Sevgili Dostlar,
Son zamanlarda bir takım yayın organlarında hakkımızda ileri geri yazlar ve iftiralar çıkmakta. Topluca cevaplandırmayı gerekli gördüm; ekteki dosyalarda Yeni Asır gazetesinden Tevfik Toktamış ve Durmuş Odabaşı’na yazdığım cevapları okuyabilirsiniz.
Lütfen okuyun ve okutun.
Saygılarımla
Müjde Nişanyan
FAX MESAJI
KİME: Sn Durmuş Odabaşı, Yeni Asır
KİMDEN: Müjde Nişanyan, Şirince
TARİH: 25.10.2001
Sayın Durmuş Odabaşı,
Cumartesi günü çıkan “Tehlikeli Söylem” başlıklı yazınızdan anlayabildiğim kadarıyla, Selçuk Müze Müdürünün eşim Sevan Nişanyan hakkındaki iftira kampanyasından etkilenmiş gözüküyorsunuz.
Tarafsızlığınıza ve iyiniyetinize güvenerek sizi ikna etmeye çalışacağım. Lütfen beni dinleyin.
Yazınızdaki sırayla gitmek istiyorum:
“… bir otelleri bulunuyor. Mühürlüydü, söktü, yaptı.”
Durmuş Bey sözkonusu otel inşaatı hakkında Erdemgil’in ihbarıyla eşim hakkında mühür fekki davası açıldı ve beraatle sonuçlandı. Çünkü otel mühürlenmiş filan değildi. Otelin eski sahipleri inşaatı yedi yıldan beri terketmiş oldukları için köy ahalisi arasında öyle bir rivayet vardı.
Yıllardan beri Şirince’nin yüz karası olarak duran o yarım kalmış, terkedilmiş inşaatı satın alıp Şirince’nin belki de en güzel yapısına çevirdiğimiz için en azından bir teşekkürü hakettiğimizi sanıyorum.
“Evinde tarihi eser bulundurmuş”
Sevgili Durmuş Bey, Çanakkale’den Antakya’ya kadar bütün eski köy evlerini tek tek gezin. Acaba bahçesinde, avlusunda, basamağında, duvarında tarihi eser bulunmayan bir tek ev bulabilir misiniz? Acaba Şirince’de bulabilir misiniz? Erdemgil’in eş ve dostuna parsellediği Selçuk I. Derece arkeolojik sit alanı içindeki evlerde acaba bahçesinde sekiz-on parça Roma mermeri yığılı olmayan bir Allahın evi var mıdır? Ve bunlardan kaç tanesi müzeye kayıtlıdır?
Bizim evimiz de bu evlerden biridir. Tek farkımız şu ki milletin gelişigüzel kırıp attığı, hor kullandığı, sattığı, gömdüğü eserleri biz bilhassa topladık, avlumuzun en görünen yerlerine koyduk, koruduk ve değer verdik.
“2500 metrelik köy arazisine tecavüz etmiş.”
El insaf! Yalanın bu kadarı ayıptır, günahtır, rezilliktir.
BİRİNCİSİ: Köyümüzde 1950’li yıllarda yapılan kadastronun tuhaflığı nedeniyle köydeki tapuların hemen hemen hepsi evin kendisiyle sınırlı olup, etrafı duvarla çevrili bile olsa eve ait avlular, taşlıklar, müştemilatlar vb. kadastroda tapu harici gözükürler. Bu nedenle köyde bulunan 270 kadar hanenin belki 160-170 kadarı hukuken köy arazisine tecavüz etmiş gözükür. Herkes bunu bilir, ama anlayışla karşılar.
Bugün “Kerevetli Ev” adını verdiğimiz pansiyonumuzu 1997’de satın aldık. Bu evin en az iki nesilden beri fiilen o eve ait olan (fakat tapuda gözükmeyen) avlusu vardı. Avluyu düzenledik. Bu arada eskiden avluda bulunan hela kulübesini yıkıp, eve 2,5 metrekarelik bir bölüm ekleyerek dahili tuvalet inşa ettik. İşte Erdemgil’in sözünü ettiği “tecavüz” bu tecavüzdür. 2500 metrekare değil 2,5 çarpı 1 metre yani ikibuçuk metrekaredir. Bu “tecavüzden” ötürü eşim hakkında kamu arazisine tecavüz davası açılmış ve BERAATLE sonuçlanmıştır.
İKİNCİSİ: Kendi evimiz köyün biraz dışında, çepeçevre taşlık ve çalılık hazine arazisiyle çevrili bir evdir. İşte bu taşlık arazide on yıl boyunca dişimiz ve tırnağımızla uğraşarak, yaklaşık 750 metrekare büyüklüğünde dünya güzeli bir bahçe yarattık. Bahçeyi Hazineden satın almak veya kiralamak için defalarca başvuruda bulunduksa da başarılı olamadık. Bu bahçe üzerinde halen herhangi bir mülkiyet iddiamız yoktur. 1999’da Erdemgil’in ihbarı üzerine hakkımızda kaymakamlık soruşturması açıldı. Ancak bahçe üzerinde herhangi bir hak iddiasında bulunmadığımız için soruşturmaya sonuçsuz kaldı.
“İki sokağı kapatmış”
Söz konusu sokaklar Kerevetli Evimizin avlusu içinde kalan ve fiiliyatta hiçbir zaman varolmamış olan kadastro sokaklarıdır. Yukarıda belirttiğim gibi Erdemgil’in ihbarı üzerine bu konuda dava açılmış ve beraatle sonuçlanmıştır.
“Bir çeşmeyi evinin içine almış”
Bir yalan daha.
Eşim ve ben Şirince’de bugüne dek kendi paramızla iki sokak çeşmesi yaptırdık, ayrıca iki eski mahalle çeşmesini de tarihi dokuya uygun olarak onardık. 800 metreyi aşkın köy sokağını taşla döşedik, çöplük olan sokak köşelerini düzenledik, kamuya ait yerlere 300 kadar ağaç diktik, taştan oturma bankları yaptırdık, okulun bahçesini ağaçlandırdık, parasız komşularımızın evlerini ve duvarlarını onardık. Kısacası, kifayetsizlik yüzünden kılını kıpırdatmaktan aciz olan köy muhtarlığının yapamadığı işleri karınca kararınca ve imkânlarımız ölçüsünde biz yapmaya çalıştık.
1998 yılında taş döşeyip düzenlediğimiz bir sokak köşesinde, Erdemgil’in “zehir” hafiyeliği sonucunda, köyün yaşlılarının ancak hatırlayabildiği eski bir devirde bir sokak çeşmesinin bulunduğunu öğrendik. En az kırk yıldan beri bir moloz ve çalı yığını altında izi bile kaybolmuş olan bu çeşmeyi yokettiğimiz ileri sürüldü. Bu konuda da eşim hakkında ceza davası açıldı ancak af kanunu kapsamına girdiği için ertelendi.
Dikkat edin: sözü edilen yeri işgal etmiş filan değiliz; halkın ve köyümüzü ziyaret edenlerin göz zevki için temizleyip düzenlemişiz. İhbarı yapanlar o kadar ilkel ve medeniyetten nasipsiz insanlar ki, bir insanın sırf kamu yararına bir iş yapabileceğine ihtimal bile veremiyorlar. “Madem düzeltiyor, işgal edecek” mantığından ileriye gidemiyorlar.
* * * * *
Gelelim işin can alıcı noktasına.
Eşimin Ermeni olmasının bu davanın asıl unsuru olmadığını biliyorum. Eşim de biliyor. Olay, utanma duygusundan nasibini alamamış bir adamın, çıkarları zedelendiği için, elindeki her imkânı kullanarak güttüğü bir kan davasından ibarettir. Eşim Müslüman da olsa, ülkemizde buna benzer şeylerle pekala karşılaşılabileceğini ben de sizin kadar idrak edebilecek yaştayım. Farklı yorumlarda bulunan kişilere karşı da her vesileyle bunu tekrarlamaktan geri kalmadım.
Eşimin hapse girdiği günlerde yurt içi ve dışından gelen binlerce destek ve dayanışma mesajı arasında (iyi veya kötü niyetle) işi Türk-Ermeni meselesine bağlamaya çalışanlar da oldu. Bunlara tek tek cevap vererek olayın öyle olmadığını, işi o mecraya dökmenin Erdemgil zihniyetine prim vermek anlamına geleceğini, hem bize hem ülkemize zarar vereceğini dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Eşimin daha önce bu konuda yazmış olduğu bir email metnini arzu ederseniz size iletirim.
Ama şu da bir gerçek ki, Müze Müdürü olan şahıs maalesef farklı düşünüyor. Köşeye sıkışınca her yolu mubah sayan insanlar gibi, eline geçen her fırsatta eşime “Ermeni asıllı” olduğu için saldırmaktan geri durmuyor. Evimizde “Taşnak Partisi simgeleri” bulunduğuna dair yazılı ihbarlarda bulundu. Maalesef bu konuda bazı cahil ve dar görüşlü kesimlerde kendine taraftar da bulabildi. Ve biz de bundan epeyce zarar gördük. Erdemgil’in İzmir 2. Nolu Koruma Kuruluna yazılı olarak verdiği, ibret ve utanç belgesi niteliğindeki yazı elimizdedir.
Amerikalıların ünlü sözünü bilirsiniz: “Patriotism is the last refuge of a scoundrel” derler. Olay bundan ibarettir.
Tevfik Bey ile geçen hafta üç saatlik bir söyleşi yaptık. Birçok konudan bahsedildi. Bu esnada kısaca Erdemgil’in eşime “Ermeni” diyerek yaptığı saldırı ve iftiralardan da söz ettim. Onca konu arasından bunu seçip gazetenizde alt-manşet olarak kullanmak sizce hakkaniyete sığar mı? Afedersiniz ama “mesaj” veren kim? Ben miyim, yoksa üç saatlik söyleşiden iki cümlemi cımbızla seçip manşet yapan gazeteniz mi?
“Nankörlük” ve “ihanet” suçlamalarınızın haksızlığını anlayıp en kısa zamanda geri alacağınızı ümit etmek istiyorum. Başka sorularınız varsa memnuniyetle cevaplandırmaya çalışırım.
Saygılarımla
Müjde Nişanyan
Şirince
Tel: 898 3209
Fax: 898 3117
FAX MESAJI
KİME: Tevfik Tortamış, Yeni Asır
KİMDEN: Müjde Nişanyan, Şirince
TARİH: 25.10.2001
Sevgili Tevfik Bey,
Pazar günü Yeni Asır’da çıkan ‘Nişanyan suçludur’ başlıklı yazınızla ilgili olarak birkaç noktayı açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Şirince davası bir hukuk acizliğidir. Tam anlamıyla bir adli kazadır. Ve bu fiyaskonun her aşamasında Müze müdürü Erdemgil başroldedir.
Sevan Nişanyan hakkında dokuz ceza davası açılmış mıdır?
Evet açılmıştır. HEPSİ de Erdemgil tarafından veya Erdemgil’in şikayeti üzerine açılmıştır. Üçü beraatle, ikisi mahkumiyetle sonuçlanmıştır. İkisi af yasası kapsamına girmiştir. Eşimin Erdemgil’e “şerefsiz hırsız” diye hitap ettiği iddiasıyla açılan iki adet hakaret davası halen sürmektedir.
Açılmış olan davalar, gerçekten mantıklı ve onurlu bir insanın aklına gelmeyecek derecede mesnetsiz ve traji-komik davalardır. Evimizin dışında toz-toprak bir araziyi biraz tesviye ederek arabamızı parkettiğimiz yer hakkında “hazine arazisine tecavüz” davası açılmıştır. Boş bir arsaya Fransa’dan getirip dikmiş olduğumuz 27 adet asma fidanı için dava açılmıştır. Pansiyonumuzda eskiden varolan bir taş duvarı onardığımız için, bir başka binamızda (teknik zorunluluktan ötürü) birbuçuk metre bahçeye taştığımız için izinsiz inşaat davası açılmıştır.
Erdemgil hem davacı, hem savcı hem kadı rolüne soyunmakta, “çamur at izi kalır” yöntemiyle basını yanıltmaya teşebbüs etmektedir.
Şirince’de neden yasal yoldan inşaat yapılamıyor?
Erdemgil’in 1997-2001 yılları arasında üyesi olduğu İzmir 1 Numaralı Koruma Kurulu tarafından Şirince’de yasal olarak BİR TEK İNŞAAT VEYA TAMİRAT İZNİ VERİLMEMİŞTİR. Çünkü kanun gereğince BİR AYDA çıkarılması gereken sit alanı yapılaşma koşullarını, 1 Numaralı Kurul tam dört yıl boyunca savsaklamış ve Şirince köyünü göz göre göre ölüme mahkum etmiştir. Yapılaşma koşulları belirlenmediği için Kurul Şirince köyüne ilişkin hiçbir başvuruyu gündemine dahi almamıştır.
Kurulun bu “inanılmaz” ihmali sonucunda Şirince’de her türlü tamirat ve tadilat AĞIR CEZALIK SUÇ haline getirilmiştir. İnşaat yasağını gözetme ve uygulama yetkisi yasal olarak Selçuk Müzesine aittir. Bu yetkiyi gereğinde “gözardı etme” olanağı Müze personelinin elindedir.
1997 yılından bu yana Şirince’de Müzenin bilgisi dahilinde en az yirmi gayrımenkulde inşaat, tadilat ve ciddi boyutlu tamirat işleri yapılmıştır. Erdemgil’in yakın bir dostu köyde alenen izinsiz, ruhsatsız kat çıkmış ve restoran inşa etmiştir.
Yasal yoldan başvurunca Koruma Kurulu inşaat izni vermiyor mu?
Erdemgil’in iddialarından biri de geçen ay 2 Numaralı Koruma Kurulundan almış olduğumuz inşaat izinlerine ilişkindir. Erdemgil “Daha önceki restorasyon işleri için de kurula gidip izin alsaydı ceza yemezdi” diyor.
Bu yılın Mayıs ayında Şirince köyü 1 Numaralı Kuruldan 2 Numaralı Kurulun görev alanına aktarılmıştır. Yeni kurul, eskisinin dört yılda çıkaramadığı Yapılaşma Koşullarını iki-üç ayda çıkarmayı başarmıştır. Ve yeni belirlenen yapılaşma koşulları çerçevesinde ilk olarak bizim yeni projelerimizi onaylamıştır.
İki hafta önce ruhsata bağlanan bu restorasyon projesi ŞİRİNCE TARİHİNDE BİR İLKTİR. Ve bu ilk’in onuru eşime aittir.
Sonuçta eğer yasaya aykırılık varsa Sevan Nişanyan’ın mahkum olması gerekmez mi?
Eşimin mahkum edildiği davalardan biri, evimizdeki bahçe duvarı ve deponun tamiratıyla ilgili “sit alanında izinsiz inşaat” davasıdır. Ne var ki Şirince köyü 2423 parselde bulunan evimiz ŞİRİNCE KÖYÜ KENTSEL SİT ALANINDA DEĞİLDİR. Köyün kenarında ve sit alanı olarak belirlenen bölgenin dışındadır.
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, Erdemgil’in üyesi bulunduğu İzmir I Numaralı Koruma Kurulu tarafından mahkemeye sunulan elle çizilmiş uyduruk bir eskizle adalet yanıltılmış ve mahkumiyet kararı alınmıştır.
Bu yılın Haziran ayında durumun ortaya çıkması üzerine Erdemgil’in Kültür Bakanlığı bünyesindeki ilişkileri vasıtasıyla alelacele Şirince’nin yeni sit haritası çizdirilmiş ve 13 AĞUSTOS 2001 tarihi itibariyle mahkumiyet konusu olan evimiz kentsel sit alanına dahil edilmiştir. Lütfen dikkat ediniz: inşaat tarihi Nisan 1999, mahkumiyet tarihi Haziran 2001, haritanın yürürlüğe giriş tarihi Ağustos 2001’dir.
Bahçemizde arkeolojik eser bulundurduğumuz doğru mudur?
Eşimin mahkum olduğu diğer dava, bahçemizde bulunan 15 adet tarihi mezar taşı parçası ile ilgilidir. Bu parçaları moloz yığınlarından, eskicilerden, terkedilmiş avlulardan topladık ve değer verdiğimiz için bahçemizde topladık. EVİMİZDE ARKEOLOJİK ESER YOKTUR. Osmanlı dönemine ait mezar taşları 2863 sayılı yasanın 26cı maddesi uyarınca etnografik eser sayılmakta olup yurtiçinde alım satımları serbesttir.
Ancak yine Erdemgil’in girişimiyle, kendisinin dostu ve hempası olan bir “arkeolog” tarafından düzmece bilirkişi raporu tanzim edilmiş ve mahkumiyet kararı alınmıştır.
5 Ekim tarihinde Selçuk Kaymakamlığının talebi üzerine Müze Müdürlüğü bir yazıyla Müze bünyesinde Osmanlı dönemi eserlerini okuyup değerlendirebilecek eleman bulunmadığını itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Erdemgil’in kin ve düşmanlığının temelinde ne yatıyor?
Erdemgil ile yakın arkadaş ve akrabalarından oluşan bir grup 1995-97 yıllarında Şirince köyünün yakın çevresinde bir hayli arazi satın alarak tatil siteleri kurmaya teşebbüs ettiler.
Ege bölgesinde el değmeden kalabilmiş ender güzelliklerden biri olan Şirince’nin mahvedilmesine yol açacak olan bu alçakça girişimi, o tarihte Kültür Bakanlığı müsteşarı olan Sayın Emre Kongar’la temas kurarak eşim ve ben engellemeyi başardık.
1997 yılının Mart ayında Bakanlığın girişimiyle tatil sitesi olması tasarlanan alanlar doğal sit ilan edildi. Erdemgil hakkında soruşturma açıldı. Bakanlık emriyle Selçuk Müze müdürlüğü görevinden alındı. Ancak birkaç hafta sonra (1997 Haziran ayında) hükümetin değişmesi üzerine yeniden görevine iade edildi.
1997 Temmuz ayında Erdemgil eşim hakkındaki ilk suç duyurusunu yaptı. Dört seneden beri durmaksızın bizimle uğraştı. En sonunda uğraşlarının ilk meyvesini aldı. Eşimi hapse attırmayı başardı.
“Çanakkale Savaşında Atatürk’ten bahsetmemek” nasıl bir suçtur?
Böyle bir şeyin suçlama konusu yapılması bile, dört yıldan beri nasıl bir kafa ve nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimizi anlatmaya yeterlidir diye düşünüyorum.
Amerikalıların bir sözü vardır, “patriotism is the last refuge of a scoundrel” diye. Sevan olsa Türkçesini çok güzel çevirirdi herhalde. Ben denemeyeceğim.
Bu hususları eğer ilgiye değer bulursanız, gazetenizde uygun bir şekilde kullanmanızı rica edeceğim. Ek bilgi isterseniz memnuniyetle yardımcı olmaya çalışırım.
Selam ve sevgilerimle,
Müjde Nişanyan
Şirince
Cep: (0532) 241 5133
Yorumlar kapatıldı.