fonunda geçen öyküde geçmişle gelecek arasında gidip gelinerek tarihin acılarıyla hesaplaşılacakmış.
Bu film medyamız tarafından hemen ‘İkinci Geceyarısı Ekspresi’ olarak nitelendi.
‘Durdurun bu filmi!’ şeklinde haber/yorumlar yayımlandı.
‘Geceyarısı Ekspresi’ adlı, rezillik düzeyinde ırkçı filmin dünyanın dört bir yanındaki Türklere verdiği zararı düşününce bu tepkiyi yadırgamıyorum. Ancak, gene de üzerinde düşünmemizde yarar var.
Egoyan’ın filminin çekimleri tamamlanmış, şu anda ‘postprodüksiyon’ aşamasındaymış. Gelecek yılın mayısında Cannes Film Festivali’nde seyirci önüne çıkması bekleniyormuş. Daha sonra da Toronto Film Festivali’nde gösterilecekmiş. Filmi Amerika’da dev Miramax şirketi dağıtıyor. Gelecek yaz aynı anda yüzlerce sinemada gösterime girecek demektir. Ayrıca belli başlı Avrupa ülkeleri de filmi şimdiden satın almışlar. 16 milyon dolara mal olan filmin ticari anlamda ‘başarılı’ olacağına garanti gözüyle bakılıyormuş.
Bu manzara bize gerçekten ‘Geceyarısı Ekspresi’ni hatırlatıyor. O film de iki genç ve başarılı sinemacının imzasını taşıyordu: Senarist Oliver Stone ve yönetmen Alan Parker. O film de büyük bir şirket tarafından (Columbia Pictures) dağıtılmış ve çok iyi eleştiriler almış, bol bol para kazanmıştı…
Egoyan’a, Hollywood’un öz evladı ve gözbebeği muamelesi yapıldığı, sinema endüstrisinin yayınlarında çıkan yazılardan hemen anlaşılıyor. Yani, Ararat’ın büyük bir tanıtım kampanyasıyla, bol ödüllü ve övgülü bir biçimde gösterime çıkması beklenmeli.
Filmin geri dönerek baktığı 1915 yılında Ağrı ve Van’daki Ermenilerin çok acı çektiğine şüphe yok. (Aynı tarihlerde oralardaki Türklerin ve Kürtlerin de çok acı çektikleri bizce bilinen ama Batı tarafından bilinmeyen bir gerçek!) Acılar elbette sanatçıların en has malzemeleri arasındadır. Yani 1960 doğumlu, Ermeni kökenli Atom Egoyan’ı o dönemi ele alan bir film yaptı diye suçlayamayız.
Ama şu soruyu sorabiliriz: Nasıl bir film? Tarihin çok acılı bir dönemiyle dürüstçe hesaplaşan, bir tarafın acılarının derinliklerine dalarken öbür tarafın acılarına gözlerini sımsıkı kapatan bir film mi?
Karşı tarafın tüm insanlarını ‘Geceyarısı Ekspresi’nde olduğu gibi insanlık dışı
yaratıklar olarak gösteren, onlara küfreden utanmazca ırkçı bir film mi?
Acılara yeni acılar katacak, kin ve intikam duygularını kaşıyacak, nefret duygularını körükleyecek bir film mi? Yoksa gönlünün derinliklerinde affetmeyi ve barışmayı da insani bir duygu olarak göze alabilecek kadar cesur bir film mi?
Özetle, bir sanat filmi mi, yoksa bir
propaganda filmi mi?
Senaryonun çok katmanlı yapısı ve içeriği bunun bir sanat filmi olabileceği umudunu doğuruyor. Ama filmle ilgili internet sitelerinden buram buram ırkçılık, Türk nefreti ve şovence propaganda yükseliyor.
Eğer öyle bir film çıkarsa neler yapılabilir? Yarın da o konuyu tartışalım.
Yorumlar kapatıldı.