Siyaset sahnemizde yine bir MHP klasiği oynanıyor; milliyetçiler ‘vatan hainlerine’ karşı! Bu kez konu, malum, varlık vergisini konu alan bir film: ‘Salkım Hanımın Taneleri’. Ben de aynen, bu patırtıyı çıkaran MHP’li TBMM İdare Amiri Ahmet Çakar gibi yapıyorum; romanı okumadan, filmi görmeden bu olay üzerine yazıyorum. Ama Çakar’ın yöntemini benimsediğimden değil, tartışmanın, romanla, filmle alakası kalmadığı için. O kadar ki, iş geldi senaryoyu kaleme alan, yazar Etyen Mahçupyan’a dayandı. Çakar, başında romanın yazarı Yılmaz Karakoyunlu’yu tartışma dışı bırakmaya çalışıyordu, olmadı, ama yine de asıl öne çıkan isim Mahçupyan oldu.
Çünkü Karakoyunlu ile Çakar aynı hükümetin ortakları, üstelik onun sicili sağlam, Mahçupyan ise Ermeni, yani zaten potansiyel düşman! Yine o nedenle, yönetmen filmden birinci derece sorumlu kişi ama, tartışmanın hedef kişisi, yine Mahçupyan. Sadece MHP değil, Türkiye’de sağ siyaset, medya, topluma böyle bakıyor. Yoksa, film de tartışılabilir, roman da; nitekim ilk gösterime girdiğinde, Radikal İki’deki bir yazısında, Fatih Özgüven filmi sanatsal açıdan eleştirmiş, karakterleri fazlasıyla karton bulmuştu. Bunun ötesinde, Türk, Ermeni veya başka bir kimlik olumlulanmış veya olumsuzlanmış olabilir, bu eleştiri konusu edilebilir, hatta milliyetçi açıdan tartışılabilir, bunların hepsi anlaşılabilir şeyler. Varlık vergisi üzerinden geçmişimizle hesaplaşacağız diye, bunu konu eden her romanı, filmi tartışmasız kabul edeceğiz diye bir şey yok. Azınlıkların işin içine girdiği hiçbir şeye itiraz edemeyiz, yoksa demokratlığımıza zarar gelir diye de bir şey yok, ama sonuç olarak öznel bir bakışı yansıtan bir filmi siyasi mesele yapmak, senaryoyu yazan bir Ermeni diye, onu neredeyse ‘düşman’ diye resmetmek ilkellik değilse nedir?
İlkellik olmaya ilkellik de, sadece o değil; sadece o olsa saf bir yanı olurdu. Onu ötesinde siyasi hesap var. MHP içinde bulunduğu koalisyon hükümetinin günahlarını, bu ve buna benzer yollarla çıkarmanın hesabını yapıyor. Benzer bir şeyi ANAP da yapıyor, onların yöntemi farklı; onlarda genel başkan kötü polis, genç prensi iyi polis, hatta ‘cesuryürek’; partisi iniş yaptıkça o cesur ‘çıkış’lar yapıyor. MHP’nin kendine has yöntemi ise milliyetçi çıkışlar, ama mevcut hükümet içinde partinin eli kolu iyice bağlandıkça, milliyetçilik tanımı da ‘milli menfaat kaygısı’ndan, ‘milletin düşmanları paranoyasına’ savrulup, saldırganlaşıyor. Enis Öksüz Telekom’un özelleştirilmesine direnirken, ‘milli menfaat’den söz ediyor, kamunun egemenlik haklarına gönderme yapıyordu. Milli menfaate ilişkin görülen büyük ölçekli konularda ayak diremek pahalı olmaya başlayınca, milliyetçilik en tepkici, saldırgan düzeye dayandı, Mehmet Gül’ün Tarkan’ı mevzubahis etmesi çerçevesinde eşcinsellik düşmanlığına,
Ahmet Çakar’ın Etyen Mahçupyan’ı hedef gösteren tartışmasıyla, ayrımcılığına vardı. İş özelleştirmeye direnme olunca, paniğe kapılan çevreler, milliyetçiliğin bu yüzünden hiç rahatsız olmuyor. Korkarım, ‘Yeter ki, piyasa zarar görmesin, gerisi önemli değil, milliyetçiler enerji ve öfkelerini başka yerlerden çıkarsınlar’ diyen anlayış, Türkiye’yi bu türden bir milliyetçiliğe mahkûm edecek.
Mahçupyan, Radikal okurlarının tanıdığı bir yazar, sadece Radikal okurlarının değil, Türkiye’de okuryazarların hepsinin yakından bildiği bir isim. Türkiye’nin meselelerine en az milliyetçiler kadar samimiyetle yaklaştığına kimsenin kuşkusu olduğunu sanmıyorum. Ama mevcut hükümetin günahlarına ortak olanların, bunların vebalinden nasıl kurtulacağı konusunda herkesin kuşkusu var.
Yorumlar kapatıldı.