Hürriyet’deki yazısında İlter Türkmen, “FRANSA’nın Ermeni ‘‘soykırımı’’ hakkında bir kanun kabul etmesi, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin bazı yönlerinin de sorgulanmasına neden oldu.” dedi. Yazı şöyle
FRANSA’nın Ermeni ‘‘soykırımı’’ hakkında bir kanun kabul etmesi, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin bazı yönlerinin de sorgulanmasına neden oldu. Her nedense, Azerbaycan’ın, Türkiye ile dayanışma politikası çerçevesinde ve Ermenistan ile kendi tarihi ve güncel sorunları ışığında Fransa’ya karşı aynı yoğunlukta tepki göstermeye ikna olunabileceği sanıldı. Bakü nezdinde yapılan girişimlerde, Karabağ ihtilafının çözümüne katkıda bulunmak üzere Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı şemsiyesi altında kurulan Minsk Grubu’ndan Fransa’nın dışlanması temennisi bile anlaşılan dile getirildi. Oysa, aynı tarihte Azerbaycan ve Ermenistan’ın Avrupa Konseyi’ne üye kabul edilmeleri ile eşgüdümlü olarak Haydar Aliyev ve Robert Koçaryan, Jacques Chirac ile buluşmak üzere Paris’e gitmeye hazırlanıyorlardı.
Paris’te Aliyev ‘‘soykırım’’ kanunu konusunda reaksiyonunu ve hassasiyetini belirttiğini açıkladı. Fakat Fransa ziyaretinin çok daha kapsamlı ortamında bu serzenişlerin büyük etki yaratması beklenemezdi. Birkaç gün önce Putin’i Bakü’de kabul ederek Rusya ile ilişkilerini dengeleyen Aliyev’in Paris gündeminde Avrupa ile ilişkilerinin ve Karabağ sorununun daha ağır basması yadırganmamalıdır.
Azerbaycan kendisi için daha önemli konular yüzünden Türkiye’nin istek ve kaygılarını arka planda bırakabildiğine göre, biz de şayet Ermenistan’a karşı bir açılım politikası izlemeye karar verirsek, aynı rahatlıkla hareket edebilir miyiz? Şimdiye kadar, özellikle Petrosyan başkan olduğu devirde Azerbaycan’ın itiraz ve duyarlılığı hareket serbestimizi kısıtlamıştı. Bakü’nün yeşil ışığına bağımlılığımızdan artık kurtulamaz mıyız? Azerbaycan KKTC’yi tanımayı aklından bile geçirmediğine göre, biz niye Ermenistan ile ilişkilerimizi yeni bir açıdan ele almayalım? Bunlar kuşkusuz hemen bugünün sorunları değil, yine de düşünce modelimizi değiştirip değiştiremeyeceğimizi araştırmakta yarar olabilir.
Ermenistan’a karşı güdülecek somut politikaya gelince, bir görüşe göre Türkiye aleyhine son zamanlarda yoğunlaşan eylemlerin arkasında Ermenistan devleti var. Düğmeye Erivan basıyor. Dolayısıyla bataryaları Ermenistan’a doğru çevirmemiz ve onu sürekli baskı altında tutmamız gerekir. Bu görüşe bir ara ben de katılıyordum. Fakat daha sonra tereddüt duymaya başladım. Koçaryan’ın CNN Türk’e son açıklamalarına hiçbir suretle inanmasak bile, inisiyatifin tamamen diasporadan Erivan’a geçtiği sonucuna varmak zor. Örneğin Fransa’da ‘‘soykırım’’ kanununun başlıca şampiyonları çok uzun yıllardan beri bu dava peşinde koşan insanlar. ABD’de çok sayıda eyalette Ermeni ‘‘soykırımı’’nın okul kitaplarında okutulması ise çok daha önce başlamıştı. Kimlik sorunu Ermenistan’dan çok diasporanın ve onun militanlarının sorunu. Bu değerlendirme yanlış olsa bile Ermenistan’a karşı uygulanabilecek yaptırımların yelpazesi çok geniş değil. Vize kolaylığını zaten kaldırdık. Hava sahasını kapatmak akla geliyor, ancak bu alanda ICAO kuralları açısından sıkıntılar ortaya çıkabilir. Gayri resmi ticareti durdurmak iki tarafa da zarar verir. Askeri baskıya ise ne Rusya ve ne de ABD hayırhah gözle bakar.
Fransa’nın Ermeni iddialarına uygun bir kanun kabul etmesinin hemen ardından bir açılım politikası düşünülemez. Fakat ileride böyle bir politikanın uygulanmasının artı ve eksileri şimdiden araştırılabilir. Ermenistan’ın Türkiye’ye her bakımdan ihtiyacı var. Hükümetini olmasa bile halkını kazanmaya çalışmalıyız. Türkiye ile sağlam ilişkiler kuran bir Ermenistan, Rusya’nın himayesine de çok daha az muhtaç olur. İran’a bağımlılığından geniş ölçüde kurtulur. Hele Karabağ sorununa bir çözüm bulunabilirse Kafkasya’da Türkiye’nin çıkarlarına çok daha uygun bir denklem oluşur. Ermeniler ile tarihin bizi ayıran değil, fakat birleştiren yönlerine ağırlık vermek yoluna gidebiliriz. Tekrar ediyorum, bunlar yarının politikası. Fakat yarının politikasını düşünmeyince yarın birdenbire bugün oluyor.
Yorumlar kapatıldı.