Fırtına kopunca telaşlanıyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Fırtına geçti mi, her şeyi unutuyor, alınması gereken önlemlerin arkasını getirmiyoruz…
Depremden ekonomiye ve dış sorunlara varıncaya kadar, sıkıntılı durumlarda tipik tutumumuz bu.
Buna daha birkaç ay öncesine kadar gündemin başında yer alan, Ermeni sorunu dahil.
Örneğin bu yılın başlarında Fransa’da Ulusal Meclis’in Ermeni soykırımı ile ilgili yasayı onayladığı günleri hatırlayalım. Ne biçim sert tepkiler gösterildi, neler söylendi, neler yazıldı…
Şimdi Fransa ile bütün bu olup bitenlerin ardından, ilişkileri normalleştirilecek adımlar atılıyor. Dün de yazdığımız gibi, doğrusu budur. Ne Fransa, ne başka bir ülke ile ilişkilerimizin Ermeni engeline takılmasına ve ona tutsak hale gelmesine izin vermemeliyiz.
Ama bu arada “Ermeni faktörü”nün ortadan kalkmadığını, fırtına yatışmış olsa da, havanın yer yer yeniden patlayabileceğini düşünerek gereken önlemleri almak gerektiğini de unutmamalıyız.
* * *
BU bizi, Fransa’dan ABD’ye, Kanada’dan Avustralya’ya kadar, çeşitli ülkelerde Ermeni faaliyetine karşı ne yapmak gerektiğinin iyice belirlenmesi konusuna götürüyor.
Bu mesele ile yakından ilgilenen ve geçenlerde kapsamlı bir “Eylem Planı” hazırlayan milletvekili Bülent Akarcalı’nın deyişi ile, bütün olup bitenlerden sonra dahi “Türkiye’nin hala bu konuda net bir stratejisi yok.” Hatta, devlet olarak “ileriye dönük en ufak bir çabası da yok…”
Fransa’da Meclis’in kararından sonra ne yapıldı? Paris’teki deneyimli bir gözlemciye göre “hiçbir şey.” Fransız kamuoyunu etkileyebilecek dinamik herhangi bir girişim yok…
* * *
TÜRKİYE’de dikkatlerin Ermeni sorunu üzerinde toplandığı günlerde, resmi düzeyde dahi, örneğin 1915’lerde olup bitenler hakkında Türk ve yabancı tarihçilerin toplanıp çeşitli belgeler üzerinde bir çalışma yapması gibi fikirler ortaya atılmıştı. Bu konuda Ankara’nın harekete geçmesi gerekirdi. Ancak şimdilik bu fikir dahi havada kalmış görünüyor.
Sivil toplum düzeyinde ise, daha kreatif ve cesur görüşler gündeme getirildi. Örneğin Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Ermeni diasporasının ılımlı kesimi ile diyalog kurulması gibi…
* * *
BİZ dün Ankara’nın Ermeni sorununda yeni sayabileceğimiz neler yaptığını (veya yapmadığını) araştırırken, Cenevre’den ilginç bir faks aldık. Bu kısa metin, “sivil toplum üyesi Türk ve Ermenilerden oluşan bir grubun, kişisel çerçevede 9 Temmuz günü, bir Barışma Komisyonu kurduğunu” haber veriyordu.
Bu komisyonda Türkiye’den Gündüz Aktan, Üstün Ergüder, Sadi Ergüvenç, Özdem Sanberk, İlter Türkmen; Ermenistan’dan A. Arzoumanian, D. Hovhanissian, ABD’den Van Z. Kirkorian, Varnik Volkan ve Rusya’dan A. Migranian gibi önemli isimler yer alıyor. Komisyonun amacı: “Türkler ve Ermeniler arasında ortak anlayış ve iyi niyeti geliştirmek, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesini teşvik etmek”. Komisyon bu amaçla Türk ve Ermeni sivil toplumları arasında diyaloğun kurulmasını sağlamak dahil, bir dizi girişimde bulunmayı planlıyor.
Ermeni sorununda fırtınanın nispeten yatıştığı bir sırada gerçekleştirilen bu girişimi, doğru yolda ve zamanında atılan bir adım olarak görüyoruz.
Yorumlar kapatıldı.