İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayşe Arman: Nişanyan’a özgürlük! – Hürriyet

Ayşe Arman bugünkü yazısında, birkaç gün önce cezaevine konulan Sevan Nişanyan’ı konu ediyor ve içeride olması gerekenler ile dışarıda olması gerekenleri bir bir sayıyor…

Siz beni hiç ‘‘Nişanyan’a özgürlük!’’
diyecek kadar infial halinde gördünüz mü?

İyi.

Ben de öyle tahmin ediyordum zaten.

O yüzden üst başlığa ‘‘Bana yakışmıyor ama…’’ yazdım ya.

Böyle zamanlarda içimden ‘‘Ulan keşke bir Emin Çölaşan, bir Fatih
Altaylı kadar dediğim dedik, yaptırımı olan bir yazar olsam’’ diyorum.

Şimdi içimden değil, dışımdan diyorum:

Çünkü ben değilim.

Çünkü beni kimse takmaz.

Ama inanılmaz saçma sapan şeyler oluyor bu ülkede.

Sevan Nişanyan’ın başına gelenler gibi…

Ve ben ne yazık ki yazdıklarıyla ne bir takım kurumları harekete geçirebilecek
kadar kudretli bir yazar, ne de gündem yaratabilecek bir yayın yönetmeniyim.

Kollarım bağlı.

Elimden bir şey gelmiyor yani.

Hırsımdan çatlamak ve olan biteni sizinle paylaşmak dışında…

İnanılır gibi değil ama siz bunları okurken, Sevan Nişanyan hálá Selçuk
cezaevinde olmaya devam edecek…

*

Neden?

Bu adamın suçu ne?

Onu neden 1 yıl hapishaneye tıktılar?

Çaldı mı, çırptı mı, bir bankanın içini mi boşalttı, birilerinin gırtlağına
mı yapıştı, karı kız mı kaçırdı?

Yooo.

Sevan Nişanyan ve eşi Müjde ‘‘Türkiye’nin Küçük Otelleri’’ kitabının
yazarı.

Hani hepimizi elimizde o kitapçık, Türkiye’nin yollarına düşüren o müthiş
ikili.

Şirince’de yaşıyorlar.

Birilerinin de çıkıp şunu itiraf etmesi gerekiyor: Bu insanlar bu ülkeye müthiş
bir hizmet verdiler. Ben size yüzlerce insan, çift sayabilirim, (ki ben ve
kocam da dahiliz bu gruba), o kitapçıkla birlikte kendi yaşadığımız ülkeyi
biraz olsun keşfettik. Yani bu insanlar boru değil. Sahip olduğumuz güzellikleri
bize gösterebilecek zekáda, kıvraklıkta, yaratıcılıkta, farklılıkta
insanlar.

Hayatımın neredeyse en güzel tatil mücevherlerinden birini (Sabrina’s House)
ben onların kitabı sayesinde keşfettim.

Orada okudum, iş edindim gittim.

Öldüm, geri geldim.

Ve içimden Nişanyan çiftine helál olsun dedim.

*

Ama ne yazık ki onların İzmir- Selçuk- Şirince’deki yerlerini hiç ziyaret
edemedim.

Giden bir arkadaşım anlatmıştı:

‘‘İnanılmaz bir yer. Her şey düşünülmüş. Şömineyi yakacaksın,
kibrit arıyorsun. Nerede bu diye bakınıyorsun. Birden şunu farkediyorsun:
Sevan senin yerine düşünmüş. Biraz zaman geçiyor, sigaran geliyor. İçmesen
öleceksin. Şahane bir yerdesin, rahatlamış, gevşemişsin. Ama yok işte çantada
sigara. Şimdi köye kadar gidip nasıl alacaksın? Gerek yok. Çünkü Müjde
senin yerine düşünmüş. Orada bir kutu var. Ve tahmin et, içinde ne var?
Bildin. Sigara. Müthiş bir banyo, müthiş bir yatak. Ve her şey o kadar
abartısız ki. Her şey o kadar doğal ki. Kafayı yersin, inanılmaz güzellikte
Nişanyan evleri. Ve üstelik ucuz’’.

Yani bunun Türkçesi ne oluyor?

Bu ikili gidip sit alanı olan bir yeri bok etmiyor.

Mahvetmiyor.

Betonarme iğrenç villalar dikmiyor.

Şirince Evleri’ni -sadece- renove ediyor.

Yani Kültür ve Tabiat Varlıklarımızı Koruma Yasası’nın ya da her neyse
onun adı, içine etmiyorlar. Restore etmeleri için bir türlü ruhsat
verilmediği için, onlar da dayanamayıp restore ediyorlar.

Yani ne var bunda? N’oluyor? Nişanyan çifti ceplerine milyonlarca dolar mı atıyorlar,
rant mı sağlıyorlar? Hayır. Eeee. Ne bu? Kıskançlık mı? Hırs mı? Düşmanlık
mı?

Sonra işin hukuki kısmı başlıyor.

Davalar, davalar, davalar…

Sonunda ne mi oldu?

Birkaç gün önce Sevan Nişanyan cezaevine tıkıldı.

Yani pes, inanılır gibi değil.

*

Evet, bana yakışmıyor.

Evet, ben anlamıyorum.

Evet, hukuk varsa herkes için olmalı…

Ama bu ülkede ilkokul çocukları bile biliyor ki bir sürü milletvekilinin
bir sürü bakanın uygunsuz yerlerde kaçak yapıları, vilları, malikaneleri
vesaireleri var.

Sıkıyorsa onları atsanıza içeri…

Yorumlar kapatıldı.