Sözde soykırım tartışması, Ermeni asıllı Türk vatandaşlarını huzursuz ediyor. Öncelikle vatandaş olarak sorunlarıyla ilgilenilmesini istiyorlar. Ne burada Türkler, ne de orada Ermeni…
Çocukluğumun İstepan Amcası, bugün 65’ine merdiven dayadı; artık Chevrolet’siyle taksi şöförlüğü yapmıyor ama hâlâ çalışıyor. “Ben bu devlete 30 yıldır vergi ödüyorum, 2 yıl askerlik yaptım. Böyle şeyler çok saçma. Evet, eskiden mecliste temsilcimiz vardı, ama geçmişle yaşanmaz ki. Herşey eskide kaldı, geçmiş de geçmişte. Hem ne Avrupa’da ne ABD’de bu kadar kilisemiz, ibadethanemiz var, isteyen istediği gibi dinini uyguluyor. Daha ne?” diyor. Kumkapılı eski kasketçi Haçik Amca ise bu tartışmanın sözünü dahi etmek istemiyor. Tüm bunlar can sıkıcı, insanı üzen ve tepki oluşmasına yol açan kışkırtmalar, onun için. Türkçe yayınlanan Ermeni gazetesi Agos’un başyazarı Hrant Dink, “Ermeni ile Türk, tarih konuşarak biraraya gelmez, bugünü ve geleceği konuşmak lazım” diyor ve ekliyor; “arınma seansları düzenleyelim.”
1971 doğumlu bilgisayar mühendisi Murat Özkan, aynı zamanda bir internet sitesi olan Ermeni gençlerden. (www.hyetert.com) Türkiye’de Ermeni olarak yaşamanın zorlukları nedir diye sorunca Özkan şu cevabı veriyor: “Lozan Antlaşmasının azınlıklar ile ilgili hükümlerine (madde 37-45 arasına) tabiyiz. Bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimizde biz Türkiye Cumhuriyeti Ermenileri’nin yaşamsal zorluklarını Ermeni olmayan sıradan bir Türk vatandaşının yaşam zorlukları artı Ermeni azınlık olarak karşı karşıya olduğumuz özel zorluklar olarak iki gruba ayırabiliriz.” Özel zorluklardan kastı şu: “Sokaktaki vatandaş medyada ve okullarımızdaki ders kitaplarında Ermeniler aleyhinde yazılanlardan olumsuz etkileniyor ve ister istemez tüm Ermeniler için olumsuz bir önyargıya sahip oluyor. Ermeni kelimesinin aşağılama aracı olarak kullanılması, yanlış haberler, yayınlar da cabası. “
Son olay nedeniyle tartışma ortamının yaratılmasından memnun olsa da genellikle cemaat huzursuz. Özkan, “Yaşlılarımız korku içinde, gençler huzursuz… İlkokul öğrencilerinin, okullarımızın önünden geçerken, şaka olarak olsa bile buraya bomba atacağız demesi, bu konuda tipik bir örnek (Yeşilköy Özel Ermeni İlkokulu)” diyor.
Cemaatin, en büyük sorunları vakıflar ve okullarla ilgili. Malum, 1949 yılında değiştirilen kanun nedeniyle cemaat vakıflarıyla ilgili yönetmelik ve tebliğler çıkarılamıyor; bunlar olmadığı için de hukuki boşluklar oluşuyor ve bu boşluklar keyfi ve yanlı uygulamalarla dolduruluyor. Meşhur 1936 beyannamesiyle açılmış davalar sürerken – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de başvurulmuş durumda – Yargıtay Genel Kurulu kararı neticesinde bugüne kadar 40’dan fazla gayrimenkul ya eski sahiplerine bedeli ödenmeden iade edildi ya da hazineye verildi. Ayrıca ticari fonksiyonu olmayan vakıflar kurumlar vergisine tâbi, bir de cemaati kalmadı diye el konan cemaat malları var. Okullardaysa sorun kayıt sırasında başlıyor; bir Ermeni çocuğun okula kaydı kolay değil. Veliler MEB’na başvurarak 3 merkezde oluşturulan kurula başvuruyor; kurul belgeleri inceledikten sonra öğrenciyi aday olarak onaylıyor ve okula aday olarak başlıyor. Bir kaç ay içinde Nüfus Müdürlüğü’nden ailenin Ermeni Gregoryen (Doğu Ortodoks Ermeni kilisesine bağlı) olduğunun teyidi gelirse adaylığı ortadan kalkıyor veya kalkmıyor. Tabii nüfus cüzdanında genel anlamda Hıristiyan yazılı olduğundan burada da işlemler hayli zaman alıyor.
Hrant Dink, azınlık olarak, diğer azınlıklara kıyasla sorunlarıyla daha az ilgilenildiğini söylüyor mesela. Meryem Ana Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Majak Ohanyan Çakır, Türkiye’de Ermeni, yurtdışında da Türk olarak görülüyoruz, diyor: “Ben çok seyahate giderim. Eşimle üçüncü gün Türkiye’yi özleriz. Çünkü buranın vatandaşıyız. Ne burada Türksünüz, ne de dışarıda Ermeni. Dışarıda bize ‘Türksünüz’ deyip farklı davranıyorlar.” Ohanyan, turizm şirketinde askerlikte tanıştığı, kendisine önce önyargıyla yaklaşan sonra 30 yıllık arkadaşlığa uzanan bir Türk ile ortak. İkilinin bir amaçları daha var; Türk-Ermeni Dostluk Derneği’ni kurmak.
Dün mü iyi, bugün mü? Bir Ermeni olarak çocukluğundaki günleri değil de bugünleri tercih ediyor Ohanyan. Bazı anıları hâlâ hatırlamak istemiyor: “Çok iyi bir GS’lıydım. Üç sene basketbol A takımı formasını giydim, arkadan da FB basketbol takım formasını. Sportmen, folklor ve bale yapan ve Metin Oktay’ın hayranı bir çocuktum. Gazetede Metin Oktay’ın hayatının canlandırılacağını ve çocuğunu oynayacak birine ihtiyaç olduğunu okudum. Babama yalvardım; ‘ne olur, beni götür oraya baba’ diye. Babamla Atıf Yılmaz’ın çevireceği filmin elemelerine gittik. 3-4 gün sonra ‘tamam, ama bir de sahada göreceğiz ve sonra karar vereceğiz’dendi. 100-150 kişi Ali Sami Yen stadındayız… Metin Oktay da var, futbol oynuyoruz ve bizi izliyorlar. Babamla ayrılırken tam taksiye binecektik ki birisi ‘bir dakika konuşabilir miyiz” diye sordu. Ben ne konuştuklarını bilmiyorum. Eve gelince babam ‘Majak bak’ dedi, ‘saat 11’de bizi çağırıyorlar, seni seçmişler’. Ben havalara uçuyorum, bir Peugeot bisiklet verecekler. Akşam sevinçten uyuyamadım. Sabah gazeteleri aldığımızda grup resimlerini ve haberi gördüm. Benim resmimin yanında iki tane ok, altındaki yazıda ‘seçilemedi’ yazıyor. Babam Atıf Yılmaz’a gidiyor ve ‘Jirayr Bey çok özür dilerim, biz sizin oğlunuzu seçtik ama bir büyük gazeteden bize 30 milyon Türk varken bir Ermeniyi mi buldunuz diye tepki geldi.’ Günlerce ağladım, 12-13 yaşımdayım. Sonra Ayşecik’te adını değiştirerek oynatalım, dediler, yok dedik. Bu bende epey etki yaptı.”
Ohanyan’ın dedesi Markiz pastanesinin sahibi; aynı zamanda TSK’ya en büyük bağışı yapan kişi. Dede Avidis Ohanyan Çakır, 1915’te Merzifon’dan İstanbul’a gelmeyi başaranlardan. Türk komşuların yardımıyla hayatta kalanlar olduğu gibi çetelerin savaşıyla ölen Türkler ve Ermeniler de büyükbaba ve büyükannelerin anlattıkları arasında. Aynı konuda Hrant Dink’de benzer şeyleri dile getiriyor: “Bu konu tek kelimeyle anlatılamaz. Çok yönlü. Bu topluma, bu toplumun güzel insanlarına bakmadan, olayları ayrıntılarıyla ve çok yönlü görmeden budur demek olmaz.” Ohanyan da görüştüğümüz diğer Ermeniler gibi soykırım lafını sevmiyor. “Hiç güzel bir laf değil, bunun soykırım olması tuhaf geliyor” diyor. “Bir kıyım olabilir, Etyen Mahçupyan’ın dediği gibi. Belki Türkiye bu kadar sessiz kalmasaydı o zaman çoktan halledebilirdi, oldu bitti, özür dileriz, gibi bir şey olsaydı. Benim görüşüm Türkiye’nin Petrosyan zamanında çok şey kaçırdığı, liberal bir liderdi, Azerbaycan’ı öne sürerek ikili ilişkileri geciktirmese ve sportif, ticari, kültürel olaylara açık olsaydı bugün bu olaylar olmazdı. Büyükbabam İstanbul’a gelebilmiş, çünkü komşuları himaye etmiş. Evet, birşeyler olmuş, ama bir futbol maçı düşünün, maç oynanıyor; biri çıkıyor ve bir taş atıyor. Ne oluyor? Takım üç maç ceza alıyor, bir kişinin yaptığı bir şeyle koskoca kulüp ceza çekiyor. Bunu bence koskoca bir devlete mal etmek çok yanlış.”
B.Ü. Fizik Bölümü öğretim üyesi Arsin Arşık, Türkiye’de Türk olarak yaşamanın zorluklarıyla Ermeni asıllı Türk vatandaşı olarak yaşamanın zorlukları ekonomik nedenlerden ötürü örtüşür hale geldi, diyor. Son olaydan en çok çocukların etkilendiğini söyleyen Arsık,aslında kamuoyu tarafından konunun tartışılmasının kendilerini rahatlattığını da ekliyor: “Daha önce neyi tartışacağımızı ve kiminle neyi konuşacağımızı bilemediğimiz için sıkılıyorduk.”
Anayasaya ve kanunlara aykırı olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeniler devlet memuru olamıyor, askeri okullara kabul edilemiyor. MEB’e bağlı öğretmen, üniversite öğretim üyesi, yerel belediye yönetimleri çalışanı dışındaki tüm kamu hizmetlerinden uzak tutuluyorlar. Arşık’a göre, bu da onların kendilerini ikinci sınıf vatandaş hissetmelerine neden oluyor.
Devletin nasıl davranmasını isterdiniz deyince Murat Özkan şu cevabı veriyor: “Sorunlarımızı öncelikle merak eden ve bilen, daha sonra da bu sorunlarımızı çözmek için çaba sarfeden bir hükümet istiyoruz. Devletimizden de bizleri şüphe gözlüklerinin arkasından potansiyel iç düşman olarak görmemesini ve devlet televizyonundan tüm Ermenilerin cani ve hain olarak gösterilmesinin engellenmesini istiyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyet vatandaşı Ermeniler bu ülkenin kanunlarına sonuna kadar uymaya özen gösteren vatandaşlarız, her fırsatta terörü lanetledik ve bu devlete bağlı olduğumuzu gösterdik.”
Ve son söz Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan’dan: ”Bu baş ağrısı ancak diyalogla düzeltilebilecek. Aksi halde üçüncü kişiler, bu olayı sürekli kendi çıkarlarına kullanacaklar.”
Emine Çaykara
Yorumlar kapatıldı.