Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
21. Dönem 3. Yasama Yılı
49. Birleşim 25/Ocak /2001 Perşembe
………
Efendim, gündemdışı ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Abdurrahman Küçük’e aittir. Diyarbakır cinayeti üzerinde görüşlerini bildireceklerdir.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, burada, böyle bir konuda konuşmanın, ne kadar zor ve ne kadar önemli olduğunun da şuurundayım. Dün, Diyarbakır İlimizde menfur bir suikasta kurban giden değerli Emniyet Müdürümüze, yakın mesai arkadaşlarımıza rahmet diliyorum; ailelerine, polis teşkilatına, Türk Milletine, başınız sağ olsun, bu olaylar son olsun diyorum.
Tarih boyunca, terör örgütleri eksik olmamıştır. İnsanoğlunun var olduğundan bugüne kadar, tarihte, insanların insanları katlettiği bir vakıadır. Bunun için, dinler, genelde, insanlara, Allah’tan sonra yakınlarına iyilik etmesini, cana kıymamasını öğütlemiştir; bu, ortak bir ilke olarak, bütün insanlara gönderilmiştir. Buna rağmen, en acımasız varlık insan olmuştur.
Türk Milletinin tarihine baktığımızda, Türk Milletinin tarihi iftiharlarla doludur. Hayatında soykırımı olmayan yegâne millet Türk Milletidir. Bugün, burada, ben, bu konuda konuşmak istiyordum; ama, gelişmeler, Diyarbakır’daki olaylar üzerine konuşmamı zorunlu kıldı. Onun için, Saygıdeğer milletvekilleri, polisimiz, ülkenin birliği ve bütünlüğü, dirliği ve düzenliği için görev yapmaktadır. Türk Milleti bir bütündür parçalanamaz.
Nüanslarla bu milleti karşı karşıya getirmek isteyen şer odaklarını da bu millet çok iyi biliyor. Tarihte de biliyor günümüzde de biliyor. Onun için, nüanslar bizim güzelliklerimiz, bizim özelliklerimizdir; bir milleti millet yapan ortak değer ve ülküleridir. Ortak değer ve ülkülerle bir araya gelmiş şuurlu topluluk millettir. Onun için, 1660’lı yıllarda, Anadolu’ya, doğudaki insanımızı, güneydoğudaki insanımızı Hıristiyanlaştırmak için gelen insanlar oradan, en canlı örnek olarak, tokat yemişler “biz Müslümanız” demişler ve tavır koymuşlardır. Oradan neticeye varamayanlar, yine köken olarak aynı kültürü paylaşan; fakat, dinleri farklı olan Hıristiyan Gregorian Ermenilere yönelmişler, terör örgütleri oluşturmuşlar 1701’de Sıvas’ta Mekhitar ile başlayan hareketi, bizzat, yine bu ülkenin insanı Ermeniler “birliğimize, dirliğimize yöneliyorlar” diye ihbar etmiş, devlet takibata almış, kaçıp Fransa elçiliğine sığınmış, Fransa desteklemiştir. Onun için, terörün kökü dün de dışarıdaydı bugünde dışarıdadır. Onun için, bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için hizmet yapanlara yönelik hareket nereden gelirse gelsin karşısındayız, karşısında olacağız.
Terörün hiçin zaman mazur görülecek tarafı yoktur. Onun için, kahraman emniyet mensuplarımıza sabır diliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hukuk devletidir. Türk Devleti, hukuk kuralları içerisinde terörün de üstesinden gelecektir; bu milleti, dışarıda da köşeye sıkıştırmak
isteyenlerin oyunlarını da bozacak güçtedir. İnanıyoruz ve güveniyoruz; diyoruz ki, Türk Milleti, ebet müddet var olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ABDURRAHMAN KÜÇÜK (Devamla) – 21 inci Yüzyıl, bu milletin olacaktır, bu milletin olması için bir tek şart vardır, o da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güçlü olması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lider olması ve bunun için de, iktidarıyla muhalefetiyle, Türkiye’nin önünü açacak, Türkiye’yi lider ülke yapacak olan projelerin arkasında dik dursunlar; terör örgütü karşısında -içeriden ve dışarıdan, nereden gelirse gelsin- dik durduğumuz takdirde, günübirlik politikalardan kaçınıp, ilkeli, dürüst davrandığımız takdirde, inanıyorum ki, başarılı olacağız.
27 Ocak 2001 Cumartesi günü, İngiltere Parlamentosunun gündeminde olan Yahudi soykırım kurbanlarını anma günü kutlanacak. Bu günle ilgilendirerek bir iki cümle söylemek istiyorum. Bugün, Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletini soykırımla itham eden ülkelere sesleniyorum; açsınlar tarihi, okusunlar; görecekler ki, 1492 yılında İspanya’da “ya üç ay içerisinde Hıristiyan olursunuz yahut da sizi yok ederiz” diyenlere karşı, bütün Hıristiyan dünya, kapılarını kapattığı zaman, Sultan Beyazıt “dünyanın neresinde zulme uğrayan insan varsa, benim ülkemin kapıları onlara açıktır” deyip dünyanın soykırım uygulamaya çalıştığı bir dönemde, tek sahip çıkan Türk Milletidir. Anadolu’ya geldiğinde, yine, “ayrı mezhepten” diye zulme tabi tutulan gregoryen Hıristiyan Ermenileri, dinlerinde, inançlarında serbest bırakan, onları yok olmaktan koruyan da yine Türk Milleti olmuştur.
Türk Milletinin tarihinde “soykırım” kavramı yoktur. Bu kavram, tamamen Batıdan gelmedir. Batı, bize empoze etmek istediği kavramları bir defa daha yeniden değerlendirsin, Fransızca yazılan tarihlere baksın.
Bu konuda en son çalışmayı yapan -on yıl- Ermeni meselesinin kökeninden bugüne kadar getirmiş bir ilim adamı olarak söylüyorum: Kendi arşiv vesikalarına baksınlar; gezsinler, Fransızca yazılan tarihlere baksınlar, Osmanlı arşivlerine baksınlar; itirafları görecekler.
500 uncu Yıl Vakfı Başkanvekili Naim Güleryüz’ün, 1453 İstanbul’un Fethinin yıldönümü dolayısıyla 1992 yılında söylediği gibi, yine, Ermeni rahip başyazar diyor ki: “Ermenilerin gerçek tarihi Türklerle başlamıştır.” O halde, bütün dünyaya ilan ediyorum: Türk Milletinin alnı açık, yüzü aktır; tarihinde utanılacak hiçbir şey yoktur diyor, terör örgütlerinin de, bu metotla bir neticeye varamayacaklarını hatırlatmak istiyorum ve ekliyorum ki: Bu milletin, bırakın, asrı yakalamasının önünü tıkamayın; gelin, hep beraber, Türk Devletini güçlü, Türk Milletinin birliğini, bütünlüğünü, dirliğini diri tutalım, bir olalım, ir olalım, dür olalım diyorum; ölülerimize rahmet, bütün Türk Milletine, emniyet mensuplarımıza başsağlığı diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP, ANAP ve FP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Üçüncü söz, sözde Ermeni Soykırımı Tasarısının kabulü hakkında söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’e aittir.
Buyurun Sayın Çiçek.(FP sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)- Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; ben de, şehit Diyarbakır Emniyet Müdürümüz Gaffar Okkan Beye ve değerli polis kardeşlerimize Yüce Rabbimizden rahmet dileyerek sözlerime başlıyorum.
Sözde Ermeni Soykırım Tasarısının Fransız Parlamentosunda kabul edilmesi milletimizi derinden yaralamıştır. Bu sebeple, ülkemizin dört bucağında protestolar başlamıştır. Milletvekili arkadaşlarımız, Parlamentomuzda günlerdir Sayın Meclis Başkanımızın öncülüğünde, milletimizin bütün kesimlerinin nefret duygularına tercüman olmaktadır. Parlamenter arkadaşlarımızın her biri bu çirkin kararı ve milletimizin şanlı tarihine dil uzatma densizliğini kınamakta, protesto etmektedir. Bu olay, milletimizi derinden yaralamıştır; acımız büyüktür. Son birkaç yıldan beri milletlerarası konumumuzda ve millî meselelerimizin çözümünde her geçen gün kan kaybediyoruz, geriliyoruz.
Sanki, Haçlı ordularını toplamak için Papaz Pier Lermit tekrar mezarından kalkmış, asırlar önce yaptığı gibi eşeğine binmiş, Hıristiyan Avrupa ülkelerini tek tek dolaşıyor. Milletimiz ve devletimiz için asırlarca önce aldıkları kararı tek tek uygulamaya koyuyorlar.Bu uygulamalardan hayal edemediğimiz akıl almaz sonuçları da alıyorlar. Avrupa, kendi bünyesinde var olan problemlerini çözüp tek ülke, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek ordu, tek para birlikteliğini oluştururken bizi bölüp parçalamanın planlarını yapıyor, uygulamaya koyuyor. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, solcu-sağcı, laik-irticacı ayırımı yapıp, kamplara bölüyor; sonra, silahlı içsavaşa sokmayı planlıyor; taraflara silah veriyor, destek oluyor, bölücü militanları, markası ne olursa olsun, bütün terörist grupları eğitiyor, yetiştiriyor ve ülkemize gönderiyor.
Asırlarca önce, şark meselesi adı altında planlar yaptılar; “evvela, Avrupa’da tek bir Türk bırakmamak, Türkleri Avrupa topraklarından kovmak gerekir” dediler. İçimizdeki beyinsizlerin ve işbirlikçilerin de destekleriyle, koca imparatorluk, bu planlar sonucu yıkıldı. Her biri Türkiye büyüklüğünde, üzerinde yirmi küsur devlet bulunan topraklarımızı kaybettik; Osmanlı topraklarındaki evladı fatihanı, haçlı sürülerinin insaf ve merhametine terk ettik.
Camiler yıkıldı, köprüler, medreseler harap oldu, mezar taşlarında ay yıldız var diye mezar taşları tahrip edildi. Bosna hâlâ kan ağlıyor, Kosova perişan, Üsküp mahzun, Sofya boynu bükük, Batı Trakya’daki kardeşlerimiz esaret altında… Irak, Suriye, Arap dünyası, Kuzey Afrika ülkelerinin halkları, adil Osmanlı yönetiminin hasretini çekiyor.
Can verdik, kan döktük, şerefimizle ve şanımızla Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi kurduk. Hem cumhuriyetimiz kurulurken hem de kurulduğu günden bu ana kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığına tahammül edemediler. Bizi, Anadolu’da işgalci gördüler; “bu toprakları, Ermeni ve Rumların ellerinden aldınız, sahiplerine geri iade ediniz; siz de, geldiğiniz yere geri gidiniz” diyorlar. Avrupa’nın makro planında, Türkleri Orta Asya’ya gönderme planları vardır. Onlara göre, Türkler, hâlâ, insanlığın insan olmayan numuneleridir; Türkler, hâlâ barbardır.
Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; Fransız Parlamentosu, İtalyan, İngiliz, Alman Parlamentoları, hulâsa, Avrupa parlamentolarının herbirinin, önümüzdeki günlerde veya aylarda, Fransızların, Amerikalıların aldığı bu kararı tekrarlayacakları anlaşılıyor. Bu, bizi şaşırtmamalıdır; çünkü, bunlar, bizim karşımızda, dün tek milletti, bugün de tek millet olmaya devam edeceklerdir. Bu olaylar, şark meselesinin bölüm bölüm uygulanmasıdır; Türkleri, geri geldiği yere göndermektir.
Umarım ki, bu olaylar, bizim gözlerimizi açar, aklımızı başımıza getirir, gerçekleri bütün çıplaklığıyla görmemize fırsat verir, bize ders olur, hesapsız kitapsız bütün değerlerimizi terk ederek Batı’ya teslimiyetin faturasının ne olduğunu bize öğretir. Dostun kim olduğunu, müttefikin kim olması gerektiğini anlamış oluruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, başı dik, köleleşmemiş, beynini Avrupa kültürüne ipotek vermemiş, Avrupalı karşısında iradesi felce uğramamış, ne istediğini bilen, millî menfaatları ve gururu söz konusu olduğunda zerrece taviz vermeyen Müslüman Türkün büyük devletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin, içeride ve dışarıda çözemeyeceği hiçbir problem, halledemeyeceği hiçbir mesele yoktur.
Hatırlar mısınız, bizim tarih kitaplarımızdan çıkardığımız bir okuma parçası vardı. Büyük ceddimiz Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransız Kralı Fransecko’ya yazdığı bir mektup vardı. Avrupalı kardeşlerimiz, Fransız dostlarımız gücenir diye tarih kitaplarından çıkardığımız okuma parçası. Ben, onu size hatırlatmak istiyorum: Fransa’da isyan çıkmış, ihtilal olmuş, Alman İmparatorluğuna esir düşmüş Fransız Kralı. Kral Francesko, günün süpür gücü olan Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a mektup göndermiş; aman dilemiş, tacımı, tahtımı bana iade et, beni hapisten kurtar demiş. İşte, bu talebe Kanuni Sultan Süleyman cevap vermiş:
“Ben ki, Sultanı Selahaddin, burhanül havakin, tacı bahşı husravayı ruyi zemin, zillullahı fil arzeyn, Akdeniz’in ve Rumeli’nin vilayeti zülkadriyenin, Diyarbekir’in, Azerbaycan’ın, Acemin ve Halep’in, Mısır’ın, Mekke’nin ve Medine’nin, Kudüs’ün ve külliyen diyarı Arabın ve Yemen’in ve daha nice memleketler ki, ecdadımın fethederek bize miras bıraktığı yerlerdir. Bütün bunların Sultanı ve Padişahı Osman, Orhan, Murat, Yıldırım Beyazıt, Sultan Beyazıt Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Kanuni Sultan Süleyman Hanım.
Sen ki, Fransa Vilayetinin Kralı Francesko’sun. Benden yardım istemişsin. Sana yardım edip, tahtını sana iade edeceğim.”
Mektubun hülasası bu.
Saygıdeğer milletvekilleri, Fransız Milletinin ruhunun ve beyninin derinliklerine işleyen bu mektubu biz unuttuk; ama, onlar unutmadılar. Onlar gücenmesin, hatırlayıp üzülmesinler diye kitaplarımızdan da çıkardık. Ama, onlar, bizim en problemli anımızda vurarak intikam alıyorlar. Biz, Fransızlara karşı kahramanca dövüşen Gazianepliyi, Şahin Beyi, Maraşlıyı, Sütçü İmamı anarken, bu şehirlerin kurtuluş yıldönümlerinde Gaziantep’in, Maraş’ın, düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü dedik.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, Hatay’ı unuttun…
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Evet, Hatay’ın kurtuluşunda, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunda, düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü dedik, Fransız işgalinden kurtuluşunun yıldönümü diyemedik dostlarımızı gücendirmeyelim diye. Fransız dostlarımızla aramız bozulmasın, o günler geldi geçti dedik, o günler geldi de, hiç geçmedi. Fransızlar emellerinden bir milim geri durmadılar. O gün de Ermenilere devlet kurduracaklardı, bugün de onu planlıyorlar. Sütçü İmam mezarında kahroldu; Şahin Bey aziz şehit ruhu muazzeb oldu.
Bu bölgelerde din adamları Fransız bayrakları kalenin burçlarından indirilmeden cuma namazı kıldırmadılar. O dönem, milletimiz, düşmanını iyi bildi. Aksakallı dedelerin, beli bükülmüş ninelerin, anaların, bacıların, kundaktaki çocukların, ana rahmindeki süngülenen yavruların acılarını o bölgelerde hiç kimse unutmadı; ama, bize unutturdular. Onlar iman ve cesaretle savaştılar, zafer kazandılar.
Yüce Allah Kur’anı Kerim’de “eğer, inanıyorsanız mutlaka galipsiniz” dedi. Peygamberimiz “iman ettiğiniz, inandığınız değerleri hayat haline getirmediğiniz sürece cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmediğiniz sürece de iman etmiş olmazsınız” dedi. İman ettik, birbirimizi gerçekten sevdik, birbirlerinin uğrunda Allah rızası için can verdi dedelerimiz. Allah onlara yardım etti, zaferi kazandılar, bizlere bu cennet vatanı emanet ettiler; biz, onu bile koruyamıyoruz. Bize bir şeyler oldu, kendimize ve milletimizin büyüklüğüne olan inancımızı kaybettik, bizi biz yapan değerlerimizi terk ettik; Yahya Kemal’in ifadesiyle bir kör kazma, Batı karşısındaki gücümüzü, inancımızı yıktı, aşağılık duygusuna kapıldık; Batılılaşma adına her şeyimizden feragat ettik, dejenere olduk, ne Batılı olabildik ne de asil değerlerimiz kaldı. Batı entegrasyonuna girmek için her şeyimizi verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, lütfen…
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Batı entegrasyonuna girmek için her şeyimizi verdik, hiçbir şey almadan verdik, ne dedilerse yaptık, kayıtsız şartsız teslim olduk. Avrupa Birliğine girmeye karar verdiğimizden bu yana yıllar geçti, kapılarında bekletiyorlar. Geçen sene kapı azıcık aralandı, ayağımızı içeri atacağız galiba diye bayram ettik; ama, nafile. Daha dün “Avrupalı olmaya hazır değilsiniz, siz Avrupalı olamazsınız, bekleyin” dediler, kapıyı yüzümüze kapattılar. İşledikleri vahşeti unuttular, insan hakları havarisi kesildiler. Bize hesap soruyorlar, mahkûm ediyorlar. Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da milyonlarca insanın eti kemiği üzerinde saltanat sürdüler, hâlâ sürüyorlar.
Çanakkale’de 400 000 insanın katili Avrupalıdır. Fransızlar ise, Cezayir’de milyonlarca insanı yok etti. Cezayir’de bugün içsavaş var, hâlâ kan gövdeyi götürüyor; müsebbibi Fransızlar.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında işledikleri vahşetin sınırlarını tayin etmek mümkün değildir.
Bugün, ülkemizde, içimizdeki hainleri ve yandaşlarını organize ediyorlar, silah veriyorlar, içsavaş çıkarmak istiyorlar. Daha dün Diyarbakır’da şehit edilen Emniyet Müdürümüzün ve 6 şehit yavrumuzun kanlarında onların hain elleri ve planları var. Hâlâ insan hakları havarisi kesiliyorlar.
18-20 yıldır 30 000 insanımız şehit oldu. İdeolojik özelliği ne olursa olsun, ülkemizdeki eşkiyanın, terör örgütlerinin, çetelerin destekçisi oldular. Yurtiçindeki ve yurtdışındaki binlerce Doğulu kardeşimize “Türkiye Cumhuriyetini yıkın, bu topraklardan kovun, size Kürt devleti kurduralım” dediler. Şimdi gerçek yüzleri ortaya çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – “Bu topraklarda Kürtler de Türkler de kovulacak, sadece Ermeni Devleti kurulacak” dediler.
BAŞKAN – 13 dakika oldu beyefendi. Açayım, peki, buyurun. Genel Kurul istiyor efendim.
Buyurun Sayın Çiçek.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Lütfettiniz, sağ olun.
BAŞKAN – Estağfurullah.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Fransızlar, Kanunî’nin mektubunun acısını içlerinde hissediyorlar. Onlar, Türk ordusunu, Avrupa Birliğinin güvenlik biriminde bunun için hiç görmek istemiyorlar. Nineleri, anneleri, onları “Türkler geliyor” diye korkutarak uyuttular. O korku içlerine işledi. O korkuyu hâlâ üzerlerinden atamıyorlar. Her olayda düşmanlıkları depreşiyor. Bizim bir atasözümüz var: “Katranı kaynatsan olur mu şeker.” Evet, katran şeker olmaz. Herkes asaletinde, özünde, genlerinde varolanı ortaya koyar. Onların genlerinde vahşet var, cinayet var.
Ta 1912’de, vahşi Avrupalının dehşet sergilediği o günlerde, millî şairimiz, İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy ne güzel söylemiş:
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere
Tükürün ehli salibin o hayasız yüzüne
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne
Medeniyet denilen maskara mahluku görün
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün.
Yüce Rabbimiz, milletimizi ve devletimizi, kıyamete kadar, ebediyen payidar eylesin. Bize, birlik, dirlik, basiret ve gayret nasip eylesin.
Sayın Başkanım, sizleri ve saygıdeğer milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.
……………
Yorumlar kapatıldı.