Evin Katurman / istanbul
“Kurtuluş’ta güzel bir Ermeni kızı olan Erenika vardı. Herkes güzelliğine hayran kalırdı. Diğerleri gibi Türk gençleri de Erenika’nın peşine düşse de Erenika onlara yüz vermezdi. 6-7 Eylül olaylarından yaklaşık bir hafta önce Erenika bir hastalığa yakalanıp öldü. Erenika yaşarken peşinde koşanlar, ölüyken de peşini bırakmadılar. 6-7 Eylül günlerinde Ermeni mezarlığına gidip güzel Erenika’nın cesedini çıkartıp tecavüz etmişler, üzerine kaynar su dökmüşler. Birlikte mezarlığa gittik.
Mezarlıkta konuşma yapmamıza izin vermiyorlardı. Tahrik edici olmamalıymışız. Ama annesini susturamadılar, “Sağlıklıyken kızıma yanaşamadınız, ölüyken mi meramınıza eriştiniz?” diye bağırıyordu.
6-7 Eylül olaylarını Erenika’nın hikayesiyle anlatmaya başlayan o dönemin tanıklarından Grontes Arpağ, Erenika’nın cesedine tecavüz edenlerin nasıl bir vicdana sahip olduklarını asla anlayamayacağını söylüyor. Aslında sadece Erenika’nın değil, tüm Rum, Ermeni ve Yahudilerin başına gelenleri anlamıyor Grontes. Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler bu günleri unutamıyor ve Grontes gibi anlamakta zorlanıyor.
Peki neydi bu unutulmayan 6-7 Eylül olayları?
Atatürk’ün Selanik’teki evinin 5 Eylül 1955’de bombalandığı haberi Başbakan Adnan Menderes’in talimatıyla TRT’nin 13.00 haberlerine yetiştirilir. Demokrat Partili Milletvekili Mithat Perin’in sahibi olduğu İstanbul Expres gazetesi haberin radyoda okunmasından iki saat sonra ikinci baskı yaparak 300 bin civarında satıp rekor kırar. O günün koşulları dikkate alındığında bu kadar gazetenin 2 saat içinde çıkartılmasının imkansız olması, olayın daha önceden tasarlandığını gösterir. Üstelik Atatürk’ün evine bomba koyanın da MİT’te görevli Oktay Engin isimli Batı Trakyalı bir Türk olduğu ortaya çıkar. Bu haberlerin akabinde başta İstanbul’da olmak üzere azınlıkların yaşadığı bir çok yerde gösteriler başlar; talanlar, yağmalar, cinayetler peşisıra gelir.
‘Yabancılara ölüm…’
Atatürk’ün evinin bombalandığı haberinin ardından Kıbrıs Türk’tür Derneği ve üniversiteli öğrenciler tarafından harekete geçirilen ülkücüler, Taksim Meydanı’na doğru gider ve Galatasaray’daki Lion Mağazası’nı talan ederler. Bu şekilde başlayan 6-7 Eylül olaylarında Rum, Ermeni ve Yahudilere ait toplam 5 bin 538 dükkan ve ev yağmalanır, yakılır, yıkılır… “Kıbrıs Türklerindir, Türklerin kalacak” sloganlarıyla haretet eden milliyetçiler, 2 manastır, 8 ayazma ve 71 kiliseyi tahrip eder, bir din adamını öldürür, birçok din adamını döverek tehdit ederler.
Komünistlere mal edildi
Başbakan Menderes’in “Bu olayları tertip eden komünistlerdir” şeklindeki açıklamalarıyla 6-7 Eylül olaylarının faturası aralarında Aziz Nesin, Asım Bezirci, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo, Dr. M. Hulusi Dosdoğru’nun da bulunduğu sosyalist, aydın ve demokrat 45 kişiye kesilir ve “komünistler” yaklaşık 8 ay süreli cezaevine gönderilir.
Orgeneral Sabir Yirmibeşoğlu “6-7 Eylül olayları bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Hareket amaca ulaştı” şeklinde açıklama yapar. 27 Mayıs’la birlikte Menderes ve arkadaşları bu olaylarladan yargılanır.
‘Doğduğum toprakları bırakamam’
Olaylar sırasında bir radyoda çalışan Grontes, şimdi anahtarcılık yapıyor. O günlerden bahsederken kızgınlık, kırgınlık, acı ve özlemi birarada yaşayan Grontes, en yakın dostlarının öldürülmesini, binlerce evin ve işyerinin talan edilmesini anlatırken gözleri doluyor ve yerinden kalkıyor. “Bizde ne istediler?” sorusunu sürekli soran Grontes, olaylardan sonra binlerce insanın Türkiye’den kaçtığını ancak kendisinin doğduğu bu toprakları bırakamayacağını söylüyor.
Grontes, “Devletin Kıbrıs’la sorunu vardı geldi bizlere saldırdı. Tabi bizler de çok sahipsiz kaldık, biryerlere savrulduk” diye sitem ediyor.
Yorumlar kapatıldı.