İlter Türkmen: Fransa’da 21’inci asrın ilk kanunu – Hürriyet
Fransız Millet Meclisi’nden geçen belge hukuki bakımdan değil, fakat
siyasi bakımdan kaygı verici. Tasarının başını çekenlerden Deveciyan
şimdi çabalarının ABD Temsilciler Meclisi üzerinde yoğunlaşacağını,
oradan da bir karar geçirilirse Türkiye’nin artık ‘‘soykırımı’’
kabul etmekten başka çare bulamayacağını söylüyor. Vardığı sonuç yanlışsa
da ABD Temsilciler Meclisi’nde yeni bir atılım beklenmelidir. Türkiye
Fransa’ya karşı tepkilerinin boyutunu düşünürken bu olasılığı da göz
önünde bulundurmalı ve tutarlı ve dengeli bir davranış içine girmelidir.
Şimdiye kadar Avrupa Parlamentoları’nın kararlarına TBMM’den kurumsal bir
tepki gelmedi. Oysa TBMM’nin devreye girerek çeşitli parlamentolardan geçen
kararları geçersiz saydığını ilan eden bir karar oylaması düşünülebilir.
Tartışmaları parlamentolar eksenine çekmek birçok açıdan yararlı olur. Hükümet
düzeyinde alınacak mukabil eylemlere gelince, bunların yelpazesi oldukça
geniş. Bu yazıyı yazarken MGK’nın ne gibi sonuçlara varacağını
kestiremiyorum. Ancak neticede Türkiye’nin çıkarlarına zarar verecek
opsiyonlar üzerinde durulmayacağını umuyorum. Türkiye’nin içeride ve dışarıda
zor bir devreden geçtiği ve Ermenilerin asıl emelinin Türkiye ile ABD ve AB
arasında gerginlik yaratarak onu inzivaya itmek olduğu unutulmamalıdır.
Onların oyununa gelmeyelim. Yıkıcı, menfi, bağnaz ve şamataca milliyetçiliğin
faydadan çok zarar verdiğini hatırlayalım ve bu eğilimdekilerin kamuoyunu
etkilemek ve Türkiye’nin uzun vadeli politikasından saptırmak için giriştikleri
kampanyaya kapılmayalım.
Yalçın Doğan: Marsilya’da ağaç dikmek yerine… – Milliyet
Fransızcanın öğretimden kaldırılması!.. Yarın, İngiltere
benzer bir karar alırsa, o zaman İngilizceyi de öğretimden kaldıralım!..
Bu saçma sapan tepkiler yerine, bilimsel incelemeler daha doğru değil mi?..
Örneğin, Doç. Dr. Nurşen Mazıcı’ya göre:
“Şimdi İngilizler de benzer karar hazırlığında. Ama,
İngiliz Meclis’nin Temmuz 2000’de bir kararı var. Orada, Ermeni soykırımı
yok, deniyor. Belgesi elimde”. Ne yazık ki, Türkiye bu alanda yıllardır
hiçbir şey yapmıyor. Çünkü, güncel ve abartılı tepkiler, iç politika açısından,
daha cazip!..
Mehmet Ali Kislali: Gazeteci Olsaydım – Radikal
Günün öncelikli konusu ‘sözde Ermeni soykırımı’ üzerinde durur, en çok
da ‘Neden bugüne kadar Türk hükümetleri hareketsiz kaldılar?’ sorusuna yanıt
arardım. Bundan sonra atılacak en uygun adımın ne olabileceği hususunda,
bilgi, görüş ve sağduyularına güvendiğim kişilere başvururdum. Fransa’nın
bu beklenmeyen tutumu ardında acaba Cumhurbaşkanları Chirac’ın iptal edilen
gezisinin bulunup bulunmadığını araştırırdım. O iptal kararından önce
Fransa’nın Türkiye’den önemli bir ihale bekleyip alamadığı için hayal kırıklığına
uğrayıp uğramadığını soruştururdum.
Cengiz Alpman: PSG maçına da boykot! – Radikal
Anti-Fransızlık bence çok sığ gidiyor… Adamların elmasını-armudunu
boykot etmekle, üniversitelerde Fransızca tedrisatı kaldırmakla, Ecevit’i
Renault Safrane’dan indirmekle, daha olmadı ama kablolu yayındaki Fransız TV
5’in hatttını kesmekle-hani İtalyanlar’ın RAI’lerine yaptığımız gibi-bu
protestolar amacına ulaşamaz. Daha şedid yaptırımlar gerek: Örneğin,
Galatasaray da 13 Mart’ta Paris’te Şampiyonlar Ligi’nde oynayacağı PSG maçına
gitmeyerek Fransızlar’a haddini bildirmeli….
Sıkıldığım için bu zırva listeyi burada kesiyorum. Bugüne kadar
gelmediyse bile, Galatarasaray’ın PSG maçıyla ilgili ‘Boykot’ çığlıklarının
ortaya çıkacağına eminim. Ayrıca, birbirleriyle en kanlı bıçaklı olduğu
dönemlerde, Amerika-Çin krizinde iki ulus arasındaki ilk adımların
ping-pong maçlarıyla atıldığını da tarihten silme pahasına… Bu tür
amaçsız boykotların ‘pozisyon zenginliği’ doğurmakta hiçbir işe yaramadığını
gördük. İngiltere ile Kıta Avrupası’nda deli dana yüzünden yıllardır hır
var. Kıta, Ada’dan dana eti almıyor o kadar. Başta Fransızlar olmak üzere
hiçbir Avrupa üniversitesi İngilizce’yi yasaklamıyor, viski içenler vatan
haini ilan edilmiyor.
Bence Fransa’ya, onun bize yaptığı gibi misillemede bulunmak gerek. Fransız
meclisinden çıkan bu yasada İzmir kökenli levantenlerden, eski başbakan
Edouard Balladour’un da bulunması talihsiz bir nankörlük. Ayrıca yine her
‘okazyonda’-bu sözcüğü son kez kullanıyorum (ve de ilk kez!)-tarihsel
Franko-Türko dostluğunu dile getiren eski cumhurbaşkanı Valery Giscard
d’Estaing, eski başbakanlardan Raymond Barre ve Alain Juppe’nin de tasarıya
‘Evet’ dedikleri ciddi biçimde göz önüne alınmalı.
Doğan Heper: Bu boykotun zararı kime – Milliyet
Bunları, Fransa’ya karşı bugünlerdeki boykot girişimleri
arasında Fransızca eğitimin ve bilimsel ilişkilerin de yer alması hatırlattı.
Bugün artık yabancı dille eğitimin emperyalizmin istila vasıtası olduğu
anlayışı terk edildi, o dönem geçti. Globalleşen dünyada dilin
emperyalizme hizmeti pek de kalmadı. Kimsenin kimseye yabancı dil nedeniyle
emperyalist diyecek hali artık yok. Tüm dünya bir yabancı dille, İngilizce
ile anlaşıyor. Hatta AB gibi dünyanın bir bölgesinde tek devlete doğru da
gidiş var. Öyleyse yabancı dilde eğitimi boykot etmek, Fransızlarla
bilimsel ilişkileri kesmek, boykot edilen ülkeye değil kendimize ceza verme
anlamı taşır. Fransız mallarını boykot, ihaleleri durdurmak bir protesto
vasıtası olarak kullanılabilir. Hatta Fransa’ya karşı daha etkili yaptırımlar
da uygulanmalı. Paris’in canı acıtılmalıdır. Ama bu yapılırken kendi
bindiğimiz dalı kesmek, yani Fransızca eğitimi kesmek, bilimsel ilişkilere
son vermek herhalde akla yakın olmayacaktır.
Sami Kohen: İngiltere ne yapacak? – Milliyet
Kuşkusuz Fransa’nın kararı ile İngiltere’deki olay arasında
önemli fark var: Fransa bir yasa ile Ermeni soykırımı tanıdığını ilan
etti. İngiltere ise 1915’te olup bitenlere bir “Ermeni soykırımı”
olarak tanımıyor. Nitekim Ankara’da İngiliz İnşaat ve Çevre Bakanı bu yönde
bir açıklama yaparken, Londra’da da Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde
bulunan Büyükeçlimiz Korkmaz Haktanır’a da bu konuda güvence verildi.
İngiltere’nin (Fransa’dan farklı olarak) bu resmi pozisyonunu
koruması kuşkusuz sevindirici. Ama İngiliz makamlarının cumartesi günkü
anka töreni programında Ermenilere yer verilmediğini söylemesine rağmen,
Ermenilerin de kendi iddiaları doğrultusunda katliamı her zaman
anabileceklerine dair ifadeleri, bir yerde, onlara açık kapı bırakıyor.
Unutulmamalı ki Ermenilerin bu etkinliklten – ve benzer olaylardan –
yararlanmak için “sessiz ve derinden” gitmekte oldukça ustalar. İngiltere’de
Ermeni nüfusu 10 bin civarında. Ama ABD’deki Ermeni lobisinin aktif desteği
ile “Holocaust”u anma olayına nüfuz etmek için büyük çaba harcıyorlar.
Cumartesi günkü etkinliğin Ermeniler tarafından istismar
edilmemesini sağlamak, dün bu konuda güvence veren İngiliz hükümetine düşüyor.
Gülay Göktürk: Lumpen Milliyetçilik – Sabah
Nasıl oluyor da böyle birdenbire, öğretim üyesinden esnafına kadar koca
bir toplum, takımı yenilmiş maç kalabalığına dönüveriyoruz? Ölçü,
saygı, terbiye yarar ilkesi soğukkanlılık gibi şeylerin hepsini bir tarafa
bırakıp lumpenleşiveriyoruz?
Hatırlarsanız aynı şeyi, İtalya’ya da yaptık. Günlerce bayraklarının
üstünde tepinip, mallarını yaktık, koskoca bir milleti aşağılayıcı
sloganlar attık. Bu gidişle yakında İngiltere de bozuk ağzımızdan
nasibini alacak. Çünkü haberlere bakılırsa, Fransa’dan sonra İngiltere Hükümeti
de önümüzdeki Cumartesi günü yapılacak Soykırım Anma Günü’ne, Ermeni
Soykırımı iddialarını dahil etmeye karar vermiş.
Ne olacak bu durumda? İngilizce dersi olan eğitim kurumlarımızda yani
neredeyse okullarımızın tamamında- İngilizceyi mi kaldıracağız? Dünya
dilini konuşmayı, öğretmeyi mi reddedeceğiz? Öfkeden gözü kararmış bir
şekilde İngiliz keteni ceketlerimizi parçalayıp Marks and Spencer malı iç
çamaşırlarımızı fora edip üzerinde mi tepineceğiz?
Besbelli ki, dünyanın birçok ülkesi ile bir konuda anlaşmazlığımız
var. Ya, o ülkelerdeki Ermeni lobisinin etkisiyle, ya da başka takıntıları
sonucu, bu ülkelerin hükümetleri 1915 yılında yaşanan acı olayları
“soykırım”olarak niteliyor, Yahudi soykırımı ile eş tutmaya çalışıyorlar.
Biz de bu durumdan fazlasıyla inciniyoruz. Haksızlığa uğradığımızı
düşünüyor, isyan ediyoruz. Sorunlarını kavga dövüşle değil, haklı
zeminde kalarak ve ikna yöntemiyle çözmeye alışık bir toplumun bu durumda
yapacağı şey, bir yandan seviyeli ve ölçülü bir tepki verirken bir yandan
da gerçeğin ortaya çıkması için bütün imkanları seferber etmek, örneğin,
bütün dünyanın itibar ettiği tarihçilerden oluşan bir kurulun derhal oluşması
için kolları sıvamaktır.
Ama biz öyle kaba saba, o kadar ilkel ve o kadar itici bir tepki veriyoruz
ki, hani neredeyse Avrupalıların “bunlardan herşey beklenir, Ermenileri
de kesmişlerdir” diye düşünmelerine çanak tutuyoruz.
Avrupa’yla uyum amacıyla yasalarımızı, devlet yapımızı, üretim tarzımızı
Batı’nın standartlarına getirmeye çalışırken, unutmayalım ki, bütün
bunlardan daha önemlisi yaşam üslubudur. Halkın sorunlarını çözme biçimidir;
sevgisini, nefretini yaşama biçimidir. Nasıl yas tuttuğu, nasıl bayram yaptığı,
nasıl eğlendiği, nasıl tartıştığıdır bir halkın yaşam karşısındaki
duruşunu asıl ortaya koyan…
Yorumlar kapatıldı.