Fransız parlamentosu tarafından kabul edilen ve yürürlüğe giren 29 Ocak 2001 tarih 200-70 sayılı ‘1915 Ermeni soykırımının tanınmasına dair kanun’ Türkiye’de çeşitli tepkilere yol açtı. Ancak görülmektedir ki bu tepkiler ve kabul edilen bu yasanın haksızlığı, daha çok tarihsel ve siyasal değerlendirmelere dayandırıldı; olayın hukuki boyutu büyük ölçüde ihmal edildi. Oysa gerek uluslararası belgelerde gerekse bizzat Fransız hukukunda, 1915 olaylarını soykırım olarak kabul edebilmek çok güçtür ve bu anlamda
kabul edilen bu yasa bizzat Fransız mevzuatına aykırıdır.
Ayrıca, yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, Fransa’da, 1915 olaylarının soykırım olmadığını söylemenin tazminat yükümlülüğü doğuracağı ifade edildi. Oysa Fransız basın kanununun 24 bis maddesinde düzenlenen soykırımı inkâr suçu kapsamında 1915 olaylarının bir yıla kadar hapis cezası ile karşılanabileceği hususu yine göz ardı edildi. İşte biz bu kısa yazımızda olayın hukuki boyutlarını ortaya koymaya çalışacağız.
Kendi mevzuatlarına da uymaz
Anılan kanun tek maddeden oluşan bir kanun olup, “Fransa, 1915 Ermeni Soykırımını açıkça tanır. Bu kanun hükümleri devlet tarafından yerine getirilir” hükmünü içermektedir. Kanuna göre Fransa, 1915 olaylarının bir soykırım olduğunu, bunu bir soykırım olarak açıkça tanıdığını beyan etmektedir. Oysa 1915
olayları, gerek uluslararası belgelerdeki gerekse Fransız mevzuatındaki soykırım tanımına uymamaktadır.
Soykırım suçu, insanlığa karşı suç kavramı içinde değerlendirilen bir kavram ve suç tipidir. Somut bir belgede insanlığa karşı suç kavramına ise ilk olarak; 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Anlaşması ile kurulan Nürmnberg Uluslararası Askeri Mahkemesi’nin statüsünde rastlanmaktadır. Bu belgenin 6.
maddesinde, barışa karşı suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar mahkemenin yargılama yetkisi altında gösterilmiş ancak soykırım terimi zikredilmediği gibi tarif de edilmemiştir. Buna karşılık, 9 Aralık 1948 tarihli, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, 2. maddesinde soykırım suçunu açıkça tanımlamıştır.
Maddeye göre soykırım suçu, bir milleti, ırkı, etnik veya dini bir grubu tamamen veya kısmen yok etmek kastıyla sayılan gurupların üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerinin fiziksel veya zihinsel bütünlüğüne karşı ağır saldırılar, grubun kasten, tamamen veya kısmen fiziksel olarak yok olmasına yol açacak yaşam şartlarına tabi tutulması, grup bünyesinde doğumları önlemeye yönelik önlemlere başvurma, gruptaki çocukların zorla bir başka gruba nakli olarak tanımlanmıştır.
İnsanlığa karşı suçlar 1999’da Roma’da imzalanan anlaşma ile kurulan Milletlerarası Daimi Ceza Mahkemesi statüsünde de bu tanım hemen hemen aynen tekrarlanmıştır. Yeni Fransız ceza kanunun 2.kitabının ‘İnsanlığa karşı suçlar’ başlıklı 1.babının ilk başlığı ‘soykırım’ olarak düzenlenmiştir. Soykırım suçunu
tarif eden 211-1. maddede soykırım, “Bir milletin, ırkın, dini veya etnik yahut yapay olarak böyle nitelendirilen bir grubun tamamen veya kısmen imhasına yönelik olarak, önceden tasarlanmış bir planın uygulanması çerçevesinde, bu grupların üyelerine karşı işlenen veya işletilen kasten adam öldürme, fiziki veya psişik varlığına ağır zarar verme, grubun tamamen veya kısmen imhasını sonuçlandırabilecek yaşam şartlarına tabi tutulması, doğumları önlemeye yönelik önlemlere başvurma, çocukların zorla alınması
fiilleri” olarak tanımlanmış ve ömür boyu hapisle cezalandırılmıştır. 213-3. maddede tüzel kişilerin de bu suçun faili olabileceği hükme bağlanmakla birlikte, 121-3. maddedeki açık hüküm gereği devlet fail olamamaktadır.
Fransız ceza kanunu
Görüldüğü gibi, gerek uluslararası belgelerde gerekse Fransız ceza kanununda, adam öldürme başta olmak üzere sayılan fiillerin soykırım olarak nitelenebilmesi için, bu fillerin bir milleti, ırkı yahut dini veya etnik bir grubu tamamen veya kısmen yok etme kastıyla, bu amaçla işlenmesi gerekmektedir. Hatta Fransız düzenlemesi, daha ileriye giderek, soykırımın söz konusu olabilmesi için, bir milletin, ırkın, dini ya da etnik bir grubun kısmen ya da tamamen imhasına yönelik, önceden bir planın var olması ve sayılan fiillerin de bu plan çerçevesinde işlenmesi gerekliliğini kabul etmiştir. Şu halde, bu şekilde grubun kısmen veya tamamen imhasına yönelik
olarak önceden bir plan bulunmadığı, adam öldürme fiileri bir plan
çerçevesinde ve grubun tamamen veya kısmen imhasına yönelik olarak ve bu kasıtla işlenmediği takdirde, adam öldürme fiilleri, sayısı ne kadar olursa olsun soykırım sayılamayacaktır. Bir başka deyişle ve teknik hukuk açısından soykırım suçunun oluşabilmesi için, suçun özel kast ile işlenmesi gerekir ki bu özel kast belirtildiği gibi sayılan fiillerin grubu tamamen veya kısman yok etme amacı ve kastı ile işlenmesi; ayrıca bunun önceden hazırlanmış bir plan çerçevesinde yapılmasıdır.
Hukukun 1915’e uygulanması
Bu açıdan bakıldığında 1915 olaylarını bir soykırım olarak nitelemek, teknik hukuk açısından çok güçtür. Gerçekten, ortaya çıkan ölümler, adam öldürme suçunu ortaya koyabilmekte ise de, bu ölümlerin, siyasi iktidarca Ermenileri tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yönelik olarak yapıldığını ve bu hususta önceden bir plan yapıldığını gösteren somut ve kesin delillerin
mevcudiyeti ortaya konulabilmiş değildir. Şu halde, Fransız parlamentosunun 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemesi, öncelikle Fransız ceza kanununun soykırımı düzenleyen maddesindeki tanıma, bunun yanı sıra uluslararası belgelerdeki tanımlara uymamakta ve bu kabul hem Fransız hukukuna ve hem
uluslararası hukuka aykırı olmaktadır. Bizce, konu siyasal ve tarihsel açıdan ele alınırken, Türkiye’ye yapılan haksızlığı asıl ortaya koyabilecek olan bu hukuki boyut da ihmal edilmemelidir.
Nihayet Fransız parlementosunca kabul edilen bu kanunun sonuçlarını da doğru bir biçimde ve yine Fransız hukukuna göre ortaya koymak ve buna göre önlem almak gerekmektedir. Kanundaki ‘…bu kanun hükümleri devlet tarafından yerine getirilir’ hükmü dikkat çekicidir. İlk bakışta, bu hükmün bir anlamının olmadığı düşünülebilir. Gerçekten, 1915 olaylarının Fransa
tarafından açıkça soykırım olarak tanınmasının, uygulamada yerine
getirilmesi gereken bir hüküm özelliği taşımadığı düşünülebilmektedir. Ancak durum farklıdır. Gerçekten, burada, 1881 tarihli Fransız basın kanununun 24 bis maddesinde düzenlenen ‘soykırımı inkar’ suçu önem kazanmaktadır.
İnsanlık suçunu inkâr etmek
Bu maddede, bir veya birden fazla insanlık suçunun işlendiğini inkâr etmek suç sayılmış ve bir yıla kadar hapis cezası ile yaptırımıa bağlanmıştır. Bu çerçevede, bir tarih dergisinde Yahudi soykırımını tartışan ve ‘Yahudilerin soykırımı mitolojisi’ başlıklı bir yazı, yine gaz odaları ve Yahudilerin yakılması olaylarının abartılı ve gerçek olmadığı şeklindeki bir yazı, bu madde kapsamında cezalandırılmıştır. Hatta, Paris Asliye Ceza Mahkemesi’nce
verilen bir kararda, Yahudi soykırımı ile ilgili rakamların abartılı olduğu, tezlerin tartışılması gerektiğini belirten yazı dahi madde kapsamında görülmüştür. Her ne kadar, Gayssot yasası ile getirilen bu madde, daha çok Yahudi soykırımının inkârını ve bu hususta aksi görüşlerin getirilmesini engellemek için sevk edilmişse de; bir kanun ile Fransa 1915 olaylarını soykırım olarak tanıdığına ve bu hükmün yerine getirilmesi devlete ait olduğuna göre, bu olayların soykırım olmadığı şeklindeki görüşler, bu madde
kapsamına girme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Demagojisiz savunma için
Sonuç olarak bizce, artık Türkiye 1915 olayları ile ilgili tezlerinde
haksızlığa uğradığının asıl dayanağını oluşturan hukuka başvurmalıdır. Daha soyut, tartışmaya ve yoruma ve demagojiye açık olan siyasi ve tarihi değerlendirmeler yanında, hukuk daha somut ve sağlam bir dayanak oluşturabilmektedir. Teknik hukuk açısından 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyebilmek bizce pek mümkün gözükmemektedir. Elbette meydana gelen ölümleri haklı görebilmek ve savunabilmek mümkün değildir. Ancak bunun
hukuki nitelemesinin hukuka aykırı ve hatalı olması da kabul edilemez bir durumdur.
Ümit Kocasakal: Galatasaray Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Araştırma Görevlisi
Yorumlar kapatıldı.