İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mesrob Badriark`in Zaman Gazetesinde çikan röportaji

Ermeni düsmanligi rant getiriyor

Toplumda Ermeni düsmanligindan rant saglayanlar var ki, her türlü dengeyi yitirip inanç ve akademik degerleri harcar, her tasin altinda azinliklari görürler. Rab, iyilik tohumlarinin ürün vermesini ister. Çocuklarimiz dostluk ve kardeslik içinde büyümeli, onlar nefret tohumlariyla zehirlenmemeli… Bu mukaddes günlerin hayirlara vesile olmasini diliyorum. Yüce Allah’in tüm inananlari ziyadesiyle bereketlemesi, dualarimizi kabul etmesi, tüm insanligi takva yolunda aydinlatmasi, melekûtunun ümidiyle yasayanlari ruhani gayrette ve inayetlerinde artirmasi için dua ediyorum. Hepimizin Yaradan’i olan Tek Allah’a imandan, topluca dua etmekten daha güçlü bir diyalog var midir?

Bütünü tasiyan parçalar

Türkiye toplumu, ‘toplum’ kimligini kazanan her yapi gibi bir bütün. Bu bütüncül yapi, küçük–büyük parçalardan insa edilmis bir desen. Türkiye’de bütünü meydana getiren parçalarin birliktelik motivasyonunu saglayan iki temel unsur hemen zikredilebilir; tarih ve yasam diyalogu. Toplum varliginin sürekliligi için; ortak sezgi gücüyle, bütün parçalarini, bütün renklerini, çizgilerini ‘öyle’, ‘oldugu gibi’ kabul ederek, ‘dönüstürme’, ‘asimile etme’, ‘tek tiplestirme’ eylemine düsmeden önemsemek ve bu önemsemeyi de her rengine, her desenine, her çizgisine, her parçasina hissettirmek zorundadir. Tek renk, tek çizgi.. toplumu hayattan, iddiali durustan, dinamizmden düsürür. Kimi zaman da daha felsefî bakarak, farkliliklari ontolojik bir gereklilik olarak görmek gerekir. Türkiye, kendi enerjisini üretecek kadar farkliliga sahiptir. Bu farkliliklar, birliktelikten, bütün içinde ‘anlamli durmaktan’, bütüne aidiyetle birlikte kendi basina da bir deger ifade edebilmekten yana bir sikinti yasamazlarsa, büyük toplum her zaman kazanir. Kendi basina da anlamli duran her parça büyük topluma katki yapabilecek bir donanimi da üretir. Yeter ki, büyük toplum, parçalarin iradî birlikteliklerine halel getirecek hatalar yapmasin. Toplum, insa edilmis, insa edilmekte olan ve sürekli insa edilecek bir yapidir. Küçük–büyük parçalarin insa eylemine katilmalari kendilerini o toplumun vazgeçilmez birer unsuru olarak görmeleriyle ilintilidir. Türkiye, simdilerde bu insa eylemini hiz vererek yeniden ele aliyor AB üyeligi süreciyle birlikte. Peki ama bütünü olusturan parçalarini da kendine dinamizm kazandiracak bir ölçekte mi ele aliyor? Bütününü tasiyanin parçalar oldugunu unutmayalim.

Türkiye Ermenileri Patrigi Mesrob II, yakindan tanidigim ruhanî bir lider. Bu ruhanîlik içinde onun bir de entelektüel kimligi var. Akli ile gönlü yaris halinde. Türkiyeli olmayi, büyük toplumun bir parçasi olmayi önemsiyor ve bunu her firsatta dile getiriyor. Sikintilari var bu parçanin da. Ama bu birliktelik bir yasam diyaloguna dönüsmüs, vazgeçilmez. Türkiye Ermenilerinin basinda bu seviyede, gönlü ve fikri derin bir insanin bulunmasini küresellesen dünyada Türkiye için önemli bir faktör olarak görüyorum. Umarim bizi yönetenler de öyle görürler.

Mesrob II, ruhanî kimliginin ötesinde pek söz etmiyor. Hatirimi referans yapip biraz zorladim kendisini. Daha çok siyasî içerikli sorular sordum. Çünkü bütünü ilgilendiren konularin parçayi da ilgilendirdigini düsündüm. Onun için cevap bekledim sorularima….

Mehmet Gündem

MG: Türkiye’nin AB sürecini nasil degerlendiriyorsunuz?

Mesrob II: “En geç dört yilda gireriz, bu is tamam” derken, simdi birdenbire sorgulama havasina girilmis gibi. Ülkenin AB’ye girmesini çogunluk istiyorsa da entegrasyonu istemeyenler daha bir belirginlesmeye basladi. Sanirim Kopenhag ve Maastricht kriterleriyle Katilim Ortakligi Belgesi’ne uyum süreci belirleyecektir.

MG: AB üyeligi, Türkiye için ne anlam tasiyor?

Mesrob II: Dünya küresellesme sürecine girdi. AB üyeligi de bu süreç içinde Türkiye’nin Atatürk inkilaplarina uyan bir blokla bütünlesmesi açisindan anlam kazaniyor. Gerçekten de Türkiye’nin, dünyanin en gelismis dört ülkesinin de yer aldigi AB’ye girmesi her açidan bir sinif atlamasi olacak ve etkinligini büyük ölçüde artiracaktir. Türkiye, Tanzimat’tan bu yana zaten yüzünü Bati’ya dönmüstür. Bir buçuk asirlik evrim Türkiye’yi dogal olarak AB üyeligi kapisina getiriyor. Bu, tarihî bakimdan da anlasilir bir evrim. Gayet belli bir sanci da söz konusu. Bir yandan AB’nin saglayabilecegi çikarlardan hiç mi hiç vazgeçmek istemeyen, ancak öte yandan ülke çogunlugunun da bekledigi bir dizi olumlu degisimi, intibak ugruna olsa bile, istemeyen çevreler var.

MG: Avrupalilik nedir, Avrupa; siyasal, kültürel ve cografî olarak nelere tekabül eder?

Mesrob II: Avrupalilik, Rönesans’tan baslatirsak, söyle özetlenebilir: Hümanizmin gelistigi bir çevrede, feodal anlayistan kurtulup, degerlerin karsilikli anlasmaya dayali sosyal uzlasmalarla belirlendigi bir toplum modeli. Siyasî olarak, Avrupa sanayi devrimini yaparak bilgi çagina girmis, çagdas demokrasilerin toplulugu görünümünde. Cografyaya gelince, gerçekte bu yasli kitayi olusturan Avrupa’nin sinirlarini belirlemek kolay degil. Bir yandan Kibris ve Israil’in, diger yandan Ermenistan ve Azerbaycan’in aday olduklari düsünülürse cografî kesin sinirlar koymanin imkânsizligi görülebilir. Avrupa, ABD’den sonra ekonomik yönden ikinci bir dünya gücü olmaya aday, kültürel olarak ise çagdas kültürün en önemli odaklarindan biri.

MG: AB Türkiye için tek alternatif midir, yoksa alternatifler arasinda önemli bir alternatif midir?

Mesrob II: Hayatta hiçbir sey alternatifsiz degildir. Ama daha dogru olanlar elbette vardir. Bu, deger yargilariniza, çikarlariniza ve amaciniza baglidir. AB’nin Türkiye için tek alternatif olmasini kimse kabul etmiyor. Sorun su; Tanzimat’tan bu yana geçen 150 yil içinde devamli Avrupa’ya yaklasmaya çalisan Türkiye’nin AB’ye nasil sirt çevirebilecegi? Bu dogal süreç tersine çevrilebilir mi? Alternatifleri buna verilecek yanitta aranmalidir.

MG: Azinlik kavramina AB sürekli vurgu yapiyor. Sizin, yani Türkiye Ermenileri için Türkiye’nin AB üyeligi ne anlama geliyor?

Mesrob II: Türkiye Ermenileri için Türkiye’nin AB’ye entegrasyonu, Türkiye’deki demokrasinin gelismesi bakimindan önemli. Demokraside ilerlemis bir Türkiye’de Türkiye Ermenileri anayasal haklara daha yakin olabileceklerine, anayasal vatandas olarak da sorunlarinin büyük kisminin çözüleceginden yana görüs içindeler. Sonra AB’nin bu konuya niçin vurgu yaptigina bakmak lazim. Herhalde Türkiye’de yasayan azinliklar basvurdugu için degil! Sonra azinlik derken neyin kastedildigi de önemli. Lozan grubu mu? Lozan–disilar mi? Devletimiz Lozan’in belirttikleri disinda Türkiye’de azinlik yoktur, diyor. Peki, Diyanet Isleri Baskanligi’nin düzenledigi disindaki bir dine veya mezhebe ait olanlar ne olacak? Onlarin da ayni anayasanin çatisi altinda özgürce yasamalarina, ulusu olusturan diger unsurlarla birliktelik ve dayanisma içerisinde kendilerini özgürce ifade etmelerine olanak saglanmamali mi? Cami ile kilise, kiliseyle havra arasindaki hak bazindaki ayirimlar kalkmamali mi? Bati’nin bugünkü uygulamalarina bir göz attigimizda ne görüyoruz? Zayif durumdaki azinliklarin kendi kültürlerini, dillerini tam anlaminda devam ettirebilmeleri için, özel ilgi gösteriliyor, daha fazla yardim saglaniyor. Ama ben bu girisimleri ülkemizde AB baglaminda degil, Türkiye’nin kendi sosyal, hukukî ve idarî yapisi içinde görmeyi düslüyorum. Ermenilere ve Hiristiyanlara karsi kin ve düsmanlik içermeyen ders kitaplari pekala yazilabilir, degil mi?

MG: Katilim Ortakligi Belgesi’ne Türkiye sert tepki gösterdi ve ‘kabul edilemez’ dedi. AB, Türkiye’yi içine almaya hazir mi, yoksa bunlar bir tür reddetmenin baska ifadeleri mi? Ya da Türkiye AB’ye henüz hazir degil mi?

Mesrob II: Türkiye demokrasisi gelisim sürecindedir. Bazen yerinde sayiyor. Bazen iki adim ileri, bir adim geri misali. Bu süreçte hayli zorluklari var Türkiye’nin. Simdi de AB’ye entegrasyon, zor çözümlü sorunlarin altini kalin kirmizi kalemle çiziyor. Türkiye AB’ye üye olmak istiyor; ama AB’nin standartlarini soyut olarak kabul ettigi halde, somut olarak bu standartlara harfiyen uymak zor geliyor. Türkiye AB üyeligine su anda hazir degilse bile, zorluklarin asilarak halledilebilecegi hem Türkiye hem de AB tarafindan kabul ediliyor.

MG: Siz ruhanî bir kimligin yaninda bir de entelektüel kimlik tasiyorsunuz. Din ve dinî hayatla ilgilendiginiz kadar felsefî düzeyde politik hareketleri de gözlemlediginizi biliyorum. Onun için soruyorum; Avrupa üyesi bir Türkiye yeniden nasil tanimlanabilir?

Mesrob II: Demokrasi ve sosyal yönleri güçlenmis istikrarli bir Türkiye’yi AB’de görmek kimseyi sasirtmaz. Bu açidan sosyal engebeleri olabildigince azaltilmis, asgari yasam standardini en yoksul insanina götürebilmis bir Türkiye… Sosyal dengenin demokraside kök salip, serpilebilmesi de Türkiye’nin gerçekten laik bir ortami hazmetmesine baglidir.

MG: AB yolunda Türkiye’nin sizce yapisal sikintilari nelerdir?

Mesrob II: AB’ye uyum yolunda baslica sikintilarimiz egitimsizlik, gelir dagilimindaki uçurum, hukuki sorunlar, yasalarin güncellestirilmesindeki tikaniklik ve herhalde bu gibi seylerdir… Ayrica irkçilik kokan asiri milliyetçilik yerine gerçek, üretken, temiz, özverili, insan haklarina saygili bir yurtseverlik anlayisina ihtiyacimiz var.

MG: Katilim Ortakligi Belgesi’nde AB “azinliklarin kültürel haklari” konusunda birtakim açilimlar istedi. Türkiye Ermenileri olarak sizin bu baglamda sikintilariniz var mi?

Mesrob II: Olmaz olur mu?

MG: Nelerdir?

Mesrob II: Olmasina var da, bu konunun, tekrar ediyorum, KOB veya AB baglaminda ele alinmasi, vatandas duyarliligi ile yaklastigimizda, bize sikinti veriyor. Yabancilarin bu konularda Türkiye’ye yol göstermelerini garipsiyoruz; Türkiye kendi iç dinamigi ile tüm vatandaslarini kucaklamali ve onlarin sorunlari neyse onlari halletme yoluna gitmeli. Dil ve din kültürün en önemli unsurlaridir. Dünyanin üzerinde nerede yasarsaniz yasayin, dilinizi ve dininizi yasatabilirseniz, kültürel kimliginiz devam eder. ABD’ye baktigimizda, Çinli’sinden Türk’üne, Ermeni’sinden Rus’una, Habes’inden Latinosuna kadar her azinlik grubunun kendi dilini, gelenegini, dinini ve adetlerini ögrenme, yasatma, yeni kusaklara aktarma açisindan her türlü özgürlügü oldugunu görüyoruz. Hatta bu islere verilen bagislar da vergiden muaf. Bazilari basarili, bazilariysa yeni vatanlarinda kültürlerini yine de zor ayakta tutuyorlar. Her halukârda, kimse ABD yetkililerini suçlayamiyor; çünkü firsat esitligini tesis etmisler. Bizde ne yazik ki öyle degil. Dilini, dinini ögretemezsin, kagit üzerinde herkes esit olsa bile, unutma her firsatta hatirlatirim sana benim resmi tercihim bu din ve bu mezheptir, deniliyor ve resmi tercihin resmen kayirildigi düzenlemeler yapilirken, digerlerini dislayici ya da yasamlarini zorlastirici gizli kararnameler ya da mevzuatlar silsilesi yaratiliyor.

MG:Örnegin?

MesrobII:Örnegin, 1936 beyannamesi ve buna bagli olan bir sürü sikinti. Yani, biraz ayip olmuyor mu? Gayrimüslim vatandaslarin dinî, içtimaî ve hayrî hayatini zehir eden bu uygulamayi Türkiye bugün ne kendi vatandaslari ne de uluslararasi camia önünde samimiyetle savunamaz durumdadir. Arzu ettigim zaman malimi mülkümü hastaneme, kiliseme ya da patrikhaneme vasiyet etmeme nasil karisabilirsiniz? Yok, yasak, olmaz, nasil diyebilirsiniz? Bu ne biçim vicdandir? Okulunu, kiliseni açik tutmana lütfen izin veriyorum, ama ögretmen ve rahip yetistirmen için bir okul açmana izin yok, nasil diyebilirsiniz? Kadiköy’de oturuyorum diye, Kumkapi’daki kilisede ibadete katilmama, orada hizmet vermeme, seçip seçilmeme hangi vicdanla engel koyarsiniz? Türkiye’deki Ermenilerin niye bir sivil ve cismani olusumu yok? Yanlis anlamayin, ama laiklik var dedigimiz bir ülkede ben bir ruhani olarak mecbur muyum sizin bu gibi cismani ya da siyasal sorularinizi yanitlamaya? Bir patrigin sivillerden olusan bir danisma kurulu olusturmasina neden izin verilmez? Ermeni cemaati niye bir iki tane çocuk kresi açamaz? Niye fakir çocuklar ya da dövülen kadinlar için siginak yurtlari açamaz? Iste bu gibi sikintilarimiz yok dersek, riyakârlik etmis oluruz. Yani, her yasayan toplum ve canli gibi Türkiye Ermeni cemaatinin devlet yetkilileri tarafindan yillardan beri sümenalti edilen pek çok sorunu var. Ve ne yazik ki, bu sorunlarin çogu azinlik haklari ile ilgili degil. Bu sorunlar azinliklara ve onlarin kurumlarina çogunluga taninan haklarin taninmamasindan kaynaklaniyor.

MG: Türkiye devleti ve Türk toplumu siz Ermenilere azinlik muamelesi yapiyor mu, ne sekilde bu karsiniza çikiyor, varliginizi nasil etkiliyor?

MesrobII: Toplumda her türlü insan oldugu için azinlik muamelesi yapan da var, yapmayan da. Gerçek Müslüman inananlar ya da egitim düzeyi yüksek kisiler genellikle hosgörülü oluyor. Tabii bir de Ermeni düsmanligindan rant saglayanlar var ki, her türlü dengeyi yitirip inanç ve akademik degerleri harcar, her tasin altinda azinliklari görürler. Böyleleri de vardir. On banka hortumcusundan biri Yahudi ise, mansetten o geçilir, mesela. Sonra, suç ve terör örgütleri toplumla bütünlestirilebilir mi? Ya da, bir toplumun tümü terörist ilan edilebilir mi? Asala döneminde medya bunu yapmadi mi? Daha birkaç yil önce OHAL valilerinden biri PKK ile Ermenileri özdeslestirmedi mi? Uzaga gitmeye gerek yok, daha geçen hafta TRT programlarindan biri ayni iddiayla kamuoyunu aldatmiyor muydu? Bu olumsuz yakistirmalar sonucunda patrikhanemize bile tehdit, tahkir ve küfür dolu mesajlar ulasmaktadir. Üzülmeyelim mi?

MG: Soykirimi meselesine bakisiniz nedir?

Mesrob II: O meseleye agustos ayindan beri birkaç defa degindim; bu konunun taraflarca, yani Türkiye ile Ermenistan arasinda birlikte götürülecek bir çalisma sonucunda üstesinden gelinecegine inandigimi, üçüncü ülkelerin bu konuda yaptiklari girisimlerin bugüne kadar bir sonuç vermedigini söyledim. Türkiye Ermenileri olarak bu sorunu bizim çözmemiz beklenmemeli ve biz de taraf olarak gösterilmemeliyiz. Esasen bu görüsüm Sayin Cumhurbaskanimiz tarafindan da dile getirildi. Ancak bu konuda gördügümüz kadariyla hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Bunun artik sorun olmaktan çikarilmasi gerekiyor.

MG: Cemaatinize bu konuda ne tür telkinleriniz oldu?

Mesrob II: Iman, ümit ve sevgi, özellikle sevgi, her türlü acilik kökünü kalplerden temizleyebilir. Rab, iyilik tohumlarinin ürün vermesini ister. Çocuklarimiz dostluk ve kardeslik içinde büyümeli, onlar nefret tohumlariyla zehirlenmemeli…

MG: Konunun tartisma platformunu dogru buluyor musunuz?

Mesrob II: Bu olayin tartisma platformu ancak esit ve özgür sartlarda Türk ve Ermeni tarihçilerinin yarattigi forumlar olabilir. Tek tarafli “forum” netice vermez.

MG: Soykirimi iddialarinin uluslararasi politik arenada bir ‘politik malzeme’ye dönüstürüldügünü, Ermenilerin de bu konuda kullanildigini, provoke edildiklerini düsünüyor musunuz? Ermenilerin hakkini savunmak mi, Fransa’nin görevi? Varsa bir sorun bunun ‘taraf olmayanlarca’ gündeme getirilmesi sizi rahatsiz ediyor mu?

Mesrob II: Konunun uluslararasi siyaset arenasinda çekismeleri ve çikar kavgalarini içerdigi apaçik ortada. Taraf olmayan parlamentolarin konuyu gündeme getirmelerinden dolayi rahatsizlik duydugumuzu birçok kez ifade ettik. Ben sahsen, ilke olarak, bu konuda daha fazla bir sey söylemeyi bir din adami olarak dogru bulmuyorum, çünkü politik analiz görevlerim ve yeteneklerim dahilinde degil. Su kadarini söyleyebilirim ki, küçülen dünyamizda herkes her seyi ögrenebiliyor. Istanbul’da üç Ermenice gazetemiz yayinlaniyor. Ayrica sorunlara zaman zaman deginen ulusal medyamiz var. Internet vasitasiyla bu gazeteleri binlerce insan aninda izleyebiliyor. Gerek azinlik gerek diger ulusal sorunlarimiz böylece diger platformlarda her zaman gündeme getirilebilir.

MG: Ermenistan ile Türkiye arasinda bu süreçte kendinizi nasil ve nereye ait hissediyorsunuz?

Mesrob II: Türkiye’ye, kisisel yasam, aile baglari, geçmisim, toplumsal degerler, hatta güzel sanatlar, terbiye ve damak tadi açisindan. Ne bileyim, Istanbul iste… Istanbulluluk diye bir sey var. Burasi burada dogan herkes gibi benim için de, Anadolu’yu da içine almak sartiyla, ‘Anavatan’ yani. Ermenistan’a da, Ermenicede ‘Atavatan’ deriz. Türkçede böyle bir söz yok tabii. Ermenilerin aydinlaticisi sayilan Aziz Kirkor’un makami olan Eçmiyazin Patrikligi, onun 13 yil iskence çektigi ve bugün manastir olan Horvirap zindani, Ermeni yazisini icat eden Aziz Mesrob’un mezari ve daha birçok tarihî ve dinî ziyaret yeri, ki tüm Ermeniler için çok önemlidir hepsi de, bugünkü Ermenistan topraklarinda bulunuyor. Ermenistan halkiyla dinî bagimiz, soy bagimiz da var. Öyle ki, Ermenistan da anavatanimiz kadar kalbimize yakin. Bu iki ülkenin her alanda barisik olmasi da bizim en büyük temennimiz. Yoksa kendimizi iki sevgiliden birini tercih etme zorunlulugu gibi kahreden bir vaziyet içinde buluveriyoruz. Hem Ermeni hem Türk can dostlari olan bir insan baska nasil hissedebilir ki? Insanlari rengine, dinine, diline, kültürüne göre fislemeye alismis sabit fikirli kati ve duyarsiz robotlar, ki bunlara her ülkede rastlamak mümkün, istiyor diye, ille de insanlar ve yasadiklari ülkeler arasinda ayirim gözetmeye mecbur muyuz? Insana insan olarak yaklasamaz miyiz?

MG: Gayrimüslim oldugu için Ermenilerin yerel ve ulusal bazda kamu hizmetlerinden mahrumiyetleri söz konusu mu?

Mesrob II: Eger Ermeni kökenli vatandaslar belli bir yörede sayica çoksa, siyasi partiler kendi görüslerine yakin bulduklari Ermenileri yerel yönetimin farkli kademelerine aday gösterebiliyor. Belediye baskani vekili, yardimcisi, danismani ya da belediye meclisi üyesi Ermenilere rastlamak mümkün. Bu, son iki–üç seçim döneminde görülen bir sey tabii ki. Ulusal bazda ise, 1962’den bu yana Ermeni kökenli TBMM milletvekili hiç olmadi. Hiçbir azinlik mensubuna, egitim alani disindaki herhangi bir kamu hizmetinde görev verilmemekte. Bu konuda yazili yasaklar olmamakla birlikte, uygulama bu yönde.

MG: Prof. Dr. Baskin Oran, “Ermeni Cemaati, bu ülkede, asimile olmadan entegre olmak için mücadele veriyor.” diyor. Nedir bu mücadele?

Mesrob II: Yillarca Varlik Vergisi, 6–7 Eylül olaylari, 1964 sürgünleri ve nihayet az önce belirttigim Asala ve PKK suçlamalari nedeniyle olusan göçler Türkiye’deki Ermeni nüfusunu büyük ölçüde azaltti. “Vatandas Türkçe konus” ve benzeri kampanyalar Ermenileri asimile olmaya zorladi. Ermeni cemaati bugün Türkiye’deki çogunluk gibi esit kosullarda fakat asimile olmadan, yani kendi dilini, kendi dinini ve kendi kültürünü koruyarak yasamak istiyor.

MG: Patriklik seçimlerinde sahsiniz aleyhine bir hava olusturulmaya çalisilmis, hatta bu devlete mal edilerek “Devlet, Mutafyan’i Türkiye Ermenileri Patrigi olarak tanimiyor, tanimayacak” denilmisti. Patrik vekili oldugunuzda da konu ayni sekilde ele alinmisti. Fakat siz Patrik seçildiniz ve bir problem de olmadi. Bu süreçte neydi asil problem? Karizmatik, entelektüel bir ruhaninin bir grubun çikarlarina dokunmasi miydi yoksa?..

Mesrob II: Bunlar artik geride kaldi. Simdi ileriye bakalim. Neyin ne oldugunu elbet tarih bir gün belgeleriyle yazar. Patrikligim dönemi de bizden sonrakiler tarafindan incelenir.

MG: Devletle iliskileriniz nasil?

Mesrob II: Iliski açisindan bir sorun çok sükür yok. Herkes çok alicenap. Ama sorunlarimiza da çözüm getiren yok.

MG: Siz patrik seçildikten kisa bir süre sonra Dünya Ermenileri Patrigi vefat etti. Bu sirada sizin de o makama seçilecekler arasinda adiniz geçti. Dünya Ermenileri Patrigi olmayi düsündünüz mü?

Mesrob II: Geçen seneydi o. Bir kere patrikler tüm episkoposlar arasindan seçilir. Aday olma gibi bir sey söz konusu degildir. Ben aday olmadim, ancak Kudüs Patrikligi, Avrupa ve Amerika’daki bazi baspiskoposlar beni aday gösterdiyseler de, sonuçta ben kabul etmedim, ve destegimi Hatayli Baspiskopos Nerses Bozabalyan’a verdim. Ancak bir baskasi seçiliverdi. Biz de kabullendik.

MG: Benim çok tuttugum, sizin de sik kullandiginiz bir kavram var; ‘Yasam diyalogu’. Siz nasil dolduruyorsunuz bu kavramin içini?

Mesrob II: Birlikte ayni havayi solumak, ayni bölgede yasamakla dogal olarak basliyor. Komsuluk ötesi bir sey. Önceden hesaplanmadan baslayan dogal bir iletisim söz konusu. Farkliliklar olsa da, ortak paydayi bulma yolunda kararlilik. Anlamanin, anlasilmanin o kadar zor olmadigini kaniksamak. Birlikte üzülmeye, birlikte sevinmeye baslamak. Hatta dogmalar katiligini asarak, kendi özünden bir sey yitirmeksizin, birlikte dua etmek, Tek olan Allah’a hamd etmek. Ramazan’a giriyoruz. Ermenilerin kilise takvimine göre de Mesih’in Kutsal Dogus Bayrami’na hazirligin önerildigi Hisnak dönemi. Bizde de dua, perhiz, oruç ön planda. Bu mukaddes günlerin hayirlara vesile olmasini diliyorum. Yüce Allah’in tüm inananlari ziyadesiyle bereketlenmesi, dualarimizi kabul etmesi, tüm insanligi takva yolunda aydinlatmasi, melekûtunun ümidiyle yasayanlari ruhani gayrette ve inayetlerinde artirmasi için dua ediyorum. Hepimizin yaradani olan tek Allah’a imandan, topluca dua etmekten daha güçlü bir diyalog var midir? Ruhani hayatta bile dinlerin diyaloguna inaniyorum, farkli dinlere mensup iki insanin ruhani anlamda da bir yasam diyaloguna girebilecegine inaniyorum. Ben çocukken Trakya’nin Karadeniz kiyisindaki Midye köyünde, arkadasim Ahmet’in evinde aile üyeleriyle birlikte oruç tuttugumu, iftara katildigimi, sahura kalktigimi hatirliyorum. Bunlar çok özel anilarim.

MG: Geçen yil ikincisi olmustu. Müslüman dostlariniza iftar yemegi vermistiniz. Bu yil üçüncüsü olacak mi? Bu iftarlar bir gelenek halini alacak mi? Biz Müslümanlara iftar sofrasi hazirlamakla, iç dünyanizda bunu nasil anlamlandiriyorsunuz?

Mesrob II: Ben çocuklugumdan beri davet edildigimde iftar sofralarina katilirim. Patrik olduktan sonra bu biraz zorlasti. Özellikle toplu ve kalabalik iftar davetleri çogaldiginda, nereye gideceginizi sasiriyorsunuz. Bu sefer Patrik taraf tuttu, ona gitti, bize gelmedi diye düsünebiliyorlar. Bu yüzden kendim gitmek yerine, artik dostlarimi ben iftara davet ediyorum.

MG: Bu yil da davetli miyim?..

Mesrob II: Soruyor musun?..

Yorumlar kapatıldı.