Varlık Vergisi uygulaması, bizim varlıksız memur ailemizde de çok konuşulmuştur. Ortaokuldaydım, Adana’da. İlgilenmemizin sebebi babamın Tapu Müdürü olmasıydı.
1940 yılında Adana’da da gayrımüslim işadamları var mıydı? Hiç sanmam! Orada Varlık Vergisi’ne «mahkûm» edilenlerin hepsi Müslüman Türklerdi, diye biliyorum.
Nedense «Serçe» soyadı hatırımda kalmış. Vergi için bir günün akşamından önce 50 000 lira bulması gerekiyordu, soyadı «Serçe» olan Adanalı işadamının. İpotek işlemini öne alarak onu yüzde bilmem kaç süreyi aşma cezası ödemekten kurtaran babama minnettardı.
Salkım Hanım’ın Taneleri adlı romanı beğenerek okumuştum. Bence utanılacak bir «marifet»imizi kolay anlaşılır şekilde hikâye ettiği için. İlk rastladığımda yazarı Yılmaz Karakoyunlu’yu kutlamaya niyetlendiğimi hatırlıyorum. Televizyonda filmini de gördüm.
Günahıyla sevabıyla tarihin usta romancılar tarafından ele alınmasında fayda var. Napolyon’un Moskova seferini, kuru tarih kitapları yerine, benim gibi Tolstoy’un kaleminden okumuş olanların, olup bitenleri daha iyi anladığına inanırım. Bizde, bu tarzın yeterince örneği yoktur.
Salkım Hanım’ın hatırı hürmetine Varlık Vergisi hadisesi yeniden konuşuluyor diye memnundum aslında. Ama ne yaptık ettik, tartışmayı, içimizden birinin mahkûm edilmesini sağlayacak iddianameye dönüştürmeyi gene becerdik.
Etyen Mahçupyan, romandaki Yahudi vergi mükellefini hangi kötü niyetle Ermeni’ye çevirdi? Sualin cevabı aranıyor, demek yanlış olur. Ne gerek var, aramadan biliniyor zaten… Mademki yapan Ermeni’dir.
Meclis’teki konuşmasıyla tartışmayı başlatan MHP’li Ahmet Çakar’ın bu dediğimden farklı düşünebileceğini iddia edecek var mı aranızda?
Etyen Mahçupyan, bu gazetenin çok beğendiğim köşe yazarlarından biriydi. Yazık ki Radikal’den ayrıldı. Kendi isteğiyle. Beni üzen ayrılışlardan biriydi.
Mahçupyan şunları yazabilen Ermenimizdir, bizim…
«Gerçek o ki Türkiye kamuoyu kendi tarihini iyisi ve kötüsüyle bilmektense, kimliksel yıpranmaya yol açabilecek sorgulamalardan çekiniyor. Unutmayı entelektüel meraka, siyaseti tarihe tercih ediyor.
«Oysa bu topraklardaki bir bölüm Türk ve Ermeni’nin savaş yılları içinde birbirlerine her türlü insanlık dışı davranışta bulundukları bilinen bir gerçek. Ne de olsa her iki cemaatin de hamuru aynı coğrafya ve tarihle mayalanmış» (Radikal, 28 haziran 1998).
Bizim Yahudilerimizin, bizim Rumlarımızın, bizim Ermenilerimizin bizden, bu demektir ki aynı zamanda kendilerinden şikâyetlerini söyleme hakkı yok mu? Şikâyet için hiçbir sebepleri yok ki… diyebilir miyiz?
Mahçupyan söyleyenlerden biridir. Bu tavrı değerlendiremiyorsak, hem ayıp, hem de çok yazık etmiş oluruz.
Bir inancıma dayanarak «Yazık» diyorum. Biz artık bu farkı anlayacak ve değerlendirecek kıvama geldik inancındayım.
Not. İshak Alaton çıkıp, Yahudi cemaatinin tavrını ve tercihini açıklayarak, haksız suçlamaları göğüsleme cesaretini gösterdi. Ona da teşekkür etmeliyiz.
Yorumlar kapatıldı.