M.MONTAGNA, M.Veniselos’u , bu noktada direnmemeğe çağırdı; çünkü ,M.Veniselos’un değindiği Patriklik sorunu , başka bir Alt-komisyonda incelenmiştir.
M.VENİSELOS, nüfus (halkların) mübadelesini incelemekle görevli alt-komisyonda,bu sorunun, dolaylı ortaya çıkmış olduğunu söyledi. Oysa,azınlıkların din ve kilise konularında örgütlenmesi, sürekli nitelikte bir çözüm gerektiren bir sorundur; bu bakımdan,çözümü tamamıyla geçici olan nüfus (halklar) mübadelesi sorunundan, özü bakımından ayrılmaktadır. M.VENİSELOS , azınlıkların korunmasının ana bölümlerinden biri olan bu soruna ilişkin özel bir maddenin ,azınlıkların korunması hükümleri arasına konulmasını isteyecektir. Türk Hükümeti bu noktada görüşünü açıklamış ve Yunan Hükümeti de, bu görüşü çok tehlikeli saymış olduğu için, bu sorunun bir şey söylemeksizin geçiştirilmesini M.VENİSELOS, daha da önemli saymaktadır. Türk Hükümetinin görüşleri , Kilise hukukuna aykırıdır; hele, uygulamaya konulursa, azınlıklar yararına öngörülmüş bütün güvenceler yararsız olacaklardır.
Gerçekten, söz konusu azınlıklar, böyle bir rejim değişikliğine kendilerini alıştıramayacaklardır ;Türk ülkesini bırakıp Yunanistan’a gidecekler ve bu da, Yunan Hükümetini ,sığınmaya gelmiş 1.600.000′ den çok göçmenin bakımını karşılama zorunda bırakacaktır.
Sir Horoce RUMBOLD, M.Veniselos’dan ısrar etmemesini istedi. Sir Horoce RUMBOLD, yetkili olmayan alt-komisyona Patriklik sorununun götürülmesinin kabul edilemeyeceğini söyledi. İngiliz Temsilci Heyeti böyle bir usule katılamaz. M .Veniselos , patriklik sorunu konusundaki görüşünü, yetkili alt-komisyon önünde dilediği gibi savunabilir.
….
M.MONTAGNA , aşağıdaki bildiriyi okudu:
…..
“Bu sorunlardan birincisi, bütün ülkelerde kamu oyunu özellikle ilgilendiren Ermeni sorunudur; bütün dünya, hiç şüphesiz ve özellikle bu son zamanlarda , yalnız istatistiklerin okunmasının bile en büyük bir izlenim yaratmağa yeterli olduğu, böylesine ağır yıkımlar geçirmiş -şunu da söyleyelim ki ,artık geçmişte kalmış yanlış davranışları ve sorumlulukları saptamaya çalışmamaktayız – Ermeni halklarına kesin olarak kendi halinde ve barışçı bir varlık sağlanmasını Laussanne Konferansından beklerken, bu sorunu ele almama yoluna hiç de gidemeyiz.
Ermeni toplulukları arasında birbirlerine sıkı bağlılıkları yanında, bunların sayıca bugün de çok önemli olmaları göz önünde tutulunca, Ermeni sorununun , azınlıklar sorunu içinde iyicice belirli bir yer tuttuğunu ve özel bir çözüme hak kazanmış bulunduğunu inkar etmek güç olacaktır.
Müttefik Devletlerin çoktandır bu sorun üzerinde dikkatlerini toplamış bulunduklarını ve bir biri ardından
gelen barış görüşmeleri aşamalarında, bu soruna dilekleri yerine getiren bir çözüm bulunmasını istemekten bir an bile geri kalmadıklarını Türk Temsilci Heyeti bilmektedir.
Türkiye’nin bağımsızlığına, egemenliğine ve ülke bütünlüğüne, en tam biçimde saygı gösterilmesinin zorunlu olduğu kanısındayız; burada görüşmelerimize temel olarak aldığımız bu ilkelere -ne kadar az olursa olsun- aykırı davranmak niyetinde de değiliz.
Yeni bir ilerleme ve çağdaşlaşma dönemine girmiş bulunan Türkiye’nin , ortalığı bütün bu eski soy ya da din sorunlarından temizleyerek, ülkesinde yaşayanların hepsine barışçı bir varlık sağlanmasının , kendi
çıkarlarına uygun olduğunu da düşünmekteyiz.
Türk uyrukları arasında özel bir etnik topluluk meydana getiren Ermeniler, belirli bir bölgede toplamak ve bir araya gelmek olanağına kavuşurlarsa ve burada, birtakım yerel tedbirler güvence altına alınarak onlara tam bir güvenlik içinde yaşama olanağı sağlanırsa, şuna inanmaktayız ki, siyasal ya da dinsel anlaşmazlıkların patlamasına ve bunu sonucu olarak da, eskiden olduğu gibi bu gün daha da tehlikeli ve üzücü olabilecek baskılara ve Türkiye’nin iç işlerine karışmalarına yol açabilecek, yüzyıllarca sürüp giden
bu anlaşmazlık nedeni de ortadan kaldırılmış bulunacaktır.
Müttefiklerle, kimi Avrupa Devletleri arasında yapılmış antlaşmalarda, bu Devletlerin ülkesinde halk içinde belirli bir topluluk meydana getiren etnik azınlıkların yararına olmak üzere hükümler konulmuştur.
Savaş sırasında müttefikimiz olan ve Müttefiklerin özgür ve bağımsız bir Devlet olarak kurulmasına katkıda bulundukları Çeko-Slovakya ile yapılmış Antlaşmada , Karpatlar’ın güneyinde Rutenler’in ülkesine ilişkin olarak, 10.uncu, 11.ci, 12.ci ve 13.cü maddelerde (bu bakımdan) hükümler vardır. Bu hükümler,Ermenilerin
yararına olarak Türkiye’nin serbestçe kabul etmesini istediğimiz tekliflerden çok daha ileriye gitmekte ve Devlet kurumlarının yetkilerini kullanacakları alanı çok daha daraltmaktadır.
Müttefik Devletler, bir çok kez, Türkiye’de bir Ermeni Ulusal Yurdu kurulmasını teklif etmişlerdir; bu terime de , Müttefiklerin niyetlerini ve Ermenilerin korunması bakımından gerçek ihtiyaçları karşılamaya yeteceğinden çok daha geniş bir anlam da verilmiştir.
Müttefiklere göre, Türkiye’de kurulacak, Ermeni Yurdu, Ermeni halkının bütün unsurlarına kendilerini ilgilendiren kararları alma özgürlüğünü saklı tutmakla birlikte ,Türk ülkesinin belirli bir parçasında toplanmak ve bir araya gelmek olanağını sağlamayı öngörmektedir.
Ermeni nüfusunun unsurlarını böylece bir araya yoğun olarak toplarken, şüphe yok ki, Devlet içinde bir Devlet meydana getirme sonucunu yaratmamak gerekir; böyle bir toplanmanın tek amacı , Ermenilere, kendi kültürlerini ve dillerini korumayı sağlayacak bir takım tedbirlerden daha kolay yararlanmaları olanağını sağlamaktır.
Çeko-Slovakya’nın Rutenler’in yararına yaptığı gibi, yasa yetkilerini kullanan özerk bir meclis (diete) istememekteyiz; istediğimiz , yalnız ,Türk Devletinin bütünlüğünü tam korumakla birlikte, Ermenilerin eski göreneklerini sürdürebilmelerini sağlayacak , basit bir yerel (mahalli) rejimdir. Ermeni yurdu böylece, Türk topraklarında oturan öteki kimselere kapalı ya da Türk yönetiminin dışında kalacak bir toprak parçası olmayacaktır;fakat yalnız, dünyanın her yanına dağılmış olan Ermeniler için bir toplanma bölgesi olacaktır. Ermenilerin kendileriyle, onların kaderine ilgi duyan başka kimseler ve dernekler de, bu amaçla seçilebilecek birkaç bölge teklif etmişlerdir. Bununla birlikte yerel koşullar iyice incelenmeksizin, bu sorunun çözümlenmesi güç görünmektedir; üstelik – daha da önemli bir görüş olarak- bu sorunu siyasal nitelikte saymağı hiç istemediğimizin ,yalnız insancıl bir ilgiye dayanan gerçek yönüyle ele aldığımızın, gerek Türkiye gerekse öteki ülkelerin kamu oylarınca açıkça bilinmesi için, bu sorunu, şimdi Lausanne’da yapılmakta olan barış görüşmelerinden ayrı tutmak yararlı olacaktır. Bunun için ,Müttefikler, Türkiye’den, yalnız , bu sorunu Milletler Cemiyeti ile görüş birliği içinde incelemesini istemekten başka bir şey yapmamaktadırlar; barışın yapılmasından sonra Türkiye’nin de katılacağı Milletler Cemiyeti, şüphesiz Türkiye’nin en duyarlı alınganlıklarına ,ufacık bile olsa , dokunuşta bulunmadan, dünya kamu oyunun isteklerini karşılamağa en elverişli organdır.
Türkiye, kendi ülkesinin belirli bir parçası üzerinde,Ermenilerin toplanması ve bu ülke parçasının Milletler Cemiyeti ile anlaşarak seçilmesi genel ilkesini kabul etmekte ise, bize ayrıntıları sonradan Milletler Cemiyetince saptanmak üzere ,yalnız yerel yönetimin özel şartlarını ana çizgileriyle saptamak işi kalmaktadır.
Böylece savaş sırasında Türkiye’yi bırakıp gitmek zorunda kalmış ve şimdi çeşitli ülkelere dağılmış bulunan Ermenilerin Türkiye’ye dönüşlerine ilişkin olarak, bu Komisyonda ortaya atılmış çok önemli soruna, ilke bakımından bir çözüm bulunmuş olabilecektir. Yalnız Bulgaristan 50.000 Ermeni sığındırmakta, böyle yapmakla da , savaşın azaltmış olduğu kaynakları için aşırı bir yüke katlanmaktadır.
Konferansa başvuranlar arasında bulunan Asuriler-Keldaniler sorununu da ,böyle bir hak gözetirlik ve yakınlık duyucu bir tutumla incelemek gerekmektedir. Öteki konularda olduğu gibi,Asuri-Keldani halkına da , özel bir bölgede toplanmak ve orada , Türk Hükümetinin koruyuculuğu altında, barış içinde yaşama
olanağını sağlamak söz konusudur; Türk Hükümeti de, yerel tedbirlerle , Asuriler-Keldanilerin geleneklerini canlı tutma olanağını güvence altına almalıdır.
Barış Konferansına gelen Bulgar Temsilci Heyeti, her ne kadar azınlıklar sorununu görüşmeğe çağrılmamışsa da ,bu sorunun , Bulgaristan’ı ilgilendiren bir takım yönlerini açıklamak isteğinde bulunmuştur. Müttefik Devletler, Bulgar Temsilci Heyetini dinlemek gerektiğini düşünmüşlerdir; çünkü söz konusu olan ,siyasal bir sorun değil, fakat yalnız insancıl bir sorundur; ve çünkü,insancıl sorunların çözümlenmesinde , hiçbir işbirliği ret edilemez. …..
Sir Horace RUMBOLD, aşağıdaki bildiriyi okudu:
M.Montagna’nın , bir Ulusal Ermeni Yurdu yaratılmasından yana, Türk Temsilci Heyetine yaptığı böylesine özlü bir anlatımla çağrısını desteklemek istemekteyim. Bu sorun, büyük savaşın sonuçlarından biri olarak, Ermeni soyundan halkların ,diledikleri gibi , Küçük Asya’nın bir köşesinde yerleşebilmelerinin sağlanması olacağını, uzun süre ummuş olan İngiliz kamu oyunun büyük bir bölümünü ilgilendirmektedir. Azınlıklar sorununu, Türkiye’de ,bunca zamandır,öfke yaratıcı ölçülerde tutmağa yol açmış nedenleri incelerken, İsmet Paşa ,sanırım, azınlıkların duydukları memnunsuzluğun , öteki Devletlerin, özellikle, kendi amaçlarına varmak için, genel olarak azınlıkların ve özel olarak da Ermenilerin sızlanmalarına yapma yollardan kışkırtan Rusya’nın , çevirdiği dolaplar sonucu olduğu söylemiştir. Şimdiki Rusya’nın da
Böyle bir politika izlemekte olup olmadığı sorusuna, İsmet Paşa , olumsuz bir karşılık vermiştir. Böylece,
Türk Hükümeti, bundan böyle, kendisinin de kabul ettiği gibi ,Rusya’nın Ermenileri Türk yurttaşlarına karşı kışkırtmak istediği konusunda güvenç duymaktadır. Öteki Devletlerin Ermenileri ayaklandırmağa kalkmalarını göz önünde tutmağa da yer yoktur.
Türkiye’nin şimdiki nüfusu, öyle sanırım ki, 7 ile 9 milyon arasındadır;bunu aşağı yukarı bir milyonu İstanbul’da yaşamaktadır. Doğu Trakya’yı hesaba katmaksızın, Türkiye’nin Küçük Asya’daki çok geniş toraklarını göz önünde tutarsak, ülkenin dağlık olmasına rağmen, nüfus yoğunluğunun çok az olduğu
Söylenebilir. Bu açıdan bakılırsa, Ermeniler, çok güçlük çekmeden, Ulusal Yurt olarak bir toprak şeridi bulmak , Türk Hükümeti için mümkün olabilecektir. Bu haklı özlemin gerçekleştirilmesi , Türkiye’de oturan Ermenileri büyük ölçüde memnun edecektir;kaldı ki , bunların hepsi de, bu biçimde sağlanacak olan topraklarda yaşamak da istemeyeceklerdir. Bir Ulusal Yurda malik olmak bile, Türk ülkesine dağılmış bulunan Ermeniler üzerinde yatıştırıcı etki yapacaktır; bunları yurttaşlarıyla, bağlılık içinde işbirliği yapacaklarına da inanmaktayız. Açıkça bellidir ki, yurttaşlarının isteklerini yerine getirmek Devleti gücünü
Artırır. Ulusal Yurt yaratılması için Ermenilere ayrılabilecek özel bölge konusunda çeşitli telkinlerde bulunulmuştur.
Hatırlanacaktır ki, Fransa ve Ankara Hükümeti arasında yapılmış anlaşmanın sonucu olarak,Küçük Asya’nın güney sınırı , başka bir deyimle Suriye’nin kuzey sınırı, eski sınıra göre, bir hayli güneye alınmış ve böylece, eski ve yeni sınırlar arasında pek geniş bir toprak şeridi bırakılmıştır. Mandat altına konmuş Suriye ülkesinin bir parçasını meydana getirmiş bulunan bu toprak şeridinin kime verileceği henüz uluslar arası genel bir antlaşma ile kesin olarak saptanmamıştır. Denizden Fırat’a kadar uzanan, Sis ve Elbistan dolaylarında genişleyen ve yüzölçümü aşağı yukarı 19.000 kilometre kare olan bu toprak şeridinin , bir Ulusal Yurt olarak Ermenilere ayrılması telkin edilmektedir. Bu toprak parçasının denize çıkışı olabilecektir; öyle sanırım ki ,burası 200.000- 300.000 Ermeni alabilir ve böylece, yakın zamanlarda olan bitenler yüzünden Türkiye’yi bırakıp gitmek zorunda kalmış 700.000 Ermeni’den çoğunluğun Küçük
Asya’ya yeniden dönebilmeleri olanağı sağlanmış olabilir. Bu Ulusal Yurt’la Türkiye arasındaki siyasal bağlar , İngiliz İmparatorluğu Dominion’larından birini İngiltere’ye bağlayan benzeri olabilecektir; başka bir deyimle , bu ülkenin genel bir Türk yönetimi altında, ölçülü bir özerkliği olabilecektir. Bu kadar çok sayıda çalışkan işçilerin dönüşleri, Türk Devletinin kaynaklarını artıracaktır.
İngiliz Temsilci Heyeti adına ,Türk Temsilci Heyetine ,bu sorunu önemle dikkate almaları yolunda, ciddi bir çağrıda bulunmaktayım. Dünya ,geçmişte Ermenilerin katlanmış oldukları acılardan söz edildiğini çok duymuştur; Türk Devleti de ,uyruklarının en zeki ve en çalışkan önemli bir bölümü yararına , bir Ulusal Yurt ilkesini kabul etmekle, verebileceği geniş görüşlülük ve ilerleme kanıtlarından en büyüğünü ortaya koymuş olacaktır.
Gerek Nasturi ve gerekse Katolik olan Asuriler konusunda da birkaç söz eklemek istemekteyim. Savaştan önce , Mardin, Diyarbakır ve Türk -İran sınırı arasında dağılmış kentlerde ve kasabalarda , özellikle Çölemerik dolaylarındaki dağlarda ve bu sınırın ötesinde İran’da yaşayan bu gözüpek küçük halk, savaş sırasında çok acılar çekmiş, ağır kayıplar pahasına her yana dağılmıştır. Bunların binlercesi şimdi Kafkasya’da ve Güney Rusya’da bulunmaktadır; oralarda dışardan ve özellikle Yakın Doğu Yardım Komitesinden sağladıkları kaynaklardan başka bir şeyleri olmaksızın , eğreti bir hayat sürdürmektedirler. Bunlardan kimileri, sayıları azalmış olarak Mardin bölgesinde, kimileri İstanbul’da ya da uzaklarda Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamaktadırlar; fakat, Asuriler-Kaldanilerin çoğunluğu , savaştan önce Türkiye’de ve İran sınırları üzerinde yaşarken,şimdi, Irak’ta İngiliz Manda’sı altında bulunmaktadır. Bunlardan 60.000’den çoğu , Dicle’nin doğusunda Erbil dolaylarında, en büyükleri El Köşk (El Kosh) ve Tal Hayf (Tall Kaif) olan bakımlı kasabalarda ve Dehük (Dehuk) ile Ummadiye (Amadiyah) bölgelerinde yaşamaktadır. İngiliz Hükümeti, bu mutsuz halkı , her zaman yaşamaya alışmış oldukları dağlarda kendilerine bir barınak buluncaya kadar, beslemek ve barındırmak için 4 milyon İngiliz lirasından çok harcamıştır. Bu gözüpek halkın çoğunluğunun ,Irak’ta İngiliz Mandası ve Milletler Cemiyetinin koruyuculuğu altında kalacakları beklenebilir; fakat bir takımı da, şüphesiz Irak’tan Türkiye’ye , daha doğrusu Çölemerik dolaylarındaki yuvalarına dönmek isteyeceklerdir. Kimileri de,İran’dan ya da Kafkasya’dan dönmek isteyeceklerdir. Türk Hükümetinin , onların geri dönüşlerini kolaylaştıracağını ve kendi dilleriyle okullarını yaşatabilmeleri , aile görenekleriyle kişisel göreneklerini sürdürebilmeleri, dinlerinin gereklerini yerine getirebilmeleri ve Türkiye’nin yurttaşları olarak huzur içinde yaşayabilmeleri için gerekli bütün güvenceleri vereceğini umarak, Türk Temsilci Heyetine ,bütün bu insanlar adına , çağrıda bulunmaktayız.
Asuriler-Kledanilerin kaderleri konusunda, bu halkın tarihi ve dini yüzünden, dışarıda, özellikle benim kendi ülkemde , Fransa’da ,İtalya’da ve Amerika Birleşik Devletlerinde çok büyük bir ilgi gösterilmekte olduğunu da sözlerime eklemek zorundayım.
…
RIZA NUR BEY, Müttefik Devletlerin, biraz önce okunmuş olan bildirilerde bulunmağa hakları olduğunu, çünkü kendilerinin Ermeni ve Asuri halklarına karşı moral yükümler altına koymuş bulunduklarını söyledi.
Gerçekten, bu halkları Türkiye’ye karşı saldırtmak için politika araçları olarak kullananlar da, Müttefik Devletleri olmuşlardır. İşte bu yüzdendir ki, onların karşılaştıkları felaketin de nedeni olmuşlardır. Bu koşullar altında, Türk Temsilci Heyeti, sunulmuş bulunan bildirileri yapılmamış, geçersiz saymaktadır. Rıza Nur Bey, bu çeşit başka bildiriler dinlemektense , oturumdan çekilmesinin daha iyi olacağı kanısındadır.
… Türk Heyeti Oturumdan çekildi.
……..
M. DE LACROIX, aşağıdaki bildiriyi okudu.
M.Montagna ile Sir Horace Rumbold’un açıkladıkları görüşleri büyük bir ilgi ile dinledim;ben de, Fransız Temsil Heyeti adına ,Ermenilere, Asuriler-Keldaniler ve Bulgarlara ilişkin olarak, birtakım görüşler belirtmek istiyorum.
Ermeni Temsilcileri, soylarının dağınık unsurlarını bir araya toplamak bakımından haklı bir kaygıyla, Türk ülkesinde seçilecek bir bölgede, bir Ermeni Ulusal Yurdu kurulması üzerinde ,büyük bir ısrarla durmuşlardır. Onlara kalsa, Erivan Cumhuriyeti dolaylarını isterlerdi. Sanırım ki, Ermenilerin dilekleri, bu bölgede, Türk egemenliği altında, belirli bir ölçüde yerel ve yönetsel özerklik verilmesi ile sınırlıdır.
Bu istekler ölçülü nitelikte görünmektedir; hele başkanımızın dediği gibi, Karpatlar’daki Rutenler için Çeko-Slovakya antlaşmasına konulmuş çok daha geniş hükümlerle, Pend (pinde) Ulahları (Valaques) için Yunanistan antlaşmasıyla , Transilvanya Saksonları için Romanya antlaşmasına konulmuş hükümler göz önünde tutulursa ve Misak-ı Milli’ye göre Türk Hükümetinin kendi ülkesinde yaşayan azınlıklara , daha önce yapılmış azınlıklar antlaşmalarındaki kadar elverişli işlemde bulunmağa hazır olduğu hatırlanırsa, bu istekler (gerçekten) ölçülüdürler.
Fransız Temsilci Heyeti, Fransa’nın etkileme gücünü , her zaman insancıl bir sorundan yana koymak ve M. Barrere’in dediği gibi , bütün Doğu halklarının durumunu iyileştirmek yolundaki çabalarımızı Türkiye ile olan geleneksel dostluğumuzla bağdaştırmada yüzyıllardır süren geleneklerimizi izleyerek , Türk Temsilci Heyetine , bu hükümlerin Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümetince kabulü için, özellikle ısrarda bulunmak istemektedir.
Fransız Temsilci Heyeti, daha şimdiden ,bu konuya ilişkin Türk cevabını öğrenmekle mutluluk duyacaktır.
Asuriler-Keldaniler temsilcileri,soylarının, özellikle kökleri tarihin en eski çağlarına kadar uzandığı bir bölgede , dillerini ve dinlerini serbestçe kullanarak, kendi hallerinde ve görenekleri uyarınca yaşamak olanağını istemişlerdir.
Fransız Temsilci Heyeti,aynı tutumla, bu ölçüde istekleri desteklemekten ve Türk Temsilci Heyetinden (bu konuda) olumlu bir karşılık vermesini istemekten başka bir şey yapamaz.
Son olarak, Fransız Temsilci Heyeti, her iki Trakya’dan kovulan Bulgarların,topraklarına dönmeleri ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde , dağınık küçük topluluklar halinde kalmış Bulgarların da güvenlik içinde yaşamalarını öngören Bulgar isteğini de desteklemektedir.
Fransız Temsilci Heyeti, Türk ve Yunan Temsilci Heyetlerinin, Bulgar isteğini haklı olduğunu, şimdiden bildirmeleriyle mutluluk duyacaktır.
Takım II Cilt 1 Kitap 1 BİRİNCİ KOMİTE EK C.
DİN VE EĞİTİM KURUMLARIYLA HASTANELER SORUNU İNCELEMEKLE GÖREVLENDİRİLMİŞ UZMANLARIN RAPORU 15 Mayıs 1923
Din ve eğitim kurumlarıyla hastaneler sorunu incelemekle görevlendirilmiş olan Alt- komite,dört toplantı
Yapmıştır. Alt-komite, Türk Temsilci Heyetince teklif olunan bildiri tasarını esas alarak,bu tasarının, Müttefiklerin görüşleriyle çatıştığı noktaları üzerinde uzun uzadiye tartışmalarda bulunmuştur. Tartışmalar ,aşağıdaki sekiz nokta üzerinde olmuştur.
1.- Birinci cümleye verilecek genel biçim.
2.- Bildiride öngörülen kurumların, nitelikleri açısından tamamlanması.
3.- (Söz konusu) kurumların, Türk Hükümeti karşısında hukuksal durumları açısından tanımlanmaları.
4.- Fransa’ya, İngiltere’ye ve İtalya’ya bağlı kurumların sınırlanması konusunda, Türk Temsilci Heyeti teklifi.
5.- Birinci fıkranın,propagandadan söz edilen ikinci cümlesinin metinden çıkartılması konusunda, Müttefik Temsilci Heyetlerinin isteği.
6.- “Bununla birlikte özel niteliklerine ve serbest çalışmalarına halel gelmeksizin” kelimelerinin karşılığı
olacak bir cümlenin ikinci fıkraya konulması konusunda, Müttefik Temsilci Heyetlerinin isteği.
7.- ve örneğin,Yeni kurumların açılması yüzünden, yapılması gereken anlaşmalar sorunu.
8.- Dinsel ayinlerde kullanılacak eşyanın, malzemenin, v.b. , sınırlı bir süre için, gümrük vergisinden
bağışık tutulması.
Birinci nokta.- Bu konuda bir güçlükle karşılaşılmıştır. Alt-komite, “Türk Temsilci Heyeti…. kurumlarının
Varlıklarını sürdüreceklerini bildirir” sözleri yerine, “Türk Temsilci Heyeti …… , varlığını,Hükümeti adına
Bildirir” sözlerinin kullanılmasında görüş birliğine varmıştır.
İkinci nokta.- Müttefik temsilcileri, 24.ncü maddenin Müttefiklerce hazırlanan metninde kullanılan tanımlamayı üstün tutmakla birlikte, Türk Temsilci Heyetinin teklif ettiği tanımlamayı, başka bir
deyimle, “din ve eğitim kurumları ve hastanelerle, yardım (hayır) kurumları” cümlesini – bu cümlenin, Türk Temsilci Heyetine göre, Müttefiklerin metniyle aynı kapsamı olduğu ve örneğin,dispanserlerin de, “hastaneler” terimi içine girdiği konusunda, Türk Temsilcisinin verdiği güvence üzerine- kabul etmeğe razı olmuşlardır.
Üçüncü nokta.- Müttefik temsilciler, Türkiye’de şimdiki durumda olgusal (fiili) bakımdan varolan kurumlarla ,1914 de kanunlar uyarınca varolmakla birlikte, çalışmalarına yeniden başlayamamış bulunan kurumları da göz önünde tutacak bir kaleme alış biçimi istemekteydiler. Türk Temsilci ise, önce ,çalışmaya
yeniden başlayabilmiş bulunsun ya da bulunmasın 1914 Ekiminde Türkiye’de kanunlar uyarınca varolan
kurumlarla sınırlamak istemekteydi; Türk temsilcisi ,bu kurumların, “30 Ekim 1914 den önce Türkiye’de
varoluşları tanınmış” cümlesinin kapsamına girdiklerini düşünmekteydi.
Temsilciler,bu yorumu not etmekle birlikte, öteki iki kategoriye giren kurumların, başka bir deyimle, 1914 Ekiminde,Türk Hükümetince resmen tanınmamış olmakla birlikte, olgusal olarak varolan kurumlarla, 1918 Silah bırakışmasından (Mütarekesinden) bu yana açılmış kurumların da durumunu göz önünde tutma gereğinde direnmişlerdir. Uzun tartışmalardan sonra , Müttefik temsilciler, bildiriye, şöyle bir fıkranın eklenmesini teklif etmişlerdir: “Türk Hükümeti, Barış Antlaşmasının yapıldığı …. tarihinde, Türkiye’de olgusal bakımdan (fiilen) varolan benzer öteki kurumların durumlarını düzgünleştirmek ve bu arada hiçbir bakımdan aksatılmaması gereken çalışmalarını sürdürme olanağını sağlamak üzere, bunların durumunu,
bütün iyi niyetiyle,incelemeğe hazır olduğunu bildirir.” Türk temsilcisi, bu teklifin (Fransızca metindeki)
Birinci bölümünü, “bütün” kelimesinin çıkartılması şartıyla kabul etmiş, fakat son cümle parçasını, başka
Bir deyimle , “bu arada hiçbir bakımdan aksatılmaması gereken çalışmalarını sürdürme olanağını sağlamak
üzere” sözlerinin metinden çıkarılması istenmiştir. Bununla birlikte, Türk temsilci, Türk Hükümetinin,
durumlarını düzgünleştirmek üzere bu kurumların durumlarını iyi niyet duygusu ile inceleme yükümünü benimserken, girişmeği düşündüğü bu inceleme sırasında bu kurumları kapatmağa kalkışmayacağına da şüphe olmadığını da belirtmiştir. Müttefik temsilciler, bu bildiriyi senet sayarak, bu fıkranın Türk Temsilci Heyetince kaleme alınmış metnini kabul etmişlerdir.
Dördüncü nokta.- Müttefik temsilciler,bir yandan İngiliz,Fransız ve İtalyan kurumları ile, öte yandan da Antlaşma imzalayacak öteki Müttefik Devletlere bağlı kurumlar arasında ayırım gözetilmesini kabul etmenin kendileri için mümkün olmadığını dirençle belirtmişlerdir. Bu kurumlardan birincilerin (İngiliz,
Fransız ve İtalyan kurumların) varlığının savaştan önce varolan antlaşmalara dayandığını, eski özel antlaşmalardan yararlanmayan Devletlerin hiçbirine yeni bir yararlanma olanağı sağlamaya yer olmadığını savunan Türk temsilcisinin görüşünü, Müttefik temsilciler kabul etmemişlerdir. Müttefik temsilcinin ,bu kanıtın yeterli ölçüde inandırıcı olmadığını, çünkü artık bir özel rejimin değil, fakat bir ortak hukuk rejiminin söz konusu olduğunu, böyle bir rejimden yararlanmaktan Müttefik Devletlerin bir kaçını yoksun bırakmanın haksız olacağını düşündüklerini söylemişlerdir.
Beşinci nokta.- Türk temsilcisi, ikinci fıkraya “kamu düzenine ilişkin hükümler” kelimelerinin konulması şartıyla,söz konusu cümlenin metinden tümüyle çıkarılmasına razı olduğu için,bu konuda önemli hiçbir
güçlükle karşılaşmışlardır.
Altıncı nokta- Uzun bir tartışmadan sonra, Müttefik temsilciler, ikinci fıkranın sonuna “işleyişlerinin özel
şartlarını göz önünde tutarak” sözlerinin eklenmesiyle yetinebileceklerini bildirmişlerdir. Türk temsilci,
böylesine kısıtlanmış bir formülü bile kabul edememiştir. Türk temsilci, yabancı kurumların özel bir niteliği
olduğunu kabul etmekle birlikte bunu, genel deyimlerle açıklayan ve kesinleştiren herhangi bir formülün Türk yönetimine güçlükler yaratmasından çekinmiştir. Türk Temsilci, kurumların yabancı uyruktan (tabiiyetten) yararlanma haklarıyla, okulların da -Türk dili,Türk tarihi ve Türkiye coğrafyası dışında-
kendi ulusal dillerinde öğretim yapma haklarını koruyacak bir formülü kabule hazır bulunduğunu bildirmiştir. Bu esas üzerinde bir antlaşmaya varmak mümkün olamamıştır.
Yedinci nokta.- Müttefik temsilcileri, Türk Temsilci Heyeti,bildirisinde ,yeni kurumların açılması konusunda yapılacak antlaşmalardan söz etmek istemiyorsa, hiç olmazsa İsmet Paşa’nın , Komitenin oturumlarından birinde bu konuya değinmesini ve Türkiye’nin ,Devletlerle ileride bu konuyu özel antlaşmalar konusu yapma hakkını saklı tutmakla birlikte,bu gibi yeni kurumlar açılmasını ortadan kaldırmak istemediğini göstermek üzere İsmet Paşa’nın sözlerinin tutanağa geçirilmesini teklif etmişlerdir. Türk temsilcinin, İsmet Paşa’nın bu teklifi kabul etmesinin mümkün olamayacağını söylemesi üzerine, Müttefik temsilcileri, bağlı bulundukları Temsilci Heyetlerinin görüşlerini saklı tutmak zorunda olduklarını
bildirme zorunda kalmışlardır.
Sekizinci nokta.- Türk temsilcisi,söz konusu kurumlarda kullanılmak üzere getirilecek her çeşit eşyanın, geçici bir süre için bile olsa, gümrük vergisinden bağışıklıklarını öngören her hangi bir teklifi kesinlikle
reddetmiştir. Bu red karşısında,Alt-komite bu konuda tam bir anlaşmazlık olduğunu saptamaktan başka bir şey yapmamıştır. Ekli bildiri tasarısı,Türk temsilcinin, Alt -komitede sunduğu son ödünler (tavizler) göstermektedir. Bu tasarı, 1-2-3 ve 5.incifıkralara ilişkin olarak gerçekleşen anlaşma uyarınca değiştirilmiş bulunan ilk Türk tasarısına dayanmaktadır. Alt-komitede , 6.cı,7.ci ve 8.ci noktaları,Birinci Komitenin kararına bırakmaktadır.
BİLDİRİ TASARISI
Türk Temsilci Heyeti, 30 Ekim 1914 tarihinden önce ,Türkiye’de varoldukları tanınmış ve Fransız,İngiltere ve İtalya’ya bağlı bulunan din ve öğretim kurumlarıyla hastanelerin ve yardım (hayır) kurumlarının varoluşlarını tanıdığını bildirir.
Türk Hükümeti, Barış Antlaşmasının yapıldığı ……. tarihinde,Türkiye’de olgusal olarak (fiilen ,de fait) var olan benzer öteki kurumların durumlarını düzgünleştirilecek üzere, bunların durumunu iyi niyetle incelemeye hazır olduğunu bildirir.
Yukarıda sözü geçen kurunlar (oeuvres et institutions) her çeşit vergi yükümleri bakımından, benzer Türk kurumlarıyla eşit düzeyde işlem görecekler ve bağlı oldukları kanunlara ve yönetmeliklere bağlı olacaklardır.
EK D
DİN VE EĞİTİM KURUMLARIYLA HASTANELERE UYGULANACAK REJİM KONUSUNU
İNCELEMEKLE GOREVLİ ALT KOMİSYON RAPORU 18 Mayıs 1923
……
Alt Komite, şu kanıya varmıştır: Türk Temsilci Heyeti ,bir genel bildiride bulunmak yerine , söz konusu kurumlara ilişkin olarak savaştan önce özel anlaşmalar yapılmış bulunan Devletlerin Temsilci Heyetlerinden her birine ,Hükümetinin tutumunu belirten bir nota sunmak niyetinde olduğunu, Birinci Komitenin bir toplantıda açıklarsa , ortaya çıkmış güçlüklerden bir takımının ortadan kaldırılması mümkün olabilecektir.
Bu teklif kabul edildiğinden,Türk Temsilci Heyetince ,ilgili Temsilci Heyetlerine, Antlaşmanın imzalanmasıyla aynı zamanda gönderilecek notaların şu açıklamaları kapsaması kararlaştırılmıştır.
Türk Hükümeti 30 Ekim 1914′ den önce Türkiye’de varoldukları tanınmış bulunan ve ….(Devletine)
Bağlı din ve eğitim (öğretim) kurumlarıyla hastanelerin ve yardım (hayır) kurumlarının varlığını tanıyacaktı.
Türk Hükümeti Barış Antlaşmasının yapıldığı …. tarihinde, Türkiye’de olgusal olarak (fiilen) varolan benzer öteki kurumların durumlarını düzgünleştirmek üzer ,bunların durumunu iyi niyetle inceleyecektir.
Yukarıda sözü geçen kurumlar , her çeşit vergi yükümleri bakımından , benzer Türk kurumlarıyla eşit
düzeyde işlem görecekler ve kamu düzeni hükümleriyle, Türk kurumlarına uygulanan kanun ve yönetmeliklere bağlı olacaklardır. Şu var ki, Türk Hükümeti ,bu kurumların işleyiş koşullarıyla, okullar
bakımından da , bunların öğretimlerinin uygulanma açısından örgütleniş koşullarını göz önünde tutacaktır.
Bu formülün son cümlesi ,Alt- komitenin 15 mayıs tarihli raporunda sözü edilen altıncı noktaya ilişkin olarak ortaya çıkmış güçlüğü ortadan kaldırmak amacıyla, görüş birliği içinde kabul olunmuştur.
Müttefik temsilcileri, belirtilen bu çözümü kabul edişlerine iki görüş de eklemişlerdir. Müttefik temsilcileri
Türk Temsilcisine, Ekselans İsmet Paşa’nın yeni kurumlar açılmasına ilişkin olarak ileride görüşmelere
girişme olanağı konusunda her hangi bir bildiride bulunmak bakımından karşılaştığı güçlüğü göz önünde
tuttuklarından ,Müttefik baş temsilcilerinin Komitede, Türk Hükümeti ile uygun düşecek bir zamanda
görüşmelere girişme hakkını Hükümetlerinin saklı tuttuklarını açıklama zorunda olduklarını bildirmişlerdir. ………
Alt komite üyeleri, Türk Temsilci Heyetince verilen ve Müttefik Temsilcilerince de son toplantı sırasında
Senet sayılan güvenceleri,son raporlarında belirtmek konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bu güvenceler ,aşağıdaki noktaları öngörmektedir.
1.- Türk Temsilci Heyetinin “din ve öğretim kurumlarıyla hastaneleri ve yardım kurumlarını” cümlesinin ,
31 Ocak 1923 tarihli sözleşme tasarısında kullanılmış cümle ile aynı kapsamda ve örneğin , “dispanser”in
“hastaneler” teriminin kapsamına girer sayıldığı kararlaştırılmıştır.
2.- “30 Ekim 1914’den önce Türkiye’de varoldukları tanınmış” cümlesinin , yalnız bu tarihte kanunlar uyarınca varoldukları kabul edilip de, bugün de var olan kurumları değil, aynı zamanda bu kurumlardan çalışmaya yeniden başlayamamış olanları da kapsadığı kararlaştırılmıştır.
3.- Barış antlaşması tarihinde Türkiye’de olgusal olarak (fiilen) var olan benzer öteki kurumların durumlarının ,Türk Hükümetinin iyi niyetle incelemeği yükümlenmesinin ,Türk Hükümetinin , bu konudaki incelemeler sırasında , bu kurumları kapatmayacağı anlamına geldiği de kararlaştırılmıştır.
Türk Temsilci bu üç noktada, daha önce açıklamış olduğu güvenceleri doğrulamıştır.
BİRİNCİ KOMİTE 9 SAYILI TUTANAK
19 Mayıs 1923 Oturumu.
……….
Sir Horace RUMBOLD, din ve eğitim kurumlarıyla hastanelere uygulanacak rejim sorununu incelemekle
Görevlendirilmiş Alt komitenin raporunu Komiteye sundu. (Bakınız Ek D)
İSMET PAŞA, ileride yeni kurumların açılması konusunda hiçbir yüküm altına giremeyeceğini daha önce
bildirmiş olduğunu söyledi;bu görüşünden vazgeçmemiş olmakla birlikte, öteki bütün noktalar üzerinde
anlaşmaya varılmış olduğunu da görmektedir. Gümrük bağışıklılığına gelince, M.Montagna’nın öne sürdüğü bir çekince dışında, geçen oturumda çözüme bağlanmış bulunmaktadır. İSMET PAŞA ,yabancı kurumlara,Türk kurumlara uygulanmadan daha elverişli bir rejimin tanınmasını amaçlayan bir isteğin
Komitece dikkate alınmayacağını ummaktadır.
…….
Alt komite raporu kabul edildi.
BİRİNCİ KOMİTE 11 SAYILI TUTANAK
4 HAZİRAN 1923,PAZARTESİ OTURUMU
………
General PELLE, son iki ya da üç yıl içinde,çeşitli dönemlerde Türkiye’den ayrılmış 100.000′ e yakın sayıda Ermeniye ,Suriye’nin kucak açmış olduğunu belirtti; genel af ,onlara da uygulanacak mıdır ve onların Türkiye’ye dönme hakları olacak mıdır? Şüphe yok ki, bu Ermeniler ileride Türk Hükümetinin kendilerini
Şüpheli saymasını haklı gösterecek eylemlere girişirlerse, Türk Hükümetinin, kamu hukukuna uygun olarak
Bunlara karşı bireysel tedbirler alma hakkı olacaktır.
İSMET PAŞA, görüşünü değiştirmemiş olduğunu söyledi;birkaç Ermeni kalkıp Türkiye’ye gelirse, genel af
yüzünden bunlar kovuşturulmayacaklardır; şu var ki ,yüz bin Ermeni’nin dönmesine izin verilmesi isteği,
sorunun görünüşünü bambaşka bir biçime sokar;bu biçimiyle söz konusu sorun ,Devletin güvenliğini doğrudan ilgilendirir. Böyle olduğu için ,İSMET PAŞA , Türkiye’den ayrılmış olan kimselerin, Türkiye’ye
kütle halinde dönüşleri sorununu incelemek istememektedir.
General PELLE,bütün ülkelerde ,hiç kimsenin önceden suçlu sayılmayacağını,suçluluğun ispatlanması gerekeceğinin kabul edilmiş olduğunu belirtti. Kendilerine karşı hiçbir (suçluluk) kanıtı öne sürülmemiş olan bütün bu kimselerin ,Türkiye’ye dönebileceklerini ya da bunların hepsinin suçlu sayıldıklarını, Türk
Temsilci Heyetinin söylemesi uygun olur.
Sir Horace RUMBOLD, General Pellé’nin ortaya koyduğu sorunun çok büyük bir kapsamı olduğu kanısındadır ve kendisi Fransız Temsilci Heyetinin sunduğu görüşleri desteklemektedir. Konferansda ,Bir
Ermeni Ulusal yurdu (Foyer national arménien) yaratılmasına ilişkin sorunun tartışılması sırasında Türk Temsilci Heyeti , Ermenilere Türkiye’de kötü davranılmayacağını ve yurtlarına serbestçe döneceklerini resmen bildirmişti. Oysa binlerce Ermeni, komşu ülkelere dağılmış bulunmaktadır. Bunların yurtlarına dönmelerine izin verilip verilmeyeceğini bilmek gereklidir.
İSMET PAŞA, bu konuda hiçbir yüküm altına giremeyeceğini söyledi.
Sir Horace RUMBOLD, Türk Temsilci Heyetinin , Türkiye’den ayrılmış Ermenilerin yurtlarına geri dönmeleri umudunu beslemelerine elverişli olmayan tutumunun ağırlığını belirtti.
İSMET PAŞA, Türk Hükümeti için ,ülkesinin güvenliğini savunma konusunda davranış özgürlüğünü sınırlayacak bir yüküm altına girmenin mümkün olmadığını yeniden söyledi. İSMET PAŞA , Türk Hükümetinin giriştiği yatıştırma çabalarının başarıyla sonuçlanacağına büyük inanç duymaktadır. Kaldı ki
ülkenin çeşitli unsurları,böyle bir yaklaşım için şimdiden çaba harcamaktadırlar. İsmet Paşa Türkiye’den ayrılmış kimselerin kütle halinde dönüşleri konusunda bir yüküm altına girmemekte direndiğini bildirdi.
Sir Horace RUMBOLD, bu konuda Türk Temsilci Heyetinin tutumundan, çok büyük bir üzüntüyle hayrete
düştüğünü söyledi ; çünkü ,kura dışı birkaç kişi bir yana bırakılırsa , söz konusu olan Ermeniler ne bir karışıklık unsuru ne de Türkiye için bir tehlikedir.
LOZAN ANTLAŞMASI
AZINLIKLARIN KORUNMASI
Madde 37.-Türkiye, 38.nci maddeden 44.ncü maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin , temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir ( taahhüt eder).
Madde 38.-Türk Hükümeti , Türkiye ‘de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalité ) dil, soy ya da din Ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye’de oturan herkes, her dinin ,mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini ,ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklar ,bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme ( yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.
Madde 39.-Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları,Müslümanların yaralandıkları aynı yurttaşlık ( medeni hukuk ) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.
Türkiye’nin oturan herkes din Ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.
Din,inanç ya da mezhep farkı ,hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla (medeni haklar) siyasal haklarından yaralanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme , yükselme , onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışmasına ,sanayii ile uğraşmasına engel olmayacaktır.
Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.
Resmi dil mevcut olmakla birlikte,Türkçe’den başka dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.
Yorumlar kapatıldı.