Özgür Politika gazetesinde yayınlanan röportajında ’30 yılını bu işe vermiş olan Berlin Teknik Üniversitesi’nden Dr. Tessa Hofmann’ Türkiye’nin soykırımı kabul etmesiyle resmi tarihin halen devam eden bir suç olduğu, halkların çok büyük ezilme politikalarıyla yüzyüze kaldığı görülecektir diyor… Röportajın tamamı şöyle…
Dünyanın değişik ülkelerinin parlamentolarında teker teker tanınmaya başlayan Ermeni Soykırımı’na ilişkin okuyucularımızı bilgilendirmek amacıyla 30 yılını bu işe vermiş olan Berlin Teknik Üniversitesi’nden Dr. Tessa Hofmann’la bir röportaj gerçekleştirdik. (HÜSEYIN KAYA-CAYAN SAHIN)
Ermeni sorunu ile yakından ilgilendiğiniz için Türk basını tarafından hedef gösteriliyorsunuz. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ermeni soykırımının tanınması için oluşturulan çalışma grubunun koordinatörüyüm. Bu çalışma grubu 4 örgütten oluşuyor. Grup geçen yıl Alman Parlamentosu’ndan Ermeni soykırımına ilişkin tavır almasını istedi. İkinci talebimiz ise Türkiye Parlamentosu’nun da Ermeni soykırımını kabul etmesidir.
Bu tür girişimler Türk basınının saldırılarına maruz kalıyor, çünkü Türk basını Batı Avrupa basını gibi tarafsız, devlet içinde dördüncü bir kuvvet gibi değildir. Türk basınının ezici çoğunluğu Ankara’dan talimat almaktadır. Bu durum karalama kampanyasında çok net bir şekilde ortaya çıktı. Karalama kampanyası olarak değerlendiriyoruz çünkü, özellikle Aydınlık ve Hürriyet gazetelerindeki haberlerde, Almanya’nın ve NATO’nun gizli istihbarat şefi olarak çalıştığımı yazdılar.
Bu iftiralarla Türkiyeli aydın kesimin korkması ve benimle ilişkiye girmemesinin amaçlandığını tahmin ediyorum. Çünkü namuslu bir Türk böyle bir insanla ilişkiye girmez.
Buna şunu da eklemem gerekiyor ki, bu iki gazeteye, yani Aydınlık ve Hürriyet’e karşı mahkemede dava açtım. Davada verilen karara göre, bu tür haberlerin tekrarlanması durumunda bana tazminat olarak yarım milyon mark ödemek zorundalar. Ayrıca Almanya Basın Konseyi’ne de bir mektup yazarak adı geçen gazeteleri uyarmalarını istedim. Burası Türkiye değildir. Burada istedikleri gibi hareket edemezler. Ama bunu yalnız bana yapmadılar. Soykırımı kabul eden Türk, yabancı hepsine karşı yaptılar.
Türkiye bu soykırımı niçin kabul etmiyor? Kabul etmesi, kendisi açısından ne anlama gelir?
Türkiye soykırımı kabul ederse, tarihini, bugününü ve geleceğini yeniden değerlendirmek zorunda kalacak ve geçmişinin bir bölümünü mahkum edecektir.
Tanınması gerektiğini söyleyenler, Türk toplumunun içindeki bugünkü şiddetin ve geçmişte yapıldığı inkar edilen şiddetin bağlantılı olduğuna eminler. Türk toplumu ve Türk devleti hiçbir zaman şiddetin sorusunu sormadı, hepsinin bununla bağlantısı olacaktır.
Türkiye’nin soykırımı kabul etmesinin çok büyük faydaları da olacaktır. Sadece şunu belirtmek istiyorum: Türkiye geçmişini iyi değerlendirip, tarihini eleştirisel yanıtlarsa uluslararası saygınlığını da sağlamlaştıracaktır. İnkar etmesi ise bunun tam tersini getirecektir.
Ermeni soykırımının dünyada kabul edilmesi için önemli aşamalar katedildi. Bu kadar yol ne tür bir çalışma sistemi ile alındı?
Almanya Parlamentosu’na Ermeni soykırımının tanınması için ilk verilen dilekçenin üzerinden 25 yıl geçti ve bu dilekçeyi verenlerden biriyim. Bu çalışmalar Türklerin gözü önünde yeni çalışmalar olarak değerlendiriliyor. Değişik ülkelerin parlamentolarında bu tür inisiyatifler çok önceden başlatılmıştı. Bu soykırımın kabul edilmemesi, Ermenistan’ın uluslararası alanda hareket etmesini zorluyor. Bir ülke gerçekleştirdiği katliamı kabul etmiyorsa, o zaman uluslararası çapta 3. devletler üzeri bu gerçeği gerçek olarak kabul ettirme yoluna gidersiniz. Nitekim böyle de oldu. Çalışmalarımızda merkezi bir denetleme yoktur. Bunu size söyleyebilirim. Çünkü bütün ülkelerdeki kabul etme girişimleri değişik şekillerde sonuçlandı. İsveç’teki sonuçlar Belçika’dakilerden farklıydı. Fransa’nın, İtalya veya Almanya’nınkinden daha farklıydı. Yani Türkiye’nin göstermek istediği gibi merkezi bir yerden yönlendirme durumu kesinlikle yoktur. Bu Türkiye’nin kendisini savunmak için sürekli kullandığı komplo teorisidir. Ve bu komplo teorisiyle dünyadaki 120 devlette Ermenilerin yaşadığını ve bunların isteklerinin aynı olduğunu örtbas etmeye çalışıyor. Bütün Ermenilerin isteği de Türk devletinin soykırımı tanımasıdır. Soykırıma uğrayanlar, sessiz kalmanın çok açık bir suç olduğuna içten inandıkları için bu girişimlerde bulunuyorlar. Ben kendim Ermeni değilim. Ama bir Alman olarak ben de yalnız Yahudilere karşı değil, Ermenilere karşı da suç işlemiş bir halktan geliyorum. Alman halkının Ermenilere karşı işlemiş olduğu suça karşılık bu da benim katkımdır. Onun için de Almanya’daki Ermenilere bu işlerinde yardımcı oluyorum. Başka hiçbir sebep yok. Dünyada hiç kimse bana ‘Tessa Hofmann şöyle ya da böyle hareket et’ demedi.
Birlik 90/Yeşiller Partisi Milletvekili Cem Özdemir, çok açık bir şekilde böylesi bir kararı almanın hata olduğunu söylüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cem Özdemir’in açıklamalarında aynı düşüncelere sahip olduğu noktalar olduğu gibi, farklı noktalar da var. Cem Özdemir, soykırımın olduğunu kabul ediyor. 1998’de bunu kabul edenlerden ve kamuoyuna açıklayanlardan biridir. Ama o karşıdır, çünkü o bir Alman parlamenteri ve bir Alman vatandaşıdır. Almanya Parlamentosu’nun bu sorunla ilgilenmesine de karşıdır. Bunu şu şekilde gerekçelendiriyor: ‘Biz bunu yaparsak, Türkiye’yi dışarıda bırakırız. Avrupa’ya girmek için çaba harcayanlara ve bu konuda iyimser olanlara zarar veriyoruz’ diyor ve bizim susmamızı bekliyor. Türkiye’deki politikacıların ve sorumluluk taşıyan kişilerde bir düşünce değişikliğinin prosedürünü gelişmesini bekliyor. Biz 86 yıl bekledik ve insanların çoğu bunları görmediler. Çünkü çoğu 86 yıl yaşamadılar. Ben tarihi geçmişten şunu net olarak söyleyebilirim ki soykırım yapan bir devlet kendiliğinden bu soykırımı yaptığını ne kabul etti ne de kamuoyundan özür dileyerek, pişmanlık duydu.
Ne Almanya, ne Japonya, ne de başka bir devlet. Alman devleti savaşı kazanların silahları altında buna zorlandı.
Kürtlerin de yıllarca maruz kaldığı uygulamalar için ‘soykırımdır’ diyebilir miyiz?
Bu soykırımın, ya da bu soykırımların tarihini incelediğimizde, otomatik olarak günümüze ya da geleceğe varacağız. Soykırım araştırmalarında iki şeyden söz ediyoruz. Jenosid fiziksel yokediliştir. Bir de etnosid vardır. Ve etnosid Kürtlerde uygulanmıştır. Bunun bir çok çeşidi vardır. Mezarların ve çeşitli ziyaretlerin yok edilmesinden tutun, bölgelerin, köylerin isimlerini değiştirmeye, Türkleştirmeye, kültürel, siyasi baskılardan ve dillerin yasaklanmasına kadar. Bunlar soykırımın ötesinde etnosid olarak adlandırılmaktadır ve Kürtlere karşı uygulanan etnosiddir.
Türkiye’nin AB üye adaylık durumu, sizin de buna karşılık Ermeni soykırımının tanıması şartınız var. Bunu açarmısınız?
Alman parlamenterlerle yaptığımız konuşmalarda, 1915’te Ermenilerin soykırıma uğradıklarını herkes kabul ediyor, kimse inkar etmiyor. Ama hiç kimse bu konuyu siyasi bir alana getirmek istemiyor. Yani bir yasa haline getirilmiyor. Kürtlerde de bir paralellik görüyorum. Bütün dünya onların ezildiklerini biliyor, bütün dünya Kürtlerin ayrı bir uygulamaya tabii tutulduğunu biliyor. Buna karşı girişimlerde bulunulması gerektiğini yalnızca birkaç kişi görüyor. AP’de geçmişteki ve bugünkü soykırımların tanınması için iyi kararlarımız var ve bu kararlar Türkiye’nin AB’ye girmesi için şart olarak öne sürülmesini istiyoruz. Bu karardan öte, AB’de ‘ben buna değer veriyorum, bu benim için bir kriterdir’ diyen politikacılara ihtiyacımız var. Biz Avrupalılar olarak, bu sorunun peşini bırakmamalıyız. Çünkü biz aldığımız kararlara uymalıyız. Türkiye’nin hazırlamış olduğu Ulusal Program’da, AB’nin istediği kriterlere değinilmemiş, Kürt sorunu ve soykırımın tanınması görmezlikten gelinmiştir. Bizim politikacıların görevleri, bu kriterlerin yerine getirilmesini sağlamaktır.
Avusturyalı Erich Feigl, Türkiye’nin, Ermenilerin soykırıma uğramadığı tezini destekliyor. Türkiye’de bunu destekleyip kullanıyor. Bilimadamları bu konuda neden net değil?
Erich Feigl, Türkiye’nin hizmetinde olan bir propagandacıdır. Benim gözümde bir bilim adamı değildir. Çünkü bir bilim adamı hiçbir zaman gerçeğe karşı gelmez. Bunu geçen yıllar içinde yapan bilim adamları, yani kendilerini Türk devletinin propagandasına hizmetine verenler, bunu bıraktılar artık. Bernhard Lewis, Fransa’da bir mahkeme sonucu buna zorlandı. Bernhard Lewis, Le Monde ile yapılan bir röportaj da bir soykırımın olmadığını söyledi. Aynısı bir kaç tane Amerikan bilim adamıyla da oldu. Dünyanın her tarafında bugün soykırımların yalanlanmasına karşı mücadele veren insan hakları grupları, vatandaş hakları grupları ve bilim adamları bulunuyor. Feigl, sadece bir propagandacı değil, aynı zamda bir fosildir. Yani bu tür işlerle para kazananlardan.
Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları da gözönünde bulundurarak, Ermeni meselesinde nasıl bir yol öneriyorsunuz?
Çıkmaz bir yola gitmelerinden geri dönmelerini istiyorum. Çünkü oradan çıkamazsınız. Geçmişinizle ilgilenmeniz gerekiyor. Bu çıkmaz yoldan çıkmanıza bakın ve Taner Akçam gibi Türkleri örnek alarak, inkar politikasına daha fazla enerji harcamayın. Enerjilerinizi şu anki ve gelecekte olan problemlere harcayın.
Göstermelik bir şekilde soykırımı kabul etme durumu da olmasın. Ve Fransa Parlamentosu’nun yaptığı gibi bir cümle ile bu işi geçiştirmeyin. Soykırımın soykırım olduğunu söylemek yeterli değildir. Benim arzu ve rica ettiğim, bir halkın soykırıma uğraması nedir, oraya nasıl gelinir? Bir toplum nasıl soykırım uygulayacak bir duruma gelir? Türkiye’de ulusal siyaset nedir ve neden bu siyaset bu kadar tehlikelidir? Türkiye toplumunu destabilize eden etkenler nedir? Başka halklara karşı hangi yanlışlıklar yapıldı?
Türkiye kendi çıkarları açısından demokratik federatif bir devlet haline gelmelidir. Kürtlerin istediği hakların verilmesiyle devletin batmayacağı bilmelidirler. Kendi dilleri ile konuştukları, kendi bölgelerinde yaşamaya karar verdikleri, kendi kaderlerini tayin ettikleri zaman Türklerin devleti batmayacak, tam tersine Türk devleti daha da güçlenecektir. Şu anda ekonomik bir krizin içindedir ve enerjisini bu yönlü harcamalıdır.
TESSA HOFMANN
Dr. Tessa Hofmann üniversitede Slavistik, Ermeni ve Sosyoloji bölümlerini okudu. 1979’dan günümüze kadar aktif bir şekilde insan hakları savunucusu olarak Tehdit ve Baskı Altındaki Halklar Örgütü’nde çalışıyor.
1983’ten itibaren de Berlin Teknik Üniversitesi Doğu Avrupa Enstitüsü’nde çalışmaktadır. Ermenistan Koordinasyon Grubu’nun yöneticisi olan Hofmann, 1985’te Ermenistan Enformasyon ve Dokumantasyon Merkezi’ni kurdu. Mesleği yazarlık ve bilimsel dokumantasyonlar hazırlamak olan Hofmann şu an, Ermeni Tarihi ve Kültürü içerikli ve 10. kitabını yazıyor. Hofmann’ın uluslar arası bir çok projede de imzası var.
Yorumlar kapatıldı.