İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayşe Arman: Türkiye’nin En Güzel Küçük Hapishaneleri

Başlık, siz de bir şey hatırlatıyor değil mi?

Bir yerlerden çağrışım yapıyor.

Ama ne?

Tamam.

‘‘Türkiye’nin En Güzel Küçük Otelleri’’ diye bir kitap vardı.

Hani Müjde ve Sevan Nişanyan yazmıştı.

Hani onların da Şirince’de dünya güzeli bir küçük otelleri vardı.

Hani Sevan Nişanyan, saçma sapan gerekçelerden hapse tıkılmıştı.

***

Bugün, ‘‘Hukuk varsa herkes için olmalı. Ama Orta 1 çocukları bile biliyor ki, bugün Türkiye’de uygunsuz yerlerde bir sürü bakanın, kalın enseli kalantor adamların, Gökkafes’leri, kaçak yapıları, zartları zurtları var. Sıkıyorsa onları atsanıza içeri…’’ muhabbeti yapmayacağız.

Sevan Nişanyan, neden 2 yıla mahkum oldu diye sormayacağız.

Tenefüse çıkacağız.

Ama kıkırdayarak birbirimizle şunu konuşacağız:

– Biliyor musun, adam içeride Türkiye’nin En Güzel Küçük Hapishaneleri kitabını hazırlıyormuş!

***

Kitap, işin esprisi tabi…

Ama Sevan Nişanyan gibi adamlar, cezaevinde bile olsalar, yemiyorlar içmiyorlar, yaşadıkları yeri güzelleştirmeye çalışıyorlar.

Bu espri değil, gerçek.

Ve ben buna bayılıyorum.

Selçuk Cezaevi’nde son günlerde bir hareket bir hareket…

Önce duvarlar boyanıyor, yerler bir güzel halıfleks oluyor, raflar takılıyor, o raflar kitaplarla doluyor…

Şahane değil mi?

Hapishaneler de güzelleştirilemez mi?

Yaşanılır hale getirilemez mi?

Sevan da, bu arada elektrikçilerle, fayansçılarla birlikte çalışıyor. Üstü başı yağ ve boya içinde. Bayıldım ben bu hikáyeye! Üstelik ondan beklerim biliyor musunuz, kafaya taktı mı yapar, ‘‘Türkiye’nin En Güzel Küçük Hapishaneleri’’ kitabını da yazar.

***

Gerçi 3-4 senedir üzerinde çalıştığı başka bir kitap var.

Akademik bir çalışma.

Türkçenin Etimolojik Sözlüğü.

12-15 bin kelime hacimli bir çalışma.

Hadi lütfen biri sorsun:

– Peki bu adam kim oluyor da buna kalkışıyor?

Sordunuz mu?

Tamam, cevap veriyorum:

Arkadaşlar, Sevan Nişanyan denilen adam boru değil. Bir tuhaf. Gerçekten. Bir kere bir kaç dilde aktif-pasif bir hakimiyeti var. O ne demek? Şu demek: Adam, Osmanlıca, Arapça (Yale’de öğrenmiş), Farsça (biraz eksiğim var dese de), eski Yunanca, Latince (mükemmel), Ermenice, Türkçe (ve tabii modern Batı dillerini) biliyor.

Mesela, Latince’yi bir inat uğruna öğrenmiş.

Robert Kolej son sınıftayken arkadaşlarıyla iddiaya girmiş.

O günden sonra da, kütüphaneye kapanmış…

Ardından da Yale Üniversitesi’nden Latince burs kazanmış!

***

Peki şu an cezaevinde olan adam, dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Yale’de ne okumuş?

Felsefe, tarih, Latin Amerika yakın çağ siyaseti ve uzmanlığı.

Sonra ne yapmış?

Columbia’da master.

Derken tatil için Türkiye’ye geliyor.

Ve bir daha geri dönmüyor.

Belki de iyi oluyor.

‘‘Kaçık profesör’’ olmaktan kurtuluyor.

Böyle insanlar zordur.

Ben eminim, Sevan insanları rahatlıkla delirtebilir.

Ama onun çok çok çok ciddi bir entelektüel olduğunu da unutmayalım.

Osmanlı sadrazamlarının tarihini yazarken de…

Üç aşılı narenciye ağaçları yetiştirirken de…

Konuyu özümlüyor, hızlıca icraata geçiyor…

Başına, belki de, pek çok bela bu yüzden geliyor.

Adam farklı anlayacağınız.

Peki Nişanyanlar neden Şirince’de yaşıyorlar?

Eşi Müjde anlatıyor: ‘‘Ev almıştım burada. O zamanlar daha moda değildi. Sevan benimle evi ve köyü görmeye geldi. Kaldı. Onun için çok zor bir tercih de olmadı. Tuhaf gelecek ama diğer alternatif New York’tu. Oradan da, belli ki çok sıkılmıştı. İstanbul, ikimiz için de fazlasıyla kibrit bir ortam. Yani bu yüzden buradayız. Köy bu anlamda daha medeni: Ektiğin her ağacın, ördüğün her duvarın bir anlamı, kimliği var. Şirince’de yaşadığımız süre içinde sanırım Sevan’ın bir konuya hakimiyeti gibi, bir mekána, bir coğrafyaya hakimiyeti ve belirleyicilik özelliği de gelişti. Bu adam köyde sadece kendi evlerini yapmıyor ki! Köyün imar durumunu saptıyor, yollar, ağaçlandırmalar yapıyor. Tozlu köy yollarını kayrak döşetmek, aydınlatmak gibi işlerle uğraşıyor. Yaptırdığımız çeşme sayısını ben unuttum! Çoğunda da bir mani yazar: ‘‘Çirkindi adı/ Oldu Şirin/ Suyu akar/ Serin serin’’

***

Yani ne diyeyim?

Bu adam cezaevinde.

Öldürmedi, çalmadı, çırpmadı…

Tek tesellimiz şu olabilir:

İçeride kaldığı süre zarfında dolu dolu kitap yazacak!

Ama onun cezaevine tıkılması da bizim utancımız olacak…

Yorumlar kapatıldı.