Hürriyet yazarı Oktay Ekşi ve Posta’da M.Ali Birand, bugünkü yazılarında “Ermeni soykırımı iddia”larının çözümü ile ilgili yorumlarda bulunuyorlar. İğneyi başkasına batırırken, çuvaldızı da ihmal etmememizi salık veriyorlar.
Oktay Ekşi: Bade harab-ül Basra…
FRANSA Cumhurbaşkanı Jacques Chirac da imzayı atıp ‘‘1915-16’da Ermenilere karşı uygulanan soykırımı Fransa’nın tanıdığı’’ iddiasını yasal bir hüküm haline getirdikten sonra Türkiye’nin ayağa kalkacağı ve Fransa’ya karşı yaptırımlar uygulayacağı bildiriliyor.
Hoş bildirilmese de bu derece haksız, bu derece hukuk dışı bir yasaya Türkiye’nin olabildiğince sert bir tepki göstermesinden daha tabii ne olabilir?
O nedenle biz bugün gösterilmesi söz konusu tepkiler üzerinde değil, yıllardır göstermediğimiz tepkiler üzerinde durmayı zorunlu görüyoruz. Çünkü bizim bu ‘‘adam sende’’ci tutumumuz değişmedikçe bugün başımıza Ermeni soykırımı iddiasıyla ilgili olarak gelen belanın, yarın başka şekillerde ve başka konular halinde geleceğinden eminiz.
Demek ki önce uzun vadeli bir yaklaşımla, Ermeni soykırımı konusu dahil, potansiyel sorunlar nelerse onların bir envanterini çıkarmamız, ondan sonra da hangisini nasıl bertaraf edeceğimizi belirleyen uzun ve kısa vadeli planlar yapmamız ilk ihtiyaç.
Bunu yıllardır neden yapmadık, ayrı ve önemli bir soru… Ama Türkiye’de kendi yetkilerini doğru ve zamanında kullanmayan, sorumluluklarının gereğini yerine getirmeyen hiçbir kişiye siyasi, hukuki ve cezai hiçbir yaptırım uygulanmadığı için, geriye doğru gidip birinin yakasına yapışsanız bile, sonuç alamazsınız.
Ama bir gerçek var ki… Taa 1960’lı yıllardan beri Ermeniler 1915’ten itibaren soylarının kurutulduğunu ileri süren binlerce -belki on binlerce- yayın yaptığı ve dünya kamuoyunu kendi dediklerinin doğru olduğuna inandırdığı halde, biz (ülkemizi yöneten çok büyük devlet adamlarının hamakati sayesinde) hiçbir şey yapmadan bugüne geldik.
Dürüstçe konuşalım:
‘‘Arşivleri açtık, isteyen gelsin incelesin’’ diye daha Turgut Özal döneminde cihanı ayağa kaldırdık. Ama o arşivlerden yararlanmaya kim kalktıysa, sonunda ‘‘Burnumdan getirdiler’’ dedirttik. Çünkü araştırma yapanlara hiç hakkımız ve haddimiz olmadığı halde ‘‘Bizden mi, değil mi?’’ diye baktık.
Kendi arşivlerinden -dolayısıyla kendi gerçeklerinden- korkan bir ülke olduğunuzu siz ortaya koyarsanız, masum olduğunuza başkalarını inandırabilir misiniz?
Hadi devlet böyle… Diyelim ki bizi hep ahmaklar yönetti. Peki çok akıllı ve çok bilgili tarih profesörlerimiz neredeler? Son 40 yıldan beri hiçbirinin aklına ‘‘Yahu şu Ermeni soykırımı denen şey ne imiş? Bir de ben inceleyeyim’’ demek gelmedi mi?
Diyelim ki geldi… Diyelim ki inceleyen oldu… Ve diyelim ki hiç de hoşumuza gitmeyecek -örneğin Ermenileri doğrulayacak- gerçekler çıktı.
Bu gerçeği bulan insan eğer bilim adamı ise onu yayınlayıp bizleri (örneğin, hayır soykırım yoktur diyenleri) uyarması gerekmez miydi?
Bu ülkenin siyasetçisi, yöneticisi kötü de, bilim adamı farklı mı?
Yorumlar kapatıldı.