AYDINLIK Dergisi Le Monde Politique’de çıkan Taner Akçam yazısını şöyle eleştiriyor…
Akçam’a ayrılan sayfalarda yer alan bir spot: “Gerçekten, Türkiye için, bu katliamları teslim etmek, modern cumhuriyet’in kurucu kahramanların bazılarının da katil olduklarını kabul etmek anlamına gelmektedir”
Yazılar vardır, yazarlarından çok yayınlandığı yer ve zaman önemlidir. Le Monde Diplomatique’in önemi, dünyanın her yanında diplomatlar ve dünyanın her yerindeki gelişmeleri yakından ve ciddiyetle izleyenler tarafından okunmasından ileri geliyor; elitlerin ve politikaya biçim verenlerin okudukları aylık yayınların başında yer almaktadır. Le Monde’un damgasını taşıdığı için de ciddi ve güvenilir sayılmaktadır. Tabloid boydaki Le Monde’un iki sayfasını tutan ve dolayısıyla bir gazete sayfası genişliğindeki bu incelemenin spot’unda, “Gerçekten, Türkiye için, bu katliamları teslim etmek, modern cumhuriyet’in kurucu kahramanların bazılarının da katil olduklarını kabul etmek anlamına gelmektedir” cümlesi yer alıyor ve bunu, böylece “uydurma tarih paçavra haline gelecektir” hükmü izliyor. Öyle anlaşılıyor, bu Le Monde Diplomatique’in ölçülü dilini bıraktığı pek az örnekten birisi olmaktadır.
CUMHURİYET’İN KURUCULARI “KATİL” VE “HIRSIZ”
İnceleme, Almanya’dan sonra Fransa’nın da keşfettiği, veya daha doğrusu icat ettiği “Büyük Türk Tarihçisi” Taner Akçam’a aittir. Ancak Akçam, burada durmuyor, incelemesini bitirirken, Cumhuriyet’in kurucularına “katiller”, Fransızca “assassins” ve “hırsızlar”, Fransızca “voleurs” demek gerekliliğini de duyuyor; bunu söylüyor, ancak söylemese de olurdu, çünkü incelemesinden, amacının, bu olduğunu anlıyoruz. Demek, Akçam ve Le Monde için hüküm oluşmuştur.
Aslında buna, bilimsel ve üslup açısından bir “inceleme” veya “yazı” demek çok zordur ve bunu bir “iddianame” saymak yerindedir. Eğer bu inceleme ciddiye alınırsa ve mezarlarından çıkarmak mümkün olursa, başta Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in kurucularını, La Haye’deki Amerikan Mahkemesi’ne götürmek tutarlı ve hukuki “tek yol” olmaktadır. Gençliğinde Türkiye’de “tek yol devrim” diye bağıran ve önüne geleni kemalist olmamakla suçlayan Taner Akçam’ın son durağı şimdilik burasıdır. Devrimci Yol’un eski yöneticisi, şimdi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına Miloseviç’in yanında hücre inşa etmektedir.
Eski kemalist, TÖS Başkanlarından ve ülkemizde köy romanının kurucularından Dursun Akçam’ın oğlu Akçam, Türklerin belleğinin silindiğinden söz etmektedir. Bellek silmeyi, yeni bir millet yapabilmek için gerekli görüyor; çünkü yalanların ancak silinmiş belleklere kazınabileceğini ileri sürüyor. Ancak Batı’nın yeni keşfettiği bu büyük Türk tarihçisine göre, bellek yıkamak uydurma bir tarihi kabul ettirmek için yeterli değildir ve “koparma” gerekmektedir. İşte bir dizi reformla, “par une serie de reformes” kemalistler, bu “koparma” işini becermişlerdir; Büyük Tarihçi, giysi ve alfabe reformlarını buraya koymaktadır. Böylece koparma tamamlanınca, silinmiş belleklere uydurma tarih kakılmaktadır; Le Monde Diplomatique’de yazılan budur.
KERAMET ALMAN PARASINDA
Dev-Yol’un genç yöneticilerinden birisi iken Taner Akçam’ın bunları savunduğunu bilmiyorduk. Tam tersine bunları çok yumuşak bir biçimde öne sürenlere bile “kürt milliyetçisi” veya “kemalizm düşmanları” sıfatını yapıştırıyordu, kerameti herhalde Almanya’da aramak durumundayız. Almanya, Akçam’ı yurttaş yaptı, üniversitede hocalık verdi, Almanya’nın Kafkasya’da hep iddiası olmuştur ve Ermenileri kazanmak zorundadır. Ayrıca, Akçam, daha Almanya tarafından bu ölçüde kollanmadan önce, yine eski Devrimci-Yolcu, şu anda Dev-Yol’dan kovulmuş olan, Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan’ın danışmanlığını yapıyordu ve Çapan ile beraber sık sık Ermenistan’a gidiyordu. Şimdi Akçam, Ermenistan’da gerçekleri görmüş bir Türk kabul edilmektedir.
LE MONDE’UN “BÜYÜK TARİHÇİSİ”
Yalnız, Akçam’ın yazısı, bir savcılık iddianamesi olarak düzenlendiği için, “millet teorisi” ile yetinmiyor ve somut suçlamalara dayanıyor, bunları özetleyerek bu büyük tarihçinin hakkını teslim etmek zorundayız. 1. Akçam, Halil Menteş’in, Rusya ile işbirliği yapan Ermenilerden Anadolu’yu temizlemezsek güvenliğimizi sağlayamayız, dediğini aktarıyor; kaynak olarak da Türkiye’de her kütüphanede bulunan Hikmet Bayur’un “Türk İnkılap Tarihi” adlı kitabını gösteriyor. Akçam’ın büyük tarihçi olarak keşfi yeni olmakla birlikte böyle bir iddia yeni değildir. Fakat Akçam, Halil Menteş’in hem İttihat ve Terakki yöneticisi ve hem de Cumhuriyet’te bakan olduğunu belirterek ispatını yapmakta gecikmiyor; katiller ve hırsızların bir ve aynı grup olduğunu görmeye başlıyoruz.
2. Büyük Türk Tarihçisi ve Le Monde Diplomatique’e göre aynı zamanda büyük sosyolog Akçam, “Müdafai Hukuk” ve “Reddi İlhak” derneklerinin, Talat Paşa ve Enver Paşa’nın emri ile kurulduklarını açıklıyor ve bunlara bir de “Karakol” Cemiyeti’ni ekliyor, bu önemlidir. Neden mi önemli? Akçam, Kurtuluş Savaşı’nın da işte bu dernekler tarafından başlatıldığını ve kazanıldığını eklemektedir ki önemi artık açıktır. Çünkü, bu durum, Cumhuriyet’in İttihatçılar tarafından kurulduğunu göstermektedir; İttihatçılar ise toptan jenosid suçlusudurlar ve bu da Cumhuriyet’in kurucularının katil ve hırsız olduklarının ispatıdır. Hırsızlık katledilen Ermeni zenginlerinin mal ve altınlarına el koymaktan kaynaklanmaktadır.
KARAKOLCU’LARIN SUÇU: YURTSEVERLERİ ANADOLU’YA KAÇIRMAK
3. Büyük Tarihçi, “Karakol” Cemiyeti’ne ayrı bir yer ayırmaktadır, biz Karakol’cuların İstanbul’dan Kurtuluş Savaşı’na adam naklettiklerini biliyorduk. Akçam’dan bunların yeni iki büyük cürmünü daha öğreniyoruz. Birincisi, o zamanın emperyalist ülkesi, tıpkı şimdi Amerika’nın yaptığı gibi “savaş suçlusu” veya “katil” veya “jenosidci” yurtseverleri yakalayıp yargılamak üzere Malta’ya götürüyordu, Akçam, Karakolcuların yurtseverleri sakladığını, emperyalistlere vermediğini ve Anadolu’ya sevk ettiklerini ileri sürmektedir ki bir savaş suçudur. Çünkü, emperyalistlerin Malta’ya götürüp savaş suçlusu olarak yargılayacakları İttihatçı ileri gelenleri idiler ve Ermenilere karşı jenosid yapmışlardı ve ayrıca Karakolcular da bu jenoside iştirak etmişlerdi. Akçam, o tarihte bunların La Haye veya Malta’ya gönderilmelerinin engellenmesine çok kızmaktadır; bunlar hem jenosid ile suçlanarak yargılanmaktan kurtulmuşlar ve üstelik bu Karakolcuların eliyle bir de Kurtuluş Savaşı’na katılmışlardır. Yeni yetme Tarihçi bu nedenle Karakolculardan nefret ediyor; ancak bu aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nı yapanların katil ve hırsız olduğunu bir kez daha ispat ediyor.
4. Büyük tarihçi “l’emergence d’une classe nouvellement enrichie grace au genocide” sözleriyle, jenosid’ten dolayı hızla zenginleşmiş bir yeni sınıfı ortaya çıkarmakta ve Kurtuluş Savaşı’nı işte Ermenileri katledip zenginliklerine el koyan bu sınıfın yaptığını yazmaktadır. Bunlara örnek olarak Çukurova Bölgesi’ni vermektedir; halktan bu katil ve hırsızlar da, artık zengindirler, Ermeniler gelip mallarını tekrar almasınlar diye, savaşmaktadırlar.
“ATATÜRK’ÜN ÇEVRESİNDEKİ SUÇLULAR”
5. Büyük Sosyolog, Çukurova’da olmasa bile daha Kuzey’de, bu hırsız ve katillerden birisine ismen işaret ediyor ve “dans le procne enrourage de Moustafa Kemal tel Topal Osman” diyerek Topal Osman’ı anıyor, fakat Mustafa Kemal’in çevresinde bu tür hırsız ve katillerin çok olduğunu da eklemeden edemiyor. Tam bir iddianame ile karşı karşıya bulunuyoruz.
6. Bunlarla da yetinmiyor; a- Şükrü Kaya’nın Ermeniler’in kökünü kazımak gerektiğini söylediğini, b- Abdülhaluk Renda’nın Ermenileri diri diri yaktığını, c- Doktor T. Rüştü Aras’ın katledilen Ermeniler’in gömülmesiyle görevli olduğunu ayrıca kaydediyor. Bunların bir bölümünün Mustafa Kemal zamanında, ancak tamamının Cumhuriyet döneminde, iç işleri, dış işleri bakanı veya meclis başkanı olarak görev yaptıklarını biliyoruz. Bütün bunlar, ülkeyi kurtaran büyük kahramanların, “grands heros qui ont sauve la patrie” katil ve hırsız ve dolayısıyla jenosid suçlusu olduklarını ispat için gerekli ve yeterlidir.
YARGILAMADAN KURTULMANIN YOLU: KURTULUŞ TARİHİNİ REDDETMEK
Büyük Tarihçi ve Büyük Sosyolog bunları söylemekle birlikte, yufka yüreklilik göstererek eski tapındıklarının mahkemelerde sürünmelerini istemiyor; kurtulmak için yolu da gösteriyor, “kurtuluş mücadelesi ve tarihini reddedin, yeter” diyor, aslında iş bu kadar basittir. Akçam, bu büyüklüğü de demokratik değerlere bağlılık gereği sayıyor, Türkiye’de “Tek Yol Devrim” diyenler, Almanya’da yüksek demokratik değerlere dönüyorlar. Doğrudur, para, din, iman tanımıyor ve bırakmıyor.
Yorumlar kapatıldı.