1989 yılı Bulgaristan’da baskıcı yönetimin ve etnik-dinsel ayırımcılığın doruğa çıktığı yıldı. Türklere, asimilasyon politikası uygulanıyordu. Binlerce Bulgaristanlı Türk, hudutlara dayanmış, Türkiye’ye sığınmıştı. Bulgaristan değişim öncesinin sancılarını çekiyordu
O yıl, uzun yıllardan sonra, bir Ermeni olarak, ilk kez belediye meclis üyeliğine seçilmiştim. “Onlar,Türklere-Müslümanlara olmadık baskılar yaparlarken, biz burada ayırım yapmadan, seçilme hakkı veriyoruz, meclis üyesi yapıyoruz “ gibi, şakayla karışık hem tarafıma, hem de gıyabımdan söylenmiş sözler işitiyordum. Benim örneğimden hareketle, Türkiye’de ayırımcılığın olmadığı, demokrasimizin ne kadar ilerde olduğu vurgulanmak isteniyordu.
Bulgaristan hızla değişti. Koşar adım ilerleyerek, ekonomisini düzlüğe çıkarttı, demokrasiyle kucaklaştı. Şimdi AB yolunda. Türklerin çoğunlukta bulunduğu ‘Hak ve Özgürlükler Hareketi’ son milletvekili seçimlerinde, Bulgaristan Parlamentosu’nda yirmi küsür milletvekiliyle grup oluşturdu. Şimdi ülke yönetiminde koalisyon ortağı. Hükümette iki Bakanları var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de destekledikleri sosyalist aday kazandı. Bu yazdıklarım, benim, sizlerin dinleyip okuduğumuz haberlerden bilgi kırıntıları.
Bunları neden mi hatırladım? İki ayrı gazetede okuduklarım bana hatırlattı.
Birincisi, Hürriyet Pazar’daydı. Celal Demirbilek’in yazısının başlığı “Bulgaristan’ın ilk Türk Valileri’ diye yazıyordu. Şöyle devam ediyordu. “ Çar Simeon hükümeti ile hızlı bir gelişim sürecine giren Bulgaristan’da Türk bakanlardan sonra Türk valiler de görevlerine başladı…” Haberin içeriğinden, Valilerden birinin 1989 göçünde Türkiye’ye gelen, daha sonra geri dönen Behçet Süleyman isimli bir ‘soydaş’ olduğunu öğreniyoruz. Şunları söylemiş. ” Rüyamda görsem inanmazdım. Türkiye’de bir garip işçiydim, anne ve babamın uyum sağlayamaması üzerine Bulgaristan’a geri dönerken pişman olmuştum. Ama bugün valiyim. Ben, hem Türklerin, hem de Bulgarların valisiyim…” Evet, Sayın Vali böyle diyor. Biz de, bu vesileyle kendisini kutluyoruz, görevinde başarılar diliyoruz. Yalnız onu mu? Bakan, milletvekili, vali ve daha nice nice kamu görevlerindeki hakim, polis, subay vs.‘ soydaş’ dostları da kutluyor, görevlerinde başarılar diliyoruz. Ne kadar güzel, ne kadar çağa yakışan, demokrasiye yakışan yönetim anlayışı değil mi? Nereden nereye, kısacık zaman diliminde, 1989’daki Bulgaristan günümüzdeki Bulgaristan oldu.
İkinci okuduğum Radikal’de, Neşe Düzel’in söyleşisinde Mebuse Tekay Türkiye’deki durumu şu sözcüklerle anlatıyordu. “…uygulamaya bakıyoruz, siz hiç adı Mıgırdiç olan bir hakim, polis yada posta memuru gördünüz mü? Azınlıklara kamu hizmeti fiili olarak yasaktır burada .. “. Bu, bir doğru tespitti ve dahası da vardı. Günümüz Türkiye’sinde, halen (1936 Beyannamesi olarak bilinen )’ Demokratik bir hukuk devleti’ tanımlamasıyla örtüştüremediğimiz yargı kararlarıyla ve idari uygulamalarla karşı karşıyaydık. Türkiye nüfusu içerisindeki oranımız, binde bire düştü. Şu ayıplı ‘Azınlık politikasını‘ milliyetçiliğin gölgesinden kurtarıp Türkiye’yi daha aydınlık hale neden getiremiyoruz? Biz ve kurumlarımız, taşıdığımız Ay Yıldızlı kimliğin, taşıyanlara sağladığı haklara neden sahip olamıyoruz?
Bulgaristan’daki sayın Türk Vali, sözlerine devamla “Bırakın vali olmayı, Jivkov yönetiminde biz Türkleri valiliğin kaldırımından bile yürütmezlerdi. Ama ben şimdi vali koltuğunda oturuyorum…” diyor. Çok şükür, biz Türkiye Ermenileri valiliğin kaldırımlarından yürüyebiliyoruz. Ancak, bakan olmak, milletvekili olmak, vali olmak bir yana, henüz vali konağında hademe bile olamıyoruz. Ermenilerin yoğun oldukları ilçelerde yerel yönetimlerden öteye gidemedik. Neden böyle? Cumhuriyet kurulmadan önce de ben buradaydım. İmparatorluk kurulmadan önce de ben buradaydım. Şimdi de buradayım. Ben de, Eminönü kaymakamı olabilsem “ ben, hem Türklerin hem de Ermenilerin kaymakamıyım “ diyebilsem. Atatürk’ün hedef gösterdiği Türkiye’ye çok daha fazla yakışmaz mı? Laf aramızda, bir şey daha söyleyeyim. İslam ülkesi komşularımızdan Irak’ta, İran’da, Suriye’de de tanınan hakların, benim ülkemde olmayışı gerçekten beni üzüyor.
Bu günlerde bir slogan var “Bu ülke için seve seve“ diye. Bu ülkeyi komşularından daha ileriye götürmek de seve seve yapabileceğimiz işlerden olmasını diliyorum.
Yorumlar kapatıldı.