1936 Beyannamesi sorunu olarak bilinen ve gayrımüslim azınlık vakıflarının gerek satınalma gerekse hibe yoluyla taşınmaz mal edinmelerini engelleyen ve 1936 yılından sonra edindikleri taşınmazları eski sahiplerine, yoksa Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazine’ye devredilmesini öngören kararlar doğrultusunda Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin hakları kısıtlayıcı YENİ KARARLAR vermesi üzerine çok sayıda basın mensubu Türkiye Ermenileri Patrikliği’nden görüş istemektedir. Türkiye Ermenileri Patriği MESROB II bugün sorulara aşağıdaki yanıtı verdi.
Saygılarımla,
Av. Luiz BAKAR
(0542-245-7133) Basın Sözcüsü
“Bu kararı anlamak çok zor. Kaldı ki, anlamayanlar biz gayrımüslimlerle de sınırlı değil. Son derece garip bir durum sözkonusu. Çünkü Yargıtay’ın 1974 yılından bu yana aldığı kararlar doğrultusunda gayrımüslim azınlık cemaati vakıflarının yalnız yeni mülk edinmeleri yasaklanmıyor, aynı zamanda 1936 yılından sonra edindikleri tapulu mülkleri de geri alınıyor. Böyle bir şey Anayasa’daki din, dil, ırk bazındaki eşitlik ilkesine ve devletimizin imzaladığı uluslararası antlaşmalara zıt gibi görünüyor. Almanya’da 300’e yakın cami inşa edilebiliyor, ve Hristiyan olmayanlar dernekleri ve vakıfları için yeni mülk edinebiliyorlar, hatta devlet yardımı alabiliyorlarken, Türkiye kendi öz vatandaşlarını 1936 sonrasında Hristiyan veya Musevi’dirler diye bu haktan yoksun kılıyor.
Halbuki, Türkiye’deki gayrımüslim vakıflar Osmanlı Devleti döneminde kurulmuşlardır ve dini, hayri, eğitim alanlarında cemaatlerine hizmet vermektedirler. Cumhuriyet döneminde de bu hizmetlere devam eden vakıflar, devletçe yardım edileceğine dair mevzuat hükümlerine rağmen, devletten hiçbir yardım almaksızın sadece cemaatin maddi katkılarıyla ve gayrimüslimlerin bağışladıkları gayrımenkul gelirleriyle ayakta durmaya çalışmaktaydılar. Gayrımüslim vakıfları dini alanda cemaatlerine hizmet verirken, hayri alanda ülkenin bütününe yararlı olup, eğitim alanında ülkeye çok önemli hizmetler verecek insanların yetişmesine önayak olmaktadırlar. Buna rağmen gayrımenkul edinme hakkından yoksun bırakılan gayrımüslim vakıflarının maddi varlıklarının pek yakında değer yitirecekleri gün gibi ortadadır. Ayrıca gayrimüslim vakıfları gelir temin etmek için maddi varlıklarını ticaretle değerlendirme imkanından da yoksundurlar. Peki bunların kapanması mıdır istenilen? Türk gayrımüslim vakıflarının malları yabancı malı olarak mı görülmektedir?
Her vatandaş sahip olduğu taşınmazı dilediği gibi kullanabilme hakkına sahip değil midir? Gayrimüslim vakıfların mal edinememesi doğrultusunda verilen bu karar, gayrımüslim vatandaşın mülkiyeti üzerindeki tasarruf hakkını da kısıtlıyor, çünkü gayrımüslim vatandaş malını cemaatinin herhangi bir vakfına bağışlama hakkından yoksun bırakılıyor. Bu çağda böyle bir ayırım mümkün müdür?
Medeniyetler ya da dinler çatışması gibi tehlikeli benzetmelerin bolca yapıldığı bu günlerde vatandaşlar arasında din ayırımı gözetmek aklıselim sahibi kişilerin işi olamaz. Bu kararın Anayasa’ya ve İnsan Haklarına aykırı olduğu aşikardır. Bu nedenle yasama, yargı ve yürütme organlarının bu yanlışı yeni düzenlemelerle düzelteceğine inanıyorum. Her zamankinden daha çok toplumsal barışa ihtiyaç duyulan bir dönemde, diğer yöre ülkelerine nazaran demokrasi ve laiklik konusunda daha uzun bir geleneği olan ülkemize de bu yakışır zaten.”
Yorumlar kapatıldı.