6 Mayıs pazar günü 4 ortak vakfımızda yönetim kurulu seçimleri var. Bunlar Hastanemiz, Getronagan Lisesi, Karagözyan ve Kalfayan ilköğretim okulları. Aslında birde Surp Haç Lisesi var. 1981 yılından bu yana yönetim kurulu seçimine izin verilmiyor. Patriğimizin son Ankara ziyaretinde bir kez daha diğer sorunlarımızla birlikte bu konu Devletin en üst yönetimlerine sunuldu. Henüz bir yanıt yok.
Hiç kuşkusuz, en büyük vakfımız olan hastanemiz bu seçimlerde aynı zamanda en önemli seçim bölgesi olma özelliğini de taşıyor.
Yöneticilerimizi belirleme yöntemine ” seçim ” diyoruz. Ama aslında buna seçim denmez, çok işittiğimiz bir sözcükle ifade edelim buna ” sözde seçim” denir. Seçim birden çok aday içerisinden yönetimdeki temsilcimizi seçmektir. Adı üstünde seçim bu. Ben seçmeyeceksem, Oyum boşa gidecekse, sonuçta belirlenen adaylar seçilmiş sayılacaksa buna “atama” denir. Vakıflarımız bunun güzel bir örneğidir. Bu sistemde adaylar kapalı kapılar ardında belirlenir, Bu belirlenme gerçekte onların atanmasıdır. Daha sonra bu isimler sözde seçimlerle meşrulaştırılır. Bu modelde, yönetici olmanın tek şartı icazet almaktır.
Sonucu belli, yöntemi belli, böyle bir seçim için neden ( içlerinde değerli dostlarımızın bulunduğu ) ciddi ciddi komisyonlar kurulur. Toplantılar yapılır, kararlar alınır, ilanlar verilir. Enerji, zaman, para harcanır. Bunların nedenini hiç düşündünüz mü? Ben size söyleyeyim işin kuralına uygun yapıldığını göstermek içindir. Kurala uysun diye başka şeylerde yapılır. Mesela, yöneticiler birden çok aday içerisinden seçiliyormuş görüntüsü verilir. Bunun için belirlenmiş adayların, askıya çıkartılan isim listesine, naylon adaylar eklenir. Bunların sayısı da yine kuralına uygundur. Sizde isterseniz isimlerinizi naylon adaylara ekleyebilir,hakkınızı kullanabilir, aday olduğunuzu sanabilirsiniz. Farklı bir liste oluşturmak hakkına da sahipsiniz. Ancak bu hakkınızı sonuna kadar kullanmak isterseniz sizi frenlememin türlü yolları vardır.
Pekiyi, şu seçimler çok listeli olsa, her listenin aldığı oy oranında yönetimlerde temsil edilme şansı bulunsa, seçmenler kendi adaylarını seçmek için severek, isteyerek sandığa gitse, çalışma alanlarında kendilerini kanıtlamış, üretken, başarılı pırıl, pırıl nice insanımız ( kadını, erkeği ) mirasımız olan emanetlerimizde görev alsa, alabilse ne olur? Bize göre çok iyi olur. Aslında olması gereken de budur. Çünkü devletin gönderdiği “Seçim Yönetmeliği”nde aynen şöyle yazıyor. “Oylama seçim kanunu hükümlerine göre yapılacaktır.” Kesin kuralı konmuş. Bunun adı seçim kanununda “nisbi temsil sistemi”dır. Bırakalım kanunu, elinizi vicdanınıza koyun, Allah aşkına söyleyin. Doğrusu hangisidir. Lraper’in yeni çiken sayısına lütfen bir göz atın. Yılbaşından şubatın yarısına kadar vaftiz olanları, nikah yaptıranları tek tek inceleyin sonra ölümler dahil sayılar arasındaki oranların dilini okuyun. 6 , 17, 97 . Bilmem anlatabildim mi?
Bugün vakıflarımızın etkili ve yetkilileri ile çok az sayıda insanımız dışında kalan toplumumuzun on binlerle ifade edilen bölümü bireyi toplum yapan bağlarını alabildiğince esnetmis durumda. Çok seslilik, görev bilinci, değer verilme, güvenme, katılımı da ilgiyi de bilgiyi de beraberinde getirir. Birkaç seçimdir bunlar söyleniyor. Ne yazık ki maddi manevi her şeyimizle beraber insanlarımızın sahiplenme ve yönetim arzularını da büyük ölçüde erozyona uğrattık. “bana ne ” diyen insanlarımız bugün dünden daha fazla. Bırakın yeni isimleri mevcut yönetimlerdeki unut veren isimler bile uzaklaşıyorlar. Hiç kuşkusuz, bu durumun parasal faturası, hayırseverlere diğer maddi ve manevi faturası ise tüm toplumumuza kesiliyor. İnanın yazık. Koruyoruz dediğiniz şeyler aslında hızla yok olup gidiyor. Aynı nüfusumuz gibi.
1950 lerden bu yana Kent kültürlü İstanbul Ermenilerinin dış göçüyle, feodal donanımlı Anadolu Ermenilerinin yer değiştirmesi bu sistemi oluşturdu. Başlangıçta iyide oldu vakıf yönetimlerimizde yönetim boşluğu oluşmadı. Ama bugün artık her şey değişti. Vakıflarımızdaki kapalı yönetim anlayışı değişmeyen tek olgu olarak kaldı. Yarınlara dönük ne bir planımız var nede böyle bir arzumuz. El yordamıyla, önümüzü görmeden, bulunduğumuz yeri düşünmeden gidiyoruz. Geldiğimiz bu noktada kurumlarımız çok iyi konumda diyebilir miyiz? Ben diyemiyorum. Elli yıldır çok şeyleri yitirdiğimizi görüyorum Göremeyenlere görmeleri için dua etmekten başka çaremiz yok galiba. Herkese çok yazık.
Yorumlar kapatıldı.