M.Ali Birand Posta gazetesindeki köşesinde R.Koçaryan ile yaptığı söyleşiyi yorumladı.
Gerçek gazeteci farklı davranamaz
Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan ile yaptığım söyleşi, medya’da büyük yankı buldu. Kimine göre, Koçaryan ilginç bazı noktalara parmak basıyor, kimine göre Türk kamuoyunu aldatma çabalarından bir yenisini daha tekrarlıyordu.
Söyleşinin tam metni, sadece Turkish Daily News’da yayınlandığı için, bütününü görebilen Türk okurların sayısı kısıtlı kaldı. Programın da, süre nedeniyle 3-4 dakikası kesildiği için, bazı noktalar havada kaldı.
Koçaryan’ın görüşlerini paylaşmak söz konusu değil, ancak Ermenistanın resmi tutumunun ne yönde geliştiğinin anlaşılması açısından çok ilginç bir söyleşiydi.
İçeriği ve zamanlaması yönünden tebrik mesajları yazan, köşelerinde övgüde bulunan meslekdaşlarıma teşekkür borçluyum.
Ancak aynı zamanda, bazı meslekdaşlarım bu söyleşi sırasında yeterince sert davranmadığımı, Ermenistan Cumhurbaşkanını köşeye sıkıştırıp, soykırım iddialarını çürütmediğim, aksine karşımdaki kişiye yumuşak davrandığım eleştirisi yaptılar.
Hatta bir dostum, neredeyse benim soykırım iddialarını kabul ediyormuşum gibi bir izlenim verdiğimi ileri sürmeye kadar götürdü.
SOYKIRIM ÇOK AĞIR BİR SUÇTUR
Herşeyden önce bir noktayı netleştirmekte yarar görüyorum. O da, M.A.Birand’ın hiçbir zaman soykırım iddialarına inanmadığı, tüm yazılarında, TV programlarında ve de yabancı ülke TV ve gazetelerine verdiği söyleşilerde bunu çok açıkça belittiğidir.
Soykırım çok ağır bir suçtur.
Eğer böyle bir şeyin doğru olduğu ortaya çıksaydı, bırakın Ermenileri, asıl hepimizin kendi tarihimizle hesaplaşmamız, sorumluları bulup ortaya çıkartmamız gerekirdi.
Ben soykırıma inanmıyorum.
O dönemlerde, Anadolu’nun o köşesinde bir savaş yaşandı. Güçlü oldukları için Osmanlılar kazandılar. Ermeniler daha güçlü olsa, onlar kazanırlardı. Bu savaş sırasında da Osmanlılar tepki gösterdiler. 1 milyona yakın Ermeniyi sürdüler. Bunların bazı tarihçilere göre 400-600 bini öldü. Türklerden de çok ölen oldu.
Üzüntü duyulacak, gerekirse özür dilenebilecek olan olay bence budur. Yoksa soykırım iddiaları değil.
Gelelim, söyleşi ile ilgili sitemlere…
37 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bunun büyük bölümü de Uluslararası arenada geçti. Gazeteciliğin Uluslararası kuralı, halkın merak ettiği soruları sormak ve yanıtlarını almaktır. Okullarda, bu öğretilir.
Gazeteci, en beğenmediği kişi ve görüşleri dinlemek ve onların sözlerini çarpıtmadan topluma yansıtmakla görevlidir.
Gazeteci, karşısındaki kişiyle kavga edemez. Onu hırpalamak, güç duruma sokmak, söylediklerinin doğru olmadığını ispatlamakla sorumlu değildir.
Gazetecinin işlevi, kendi devletinin propagandasını yapmak, devletinin görüşlerini karşısındakine kabul ettirmek veya söyleşi yaptığı kişinin yanlışlarını yüzüne vurmak değildir.
Bu işler için devletler başkalarına görev verirler, O kişiler sırf bu işlevi yerine getirmek için para alırlar,
Gazeteci, beğenmese, kızma, karşısındaki insandan nefret dahi etse, sorusunun yanıtını dinlemekle görevlidir. Bence kural budur.
Yorumlar kapatıldı.