Tayfun Mater, Bianet’de yayınlanan bu yazısında çocukluğundaki 6-7 Eylül tanıklıklarını anlatıyor.
Yaşamımda 6-7 Eylül 1955 tarihinin özel önemi var. Aynı günlerde ilkokula başladım ve TC tarihinin en önemli provokasyonlarından birini bir çocuk gözüyle, korkuyla izledim.
Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi birlikte yaşıyorduk
Biz Bakırköylüyüz. İstanbul caddesine çıkan beş sokaktan ikincisinde otururduk. Mahallemizin nüfusu hemen hemen eşit oranda Türk, Rum, Ermeni ve Yahudilerden oluşurdu. Şimdi mahallemizde çok az Ermeni aile var. İlk önce Yahudiler gitmeye başladı, onları Rum ve Ermeniler izledi.
O günlerde yaşıtlarımızla okula gitmeye hazırlanıyorduk. Azınlıklardan olan arkadaşlarımızın her birinin kendi okulları vardı. O okullar bugün de var, ama öğrenci kalmadığından hemen hepsi metruk.
Gece yarısı konukları
Sokakta oynayıp yorulur, akşam yemeğinden sonra erkenden yatardım. O gece yani 6 Eylül’ü 7 Eylül’e bağlayan gece yarısından sonra gürültülerle uyandım. Ahşap evimizin en üst katından orta kata indim. Arkadaki misafir odamızda yan komşumuz “Usta Amca” ile “Madam Teyze”, misafirlik giysileri ve yanlarında küçük bavulları ile oturuyorlardı. Oğulları “Tanaş Abi” o sırada askerdeydi .
İstanbul Caddesinden cam çerçeve kırılmaları, bağırış çağırışlar geliyordu. Caddeye 100 metreden uzak olmamıza rağmen rahatça duyabiliyorduk. Yangınların dumanları da sokağımıza kadar erişiyordu.
Komşularımızı koruduk
Ne olduğunu anlayamamıştım. Annem ve büyükannem komşularımızın bahçeden geçip bizim eve geldiklerini ve bizde misafir kalacaklarını söylediler. Pencereden sokağımızın köşesine baktığımda mahallemizin büyüklerinin, delikanlılarının ellerinde sopa ve demirlerle köşeyi tuttuklarını gördüm. Subay olan babam da, üniforması ve belinde tabancasıyla, onlarla beraberdi. Uyumuşum. Uyandığımda ortalık sakinleşmişti.
Radyo, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atılması üzerine İstanbul’da galeyana gelen halkın taşkınlıklar yaptığını, mal ve can kaybı olduğunu söylüyordu.
Annemle elele yağmalanan caddelerde
Annem elimden tuttu ve sokağa çıktık. İstanbul caddesine açılan sokaklar, mahallelerimizin sakinlerince yağma ve saldırılara karşı korunmuştu. Bu sayede hiçbir can ve mal kaybı, yaralanma olmamıştı.
Ama İstanbul caddesinin durumu çok kötüydü. Rumlara, Ermenilere ve hatta bazı Türklere ait dükkanlar tamamen tahrip edilmiş ve yağmalanmıştı. Bazıları da yanmıştı. Oradan annemle kiliselerin olduğu caddeye geçtik. Manzara korkunçtu. Rum kilisesinin büyük giriş kapısı parçalanmış, içerisi tamamen tahrip edilmiş, halılar, perdeler, büyük avizeler sokağa saçılmıştı. Birbirine arkalarını vererek konuşlanan 2 dev tank, ürkütücü namlularını kaldırmış duruyordu. Tankların üzerindeki askerler makineli tüfeklerin namlularını bizlere doğrultmuş, bekliyorlardı.
Eve döndük. Radyo devamlı haber veriyordu. Örfi idare (sıkıyönetim) ilan edilmişti. Binlerce kişi gözaltındaydı. İstanbul’daki tüm kiliseler tahrip edilmişti. Samatya’daki bir kilise, içindeki papazıyla birlikte yakılmıştı.
Zafirya teyzelere “geçmiş olsun” ziyareti
Ölü sayısı 10 civarındaydı yaralı sayısı bilinmiyordu. Büyükannem biraz ilerde oturan Zafirya teyzelere “geçmiş olsun” a gitti. Atina radyosunun bombayı Türkler’in attığını söylediği haberiyle döndü. İnanmamıştı bizimkiler…
İnanmaları için 5 yılın geçmesi gerekecekti. 27 Mayıs askeri müdahalesi, 6-7 Eylül olaylarını mahkeme önüne getirdi.
Olay 6 Eylül akşam üstü, DP milletvekili Mithat Perin’in sahip olduğu İstanbul Ekspres adlı akşam gazetesinin dev puntolu çıkışıyla başlamıştı. Tüm İstanbul’a 100.000 dağıtılan gazete düğmeye basmıştı. İstanbul’un hemen her yerinde binlerce kişi ellerinde sopa, demir, kazma ve kürekle saldırıya geçmişti. Tertip o kadar açıktı ki 1000’in üzerinde kişi Haydarpaşa istasyonuna İzmit ve Adapazarı’na dönmek için geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar.
O kadar insan İstanbul da ne arıyordu?
Komşularımız gitti, onlar terfi etti
Hükümet işi önce komünistlere yıkmayı denedi. Sıkı yönetim 100’e yakın, tanınmış solcuyu gözaltına aldı ve hızlı bir yargılamaya girişmek istedi. Sıkıyönetim komutanı “bu komünistleri asacağız” demişti. İsmet Paşa müdahale etti. Yargılama sonucu solcular beraat etti. Yağmacılar ufak tefek cezalar aldı. TC hükümeti batı dünyasının baskısıyla zarar görenlere tazminat ödedi.
1961 Yassıada yargılamalarında mesele biraz açığa çıktı. Bombayı Türkiye’de okuyan Batı Trakyalı bir Türk öğrenci koymuştu. Provokasyon Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanının bilgisi dahilinde tertiplenmişti.Kendilerine verilen ölüm cezalarının gerekçelerinde, 6-7 Eylül olayları da yer aldı.
Diğer kahramanlarımız görevlerine devam ettiler. Bombayı koyan genç, Oktay Engin TC devletinin Emniyet Genel Müdür Yardımcılığından Valiliğine kadar yükseldi. Selanik Konsolosluğu görevlileri resmi yaşamlarını büyükelçi rütbesiyle tamamladılar.
40 yıl sonra eski MGK Genel Sekreterlerinden emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ağzından kaçırdı: “6-7 Eylül olayları özel harp dairesinin muhteşem bir örgütlenmesiydi.”
Sonuç: Mahalle arkadaşlarım, komşularımız Rumların hiç birine 30-35 yıldır ulaşamadım. Birbirimizden iyice koptuk . Sanırım Atina ve Selanik’teler. Bir gün tekrar karşılaşacağımızı umut ediyorum.
Yorumlar kapatıldı.