Serpil Kılıç, Balat.net sitesinden alıdığımız yazısına “Ama, beni sımsıcak gülüşüyle karşılamıştı Ani. Balat’ta, zamana meydan okuyarak bugünlere kadar gelmeyi başarabilmiş bir eski Ermeni Kilisesi’nin taşlı, soğuk avlusunda… ” diye başlıyor. Yazının tamamı aşağıda…
Dışardan baktığınızda buz gibi soğukluğu vururdu yüzlerinize duvarlarının… Belki ürperir, çekinirdiniz demir kapısından içeri atarken adımlarınızı. Derin bir boşluk duyardınız belki… Kimbilir belki de koskocaman bir hüzün…
Beni sımsıcak gülüşüyle karşılamıştı Ani. Balat’ta, artık yok etmeyi kanıksamış hale geldiğimiz, oysa bütün direnciyle zamana meydan okuyarak bugünlere gelmeyi başarabilmiş eski bir Ermeni Kilisesi’nin taşlı, soğuk avlusunda…
Ürkekti, çekingendi konuşmakla konuşmamak arası… Her sözünde bir göz kayması vardı açılan kapıya doğru yönelen. Sevginin buram buram kokusunu yaydığı çiçeklerin yer aldığı odasında, söylemek isteyip de söyleyemediği binlerce sitem vardı sözcüklere kilitli kıldığı dudaklarında… “Bıraksalar da bizler bir şeyler yapabilsek…” diyebiliyordu sadece… “Ama bıraksalar…”
Bir göz odalık ikametgahında, sıcak bir bardak demli çayın tadındaydı sohbetin güzelliği… Ondan da öte, karşılıklı güvenin yüreklere kazandırdığı huzur… Çocukluğundan beri terketmediği semtinin bir bir yitip giden güzelliklerinin hüznü vardı yüzünde. Ve kaybettiği insanların özlemi, beraberinde… “Nasıl bu hale geldik..?” derken şaşkınlıkla korkular çatışıyordu sanki sözcüklerinde. Bir de özlemler, beklentilerinde yenilgiye uğramış…
Azınlıklardan kaldığını belli eden aksanıyla Ani, ne yeni gelen insanlarını anlayabiliyordu Balat’ın ne de giden sevdiklerini. Balat’ı kazanmak adına verilen savaşta ” yalnız bırakıldık..” derken, öfkeleri karışıyordu sigarasından çektiği bir nefes dumana.
Cemaati azaldığı için haftanın sadece iki günü açık tutabildikleri kiliselerinde, kendine küçük bir dünya kurmuş Ani… Yazları kilisenin avlusunda muhabbet ettiği dostlarının özlem giderişleri bile yeter olmuş ona. Özel günlerde kazanılan yeni dostluklarsa isyanlarla kabarık yüreğini avutmuş sadece…
Tam bir şeyler söyleyeceğini hissediyorken dudaklarının titrek ses tonlarında, susuyor. “Dertsiz başıma dert açmak istemem” der gibi; söylemese de anlatan gözleriyle… “O söyler size…” diyor, başkalarını salık verirken. Belli ki destek bulmaya çalışan yüreğiyle… Beyninde kopan fırtınalarda yaşadığı ikilemlere rağmen…!Ne zormuş azınlıkta kalmak be Ani… Ne zormuş korkuya tutsak kılınmak. Üstelik, daha çocukken öğrenebilmişken Ahmet amcayla Kevork ustanın dostluklarını; tek yürekte kazanılmış sevgilerde… Ve hâlâ taptaze tutabiliyorken, geçmiş adına anılara yönelik, şimdilerdeyse yalnızlığa itili çaresizliklerinde… Tüm bunları görmek, büyüyen gözlerinde; ne zormuş…!
Sana el uzatamamanın ezikliği var yüreğimde… Yalnızca seni yazabilmenin iç avuntularıyla dolu… Vicdanımı rahat hissedebilmenin sancılarıyla gizlenmiş… Yalanları yıkmaya çalışmanın… İlle ki insan olmanın çabalarıyla çırpınmaktayken böylesine…Hoşçakal ANİ… Gerçek adına sunamadığım beklentilerini, rüyalarında bulabilmen adına…
Yorumlar kapatıldı.