Ömer E. Lütem
Yapılmayanları yapma zamanı
Türk kamuoyu birkaç ay önce ABD Temsilciler Meclisi’nde sözde Ermeni soykırımının tanınması hakkında bir karar alma çabalarının boşa gitmesini, buna karşılık aynı konudaki kararların birbiri ardından Avrupa Parlamentosu’nda, İtalya’da, Vatikan’da ve nihayet Fransa’da kabul edilmesini üzüntü ile izledi. Bu olayların birdenbire ortaya çıkması çok kişide şaşkınlık yarattı. Oysa Türkiye aleyhindeki Ermeni faaliyetleri çok eskidir ve bilindiği gibi bunların kökeninde Anadolu’da yaşayan Ermenilerin güvenlik mülahazasıyla 1915 yılında İmparatorluğun başka bölgelerine gönderilmesi (tehciri) vardır.
Ermeni tehciri
Hükûmetçe alınan bazı önlemlere rağmen Ermeni tehciri güç koşullar altında cereyan etmiştir. O zamanlar Doğu Anadolu’da demiryolu bulunmaması, kara yollarının çok kötü olması, otomobil ve kamyonların yok denecek kadar az olması, ayrıca kışların bu bölgede sert geçmesi, iaşenin tam olarak yapılamaması, sağlık hizmetlerinin yetersiz olması ve nihayet Kürt çetelerinin soygun amacıyla Ermeni kafilelerine saldırmaları bazı Ermenilerin yaşamını yitirmesi sonucunu doğurmuştur. Tehcir sırasında kaç kişinin öldüğü hakkında değişik bilgiler vardır. Türk kaynakları Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermeni nüfusunun 300 bir kadar azaldığını hesaplarken, Ermeni kaynakları ölenlerin sayısını zaman içinde gitgide artırarak, toplam Ermeni nüfusundan bile fazla olan 1.500.000’e kadar yükseltmişlerdir. Bugün de hiçbir kanıtı olmamasına rağmen Ermenilerin ve onların etkisinde kalan çeşitli çevrelerin ileri sürdüğü rakam budur.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ermeniler Sevr Andlaşması’yla kendilerine verilen Doğu Anadolu topraklarını almak için giriştikleri askeri harekatta Kazım Karabekir kuvvetlerine mağlup olmuşlar, bugünkü sınırları içeren ve Sevr Andlaşması’nı reddeden Kars Andlaşması’nı imzalamak mecburiyetinde kalmışlar ve çok kısa bir süre sonra da bağımsızlıklarını kaybederek bir Sovyet cumhuriyetine dönüşmüşlerdir. Lozan Andlaşması ise Ermenilere ve Ermenistan’a dair hiçbir hüküm içermediğinden Ermeni sorunu hukuken ortadan kalkmıştır.
Tehcir nedeniyle diğer ülkelere giden Ermeniler, hukuki durum aleyhlerine olmasına karşın, konuyu duygusal alana dökerek katliama uğradıklarını bulundukları ülkeler kamuoyunu inandırmaya çalışmışlar, ancak iki dünya savaşı arasındaki yıllarda bu konuda pek başarılı olamamışlardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Almanlarca soykırımına uğratılan Yahudilere gösterilen ilgi ve bunlara ödenen büyük tazminat, Ermeniler için ilham kaynağı olmuş ve soykırım iddiaları gittikçe artan bir şekilde gündeme getirmeye ve bu konuda yoğun yayın yapmaya başlamış, ancak bunlar da sınırlı bir etki yapmıştır.
Terörün cazibesi
1973 yılında Los Angeles’ta yaşlı bir Ermeninin Türk Başkonsolosu ve yardımcısını katletmesinin kamuoyunda yarattığı büyük yankı, Ermeniler’de sözde soykırım iddialarının duyurulması için Türk diplomatlarını katletme fikrini uyandırmıştır. Lübnan’da Diaspora Ermenileri’nin maddi katkıları ve Filistin örgütlerinin sağladığı eğitim ile ASALA adı verilen bir terörist örgüt kurulmuş ve bu örgüt 1975 yılından başlamak üzere yaklaşık on yıllık bir zaman içinde dördü büyükelçi olmak üzere otuzdan fazla Türk diplomatını, görevlilerini ve yakınlarını öldürmüştür.
Sözde soykırım hakkında yoğun Ermeni yayınlarına karşın Türkiye’de 1960’lı ve 1970’li yıllarda Ermeniler ve Ermeni sorunu hakkında, bazıları değerli olmakla beraber, gayet az sayıda eser vardır. Soykırımı iddiası ise hemen hiç işlenmemiştir. Bu hareketsizliğin nedenlerini tahlil etmek zordur. Esas itibariyle kimsenin bu yönde çalışma yapmak gereğini duymadığı, devletin ise bu tür çalışmaları teşvik etmeyi düşünmediğini söylemek ve bütün bunların da soruna doğru teşhis konamamış olmasından ileri geldiğini belirtmek mümkündür.
Türkiye ancak 12 Eylül 1980’den sonra ve devamlı artan cinayetlerin baskısı altında tedbir almak zorunluluğunu hissetmiştir. Ermeni propagandasına karşı koyma faaliyetleri Dışişleri Bakanlığı’nda kurulan bir yeni genel müdürlük tarafından koordine edilmiş, bilimsel kitaplar yazılmış ve bunlar yabancı dillerde de yayımlanmıştır. Diğer yandan, yakalanan Ermeni teröristlerin mahkemelerine Türk devletinin müdahil olarak katılması, bu mahkemelerde Türk tarihçi ve hukukçularının dinlenmesini sağlamıştır. Ayrıca yurtdışında görevli Türk memurlarının güvenliği için bazı fiziksel önlemler alınmıştır. Bunlar olumlu etkiler yapmış, soykırım iddiaları gibi cinayetler de azalma eğilimine girmiştir. Yaklaşık aynı dönemde, Ermeni terörü yalnız Türklerin değil yabancıların da ölümüne sebep olacak faaliyetlere girişmiş, yakalanan teröristler mahkemelerde ağır cezalara çarptırılmaya başlayınca Ermeni propagandasını olumsuz etkilemiş ve sonunda Ermeni terörü durdurulmuştur.
Yorumlar kapatıldı.