Lord Curzon, memleketinin, sayıca önemli azınlıkların yaşadığı pek çok sömürgesi bulunduğunu,fakat,
elleri temiz olduğundan,Milletler Cemiyetinden korkmadığını söylemiştir. İSMET PAŞA, bu konuda bir
yanlış anlama olduğunu yeniden belirtmeği gerekli görmektedir; Türkiye’nin Milletler Cemiyetinden korktuğu hiçbir vakit söz konusu edilmemiştir. Yabancı istilası yüzünden yakılıp yıkılmış olan kendi memleketlerinde çalışan Türklerin elleri, özellikle temizdir. Bu eller , hiçbir vakit, hiçbir yabancı memlekete saldırmış, ne yabancı ,bir memleketi istila etmiş, ne de yakıp yıkmıştır. Türklerin ellerinin , bütün başka ellerle karşılaştırılmaktan çekinecek hiçbir şeyleri yoktur. Lord Curzon, ayrıca “Türkiye Milletler Cemiyetine saygı duyduğunu söylediğine göre, ona kapıyı kapamamalı, bu Cemiyette yer almalıdır”
diyerek,Türk Temsilci Heyetinden Milletler Cemiyetine girmek isteyip istemediğini sormuştur. Türk Temsilci Heyeti , Türkiye Milletler Cemiyetine girmeyeceğini hiçbir zaman söylememiştir; tersine, Türkiye,
barış yapılır yapılmaz, bu Cemiyete girmeğe hazırdır;Türkiye, o zaman, bu konuda ne düşündüğünü bildirecek ve Müttefik Devletlerin, Türkiye’yi Milletler Cemiyetinde görmek konusundaki ateşli istekleri de yerine gelmiş olacaktır. Lord Curzon ,bundan başka, denetim sorunu konusunda Türkleri pek alıngan bulduğunu ,Türklerin denetime ilişkin her şeyi egemenliklerine aykırı gördüklerini ,oysa, M.Veniselos’un hiç de böyle düşünmediğini söylemiştir. Lord Curzon, kelimeler arkasına sığınmamalarını dilemiş, burada hiç kimsenin Türklere karşı düşmanca düşünceler beslemediğini söylemiş, son olarak da, kelimelerle değil, gerçeklerle uğraşmak gerektiğini sözlerine eklemiştir. İSMET PAŞA, bu konuya ilişkin olarak ,Lord Curzon’un kendisini bağışlamasını istemektedir; çünkü bu , Türkiye’nin çok duyarlı olduğu noktadır ve üzülerek söylemek gerekir ki , kuşkuları yerindedir. Gerçekten, bugüne kadar, insanlık düşünceleri öne sürülerek , Türkiye’nin egemenliği çiğnenip durmuştur. Türkiye’nin ülke bütünlüğü,bir çok defa ,en yetkin
ağızlardan verilen sözler ve resmi antlaşmalarla garanti altına alınmamış mıydı ? Buna rağmen,Türkiye’nin egemenliği bir çok defa çiğnenmemiş,Türkiye bir çok defa bölünmemiş miydi? Nasıl olur da Türkiye güvenini yitirmiş olmaz? Lord Curzon, Türk
Temsilci Heyetinin bu noktada haklı olduğunu her halde kabul edecektir.
Askerlik hizmetinden bağışık tutulma vergisine (bedel) gelince, Lord Curzon, M.Venizelosun, Yunanistan’daki Müslümanların askerlik hizmetiyle ya da bu hizmetten bağışık tutulmak için özel bir vergi
vermekle yükümlü bulunmadıklarını ancak savaş sırasında orduya katıldıklarını belirten sözlerini tekrarlamıştır. Burada, İSMET PAŞA, bir noktayı açıklamak istemektedir. Yunanistan, kendisiyle Türkiye
arasında yapılmış Atina Antlaşması uyarınca, üç yıllık bir süre için, Yunanistan’da kalan Müslümanları askerlik hizmetine almamağı ve bunlara askerlikten bağışıklık vergisi yüklememeği kabul etmişti. Anadolu’da alınan vergiye gelince , bu vergi, Müslüman olsun ya da olmasın, herhangi bir nedenle askerlik hizmeti yapmayan herkesten alınmaktadır.
Lord Curzon,bundan başka, Müslüman olmayan azınlıklara verilecek garantilere ilişkin olarak, öteki Devletlerle yapılmış antlaşmalardaki esasları kabul etmenin,Misak-ı Milli’de öngörülmüş olduğunu
söylemiştir.
İSMET PAŞA, Türkiye’nin ,Misak-ı Milli’den geri dönmeği aklından geçirmediğini ve geçirmeyeceğini belirterek,Misak-ı Milli’deki ilkelerin konulmasını kabul ettiğini yeniden bildirdi.
Bu koşullar altında,İSMET PAŞA , Lord Curzon’un, Müslüman olmayan azınlıklar sorununda, Türk Temsilci Heyetinin tutumunun dünya kamu oyu üzerinde kötü bir izlenim bırakacağını, neye dayanarak söylediğini anlayamamaktadır. İSMET PAŞA, Türk Temsilci Heyetinin, Lord Curzon’un verdiği söylevin
etkisi altında kalarak değil, fakat, parçaları birbirinden ayrılamaz bir bütün olan Misak-ı Milli’ye olan
bağlılığı yüzünden, bu ilkeleri kabul ettiğini sözlerine ekledi.
Lord Curzon, bundan başka , Müslüman olmayan azınlıklar sorununun bütün dünyada büyük bir ilgi uyandırdığını ,Türklerin güçlükler çıkarmaya ara vermediklerini, bu yüzden Konferansı kesintiye uğratıp
Lausanne’dan ayrılacak olurlarsa,dünyada Türkleri savunacak tek bir ses bile bulamayacaklarını söylemiş ve iyiden iyiye düşündükten sonra böyle konuştuğunu sözlerine eklemiştir.
Bu sözlerde Konferansın kesintiye uğramasına ilişkin bir tehdit varsa ve böyle bir kesintinin Türkiye’nin
Sorumlu olacağı anlatılmak isteniyorsa ,sorun bu yoldan ortaya konulamaz; çünkü İSMET PAŞA, Lord
Curzon’un bu sözleri söylemesinden önce,Müslüman olmayan azınlıkların haklarını tanımağı kabul ettiğini bildirmiş bulunmaktadır.
Öte yandan,Türklerin,Konferansa güçlükler çıkarttığı bir tek örnekle bile gösterilemez. Türkler, şimdiye
kadar, hiçbir sorunun çözümünü ertelememişlerdir. Türk Temsilci Heyeti, barıştan yana iyi niyetini her an göstermiştir. Türk temsilci Heyetinden durmadan tavizler istenmiştir ve Türk Temsilci Heyeti de, dünya barışı uğruna, her zaman fedakarlıklara katlanmıştır. Türk Temsilci Heyeti , kendi hesabına,bu yolda çalışmağa ara vermeyecektir. Buna rağmen,Konferans bir kesintiye uğrarsa ve Konferansı kesintiye uğratmak için azınlıklar sorunu elverişli bir bahane olarak kullanılmak isteniyorsa, Türk Temsilci Heyeti,
bu gerçekler bir kez öğrenilince ,kendinden yana yükselecek sesin yalnız Ankara’dan değil,bütün ulusların
vicdanından gelecek ses olacağına kesin olarak inanmaktadır.
İSMET PAŞA, Türk Temsilci Heyetinin barış yapmak için gelmiş olduğunu ve herkes için hak ve adalet istediğini bir daha söylemeği gerekli görmektedir. İSMET PAŞA, söylediklerini aşağıdaki gibi özetledi:
1.- Türkiye barış yapılır yapılmaz, Milletler Cemiyetine girmekle mutluluk duyacaktır.
2.- Türkiye, Müslüman olmayan azınlıkların haklarını,çeşitli Avrupa Devletlerince kabul edilmiş ilkeler uyarınca, tanımaktadır.
3.- Türkiye,bir genel af ilan edecektir.
İSMET PAŞA, bu konuşmayı ,azınlık antlaşmalarına ilişkin olarak ,Komisyon önünde açıklamada bulunmak bakımından ,duyduğu kesin zorunluluk yüzünden yapmış olduğunu söyledi. Bu konuşma,
Komisyonda belirtilmiş olan görüşleri göz önünde tutmak bakımından , çok özel bir dikkat ve özenle kaleme alınmıştır. ……..
Lord CURZON, İsmet Paşa’nın şimdi yapmış olduğu konuşmada kullandığı dilin, geçen iki oturumda kullandığı dilden pek başka olduğunu görmekle mutluluk duyduğunu söyledi . Gerçekten , İsmet Paşa, azınlıklar sorununun çok büyük önemini ve Türk Temsilci Heyetinin düşmanca ya da anlayışsız bir tutum göstermesinin dünya kamu oyu üzerinde kötü izlenim yaratacağını kabul etmiş bulunmaktadır. İsmet Paşa’nın bu son konuşması ,şüphesiz, Lord CURZON’un ve öteki temsilcilerin kaygılarından bir takımını ortadan kaldıracak niteliktedir.
Lord CURZON, İsmet Paşanın konuşmasının birinci bölümünde öne sürdüklerini, bir tartışma zihniyetiyle incelemek isteğinde değildir. Yalnız şunu söylemekle yetinecektir. Ermenilere ilişkin olarak kendisinin, (Lord Curzon’un) vermiş olduğu rakamlar, resmi istatistiklerin dikkatle incelenmesine dayanmaktadır; Kilikya’dan kaçan Ermenilerin sayısını olduğundan büyük değil, fakat küçük göstermiştir; ne olursa olsun,
kaçanların yığınlar halinde kıyıya yöneldikleri bir gerçektir.
Lord CURZON, İsmet Paşa’nın konuşmasındaki özel noktaların incelenmesine geçerek,Türk Ülkesinde
Ermenilerin bir yurt sahibi olmaları isteği konusunda, İsmet Paşa’nın gene anlayış göstermekten uzak deyimler kullanarak konuşmuş olduğunu söyledi. Türk Temsilci Heyeti , az bir süre önce ,Türkiye’nin
gelecekteki ekonomik refahı bakımından ,Ermenilerin zekasına,ticaret ve sanayi alanındaki yeteneklerine
ihtiyacı olduğunu söylemiştir. Ermeniler , Anadolu’da yüzyıllar boyunca yaşamışlardır. Türkler için, Ermenilerin,durumlarından memnun ve bağlılık duygusu içinde kendi yanlarında yaşamaları, istenir bir
şey değil midir ? İsmet Paşa, azınlıklar ve özellikle Ermeniler yüzünden , geçmişte ortaya çıkmış olan güçlüklerin, yabancıların çevirdikleri dolaplardan doğduğunu az söylememiştir. Ermenilerin yeniden Türk ülkesine yerleştirilmelerine razı olmakla ve onların dürüst Türk yurttaşları olmalarını sağlayacak biçimde davranmakla şüphesiz , Türk Hükümeti kazançlı çıkacaktır. Lord CURZON, bu teklifi Türk Temsilci Heyetinin kabul edeceğini ve alt komisyonca dikkatle incelemesine izin vereceğini ummaktadır.
Askerlik hizmetinden bağışık tutulma vergisine gelince, Lord CURZON, Türk Temsilci Heyetinin teklifini iyice anlayamamıştır. Anlayabildiği kadarı ,Türk olsun ya da olmasın, bu verginin bütün halktan alınmakta olduğudur. Durum böyle olabilir;fakat, Lord CURZON’un elde etmek istediği ,vergi ödemeye razı olmak şartıyla, Küçük Asya’da Hıristiyan azınlıkların tüm olarak askerlik hizmeti dışında bırakılmalarıdır. Türk tarihine ilişkin olarak Lord CURZON’un bildikleri, askerlik hizmetinin azınlıklar için bir baskı aracı olduğunu göstermektedir. Bu da, alt komisyonun dikkatle incelemesi gereken bir sorundur.
Lord CURZON, İsmet Paşa’nın söylevinin en önemli noktasına,başka bir deyimle Milletler Cemiyeti konusundaki sözlerine gelmektedir. Bu nokta üzerinde Türk Temsilci Heyetinin daha önce takındığı tutum, Konferansı büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı; fakat İsmet Paşa, şimdi Konferansa tam bir açıklık ve içtenlikle Türk Hükümetinin,barış yapılır yapılmaz, Milletler Cemiyetine girmeğe hazır olduğunu bildirmiştir. Öte yandan İsmet Paşa şöyle de demiştir: Biz burada barış yapmak için bulunuyoruz.
Bundan şu çıkmaktadır. Barış ne kadar çabuk yapılırsa, Türkiye de Milletler Cemiyetine o kadar çabuk girmiş olacaktır. Lord CURZON, Türkiye’yi birkaç hafta içinde Milletler Cemiyetine üye göreceğini ummaktadır.
İsmet Paşa’nın konuşması , özellikle iki nedenle iyi karşılanmıştır. Önce , şunun için:Türkiye, ileride öteki Avrupa Devletleriyle işbirliğinde bulunmağa ,bugüne kadar olduğundan daha çok güvenebilecektir; İkinci olarak da şunun için: Türkiye’nin Milletler Cemiyetine katılma isteğinde bulunması, şimdi Lausanne’da
görüşülmekte olan bir çok sorunun çözümüne yol açabilecektir. Bu, yalnız azınlıklar sorunu için değil, öteki üç sorun için de söz konusudur ve bu sorunlar bakımından, Konferansın çalışmaları gerçekten kolaylaşmış olacaktır.
İsmet Paşa, konuşmasının son bölümünde, Misak-ı Milli’nin bir maddesindeki garanti uyarınca, Türk Hükümetinin azınlıklara Avrupa antlaşmalarında tanımlanan genel hakları tanımağa çekincesiz (ihtirazi
kayıtsız) razı olduğunu söylemiştir. Lord CURZON bu konuda şunu belirtmek ister ki, çeşitli Avrupa Devletleriyle yapılmış azınlık antlaşmalarının her durumu karşılamaya yeterli olduğu kesin olarak söylenemez. Bu alt komisyonca dikkatle incelenmesi gereken bir noktadır. Lord CURZON ,İslam hukukunda da ,Osmanlı İmparatorluğundaki Müslüman olmayan toplulukların yararına, din ve öğretime ilişkin bir takım çok özel ayrıcalıkların bulunduğunu, Türk Temsilci Heyetine hatırlatmak istemektedir.
Bu ayrıcalıkların kaldırılması ya da onların yerine ,daha önce yapılmış azınlık antlaşmaları hükümlerinde kabul edilmiş genel hakların konulmaması çok istenir bir şeydir. Lord CURZON,düşüncesini bir örnekle açıklamak için ,Sultan Abdulmecid’in 1839 da ilan ettiği ve Türkiye’de din topluluklarına daha önceleri
tanınmış olan ayrıcalıkları yeniden doğrulayan ünlü Gülhane Hattı Hümayunu’nu belirtti. 1856 Paris Antlaşmasından sonra, Berlin Antlaşmasının 67.inci Maddesiyle yeniden belirtilen bu ayrıcalıkları garanti altına alan yeni bir Hattı Hümayun ilan edilmiştir. Son olarak,azınlıkların yararlandıkları ayrıcalıkları
garanti altına alan 1876 Anayasası vardır. Türk Temsilci Heyeti ,bu ayrıcalıkların ve garantilerin ileride
kaldırılmasının doğru olmayacağını, şüphesiz kabul edecektir. Lord CURZON, azınlıklara verilecek garantiler bütünü içine almak amacıyla, İslam Hukukunun bu hükümlerine alt komisyonun dikkatini özel olarak çekmek istemektedir.
Son olarak, azınlık konusunda Avrupa antlaşmalarının hükümleri, garantilerin etkili olarak denetlenmesini
Milletler Cemiyetine bırakmaktadır. İşte bunun için Lord CURZON , İsmet Paşa’nın Milletler Cemiyetine ilişkin sözlerini işitmekle mutluluk duymuştur. Türkiye Cemiyete katılınca, kendisi orada yok iken, tatsız bir sorunun ortaya atılmasından korkusu olmayacaktır; çünkü,kendisini ilgilendiren bir sorun ne zaman ortaya atılırsa ,Türkiye’nin konuşmağa ve alınacak her türlü tedbir üzerinde tartışmalara,kararlara ve bunların uygulamasına katılmağa hakkı olacaktır. Bu sabah ,Komisyondaki konuşmaların en önemli sonucu bu olmuştur.
Lord CURZON, hem (Müttefik) meslektaşları hem de kendi adına ,İsmet Paşa’ya yaptığı bu konuşma için teşekkürlerini sunar ve alt komisyonda başlayacak çalışmalara başarılar diler.
M.BARRERE …., Marki GARBONİ….,M.VENİSELOS …., İSMET PAŞA…, M.VENİSELOS…,
Sir Horace RUMBOLD….,M.SPALAİKOVİTCH….
ALT KOMİSYON RAPORU
Azınlıklar Alt komisyonunun çalışmalarına ilişkin M.MONTAGNA’nın raporu (Ek A)Komisyona sunulmuş bulunmaktadır.
>
Alt Komisyon Raporu.
M.MONTAGNA, Azınlıklar Alt-Komisyonu incelenmesine havale edilmiş sorunların iki çeşit olduğunu hatırlattı: Bu sorunlardan bir takımı ,Türkiye’de yerleşmiş bütün azınlıkların genel olarak korunmasına;bir
takımı da, Türkiye’de oturan bazı etnik topluluklara (cemaatlara) ilişkindi. Birinci sorunlar bakımından, Alt- Komisyon, içten bir uzlaşma çabasıyla, azınlıkların korunmasını etkili bir şekilde sağlamayı öngören hükümlerin hemen hemen tümü üzerinde tam bir anlaşmaya varabilmiştir. Böylece,Temsilci Heyetleri, aşağıdaki konularda görüş birliğini gerçekleştirmişlerdir:
Hiç şüphesiz, bu hükümler çok büyük ölçüde önemlidir; fakat bunlardan hiç biri, azınlıklar için, kişisel statüleri ile aile statülerine (Statut personnel et familia) ilişkin olan hükümlere eş değerde değildir. Bu hükümler bütünüyle Milletler Cemiyetinin garantisi altına konmuştur.
Programın üçüncü bölümünde -başka bir deyimle,Türkiye’de oturan bir takım etnik topluluklara ilişkin
sorunlarda – Alt-Komisyon çok daha az başarılı olmuştur. Bu konuda bir antlaşmaya varılamadığından, Alt- komisyon, Ermeni sorununu ,Asuriler-Keldaniler (Assyro-chaldéennes) sorununu ve her iki Trakya’nın
Bulgar göçmenleri sorununu incelemek üzere Komisyona geri göndermek zorunda kalmıştır. Bütün bu sorunlara ilişkin olarak, Alt-komisyon , Türk Temsilci Heyetinin kesin red cevabı ile karşılaşmıştır.
Bununla birlikte, M.MONTAGNA, Türk Temsilci Heyetinin, bütün dünya kamu oyunun bu soruna gösterdiği ilgiyi göz önünde tutarak ve Büyük Devletlerin bu konuya ilişkin tavsiyelerinde esinlendikleri salt insanca düşünceleri dikkate alarak, Devletlerin, büyük bir moral ülküyü gerçekleştirmek amacıyla giriştikleri görüşmelere kapıyı kapatmak istemeyeceği umudunu beslemekten vazgeçmemiştir.
Öte yandan , iki noktada,çözümlenmesi gereken bir görüş ayrılığı vardır.
(a) Müslüman olmayanların askerlikten bağışık tutulması;
(b) Genel affın genişletilmesi.
Türk Temsilci Heyeti, Müslüman olmayanları askerlik hizmetinden bağışık tutmayı kesin olarak reddetmektedir; çünkü, herkesin kanun önünde eşit olması ilkesini çiğnemek istememektedir; çünkü, böyle bir bağışıklığın, Türkiye’de oturan Müslüman olmayan unsuru, ekonomik bakımdan güçlendirmesinden çekinmektedir; son olarak, çünkü, bu unsurun,askerlik hayatından kurtularak, öteki unsurların zararına
sayıca çoğalmasından korkmaktadır. Bununla birlikte, Türk Temsilci Heyeti, askerlikten bağışık tutulma ilkesinin, genel ya da sınırlı olarak, Türk kanunlarınca kabul edilmesi halinde, bu bağışıklığın, ayırım yapılmaksızın, bütün Türk uyruklarına uygulanması gerektiğini de belirtmiştir.
Genel af konusu, böyle bir affın, duyguların yatıştırılmasına gerçek bir katkıda bulunması için, mümkün olduğu ölçüde geniş tutulması gerektiği ilkesi üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Bu konuda , yalnız kabul edilecek hükümlerin ayrıntıları üzerinde görüş ayrılıkları vardır.
M.MONTAGNA, bu iki noktada anlaşmaya varılmasının kolay olacağı kanısındadır. M.MONTAGNA, Alt- komisyon çalışmalarının en büyük kısmını nitelendiren bu iyi niyet ve uzlaşma zihniyetiyle, Komisyonun bu
anlaşmayı gerçekleştirmesini dilemektedir. Bu şüphesiz, Konferansın candan istediği ve bütün dünyanın sabırsızlıkla beklediği barışın gerçekleşmesi için iyi bir işaret olacaktır.
M.BARRERE ….
İSMET PAŞA, her şeyden önce, Azınlıklar Alt-komisyonuna, çalışmalarını yürüyüş tarzı için teşekkür etmek istediğini söyledi. İSMET PAŞA, Komisyonun, kendisine havale edilen sorunların incelenmesinde ve görüşülmesinde, sürekli olarak, büyük ve övgüye değer bir uzlaşma zihniyeti gösterdiğini kabul etmektedir.
Bir takım Avrupa Devletlerinin imzalamış olduğu öteki garanti antlaşmalarında yazılı olan hükümleri, özellikle Türk temsilcilerinin -mahalli ihtiyaçlarla Türkiye’deki azınlıkların özel durumlarını bağdaştırmaya çaba göstererek- kabul etmeleri yüzünden, bir çok nokta üzerinde anlaşmaya varılabilmiştir.
Bununla birlikte, her ne kadar temel sorunlar üzerinde bir anlaşmaya varılmışsa da, çözümlenmesi gereken iki sorun kalmaktadır.
1.- Müslüman olmayan azınlıklara mensup olanların askerlik hizmetinden bağışık tutulmaları.
2.- Genel af.
Türk temsilcileri, Müslüman olmayan azınlıklar yararına olarak askerlik hizmetinden bağışıklık konusunda, Müttefik Devletlerin öne sürdükleri görüşü kabul etmelerine engel olan önemli nedenleri, Alt-komisyon ayrıntılı olarak açıklamaktan geri kalmamışlardır. Böyle olunca, bu konuya yeniden dönmek lüzumsuz olacaktır.
Genel affa gelince, Türk Temsilci Heyetinin en önemli saydığı nokta şudur: Savaş acılarının yatıştırılmasına
çalışılır ve savaşa karşı büyük bir hoşgörü ve cömertlik düşüncesiyle davranırken,aynı acıma ve af tedbirleri, Türk davasına bir yardımda bulunmuş olan, Müttefik uyruklarına da uygulanmalıdır.
İSMET PAŞA, her iki tarafça da açıklanan uzlaşma zihniyeti sayesinde, bu iki soruna tatmin edici bir çözüm yolu bulmanın mümkün olacağını ummaktadır. İSMET PAŞA, özel yurtlar* sorununa geçerek, Müttefiklerin bu konuda öne sürdükleri teklifin Türkiye’yi parçalamak anlamına geleceğini söyledi. Bu yüzden , Türk Temsilci Heyeti, böyle bir sistemin görüşülmesine girişmeye bile imkan görmemektedir.
Bulgar azınlıklarına gelince, İSMET PAŞA, Türkiye ile Bulgaristan arasında on yıl önce yapılmış sözleşmeye dayanarak, nüfus mübadelesi sorununa yeniden dönmenin mümkün olmadığını hatırlatmakla yetindi.
Sözlerini bitirirken, İSMET PAŞA, henüz askıda kalan bu iki sorun -genel afla askerlik hizmeti- üzerinde,
artık bir anlaşmaya varılacağı umudunu yeniden belirtti.
M.VENİSELOS …., M.MONTAGNA ….,
İSMET PAŞA,yapmış olduğu açıklamayı tamamlamak üzere,aşağıdaki bildiriyi okudu:
Müttefik makamlar gerek siyasal,askeri ya da adi suçlardan ,gerekse güvenlik ya da kolluk (polis) düzeni bakımından ya da her türlü başka nedenler yüzünden tutuklayıp, Türkiye dışına götürdükleri Türk Uyruklarını -hüküm giymiş ya da giymemiş olsunlar – Türk Hükümetine geri vereceklerdir.
Savaş tutsaklarının durumu göz önünde tutulmazsa ,genel affa ilişkin hükümler eksik kalacaktır. Bunun için, cezalandırılması gereken herhangi bir eylemde bulunmuş savaş tutsaklarının ve sivil tutsakların karşılıklı olarak af edilmelerine ilişkin bir hükmün antlaşmaya eklenmesini istemekteyiz.
M.MONTAGNA, savaş tutsakları sorununun askerlik uzmanlarına havale edildiğini ve uzmanların görüşlerini Henüz belirtmemiş olduklarını hatırlattı. Bu sorunu ,şimdilik, görüşülmekte olan hükümlerden ayrı tutmak mümkün görünmektedir.
M.VENİSELOS ….;
*Fransızca metinde “foyers spéciaux” ,İngilizce metinde “national homes” terimleri kullanılmaktadır.
Lord CURZON, hem bu sorunu incelemekle görevli Komisyonun başkanı sıfatıyla, hem de Alt-komisyon
Raporu kendisine gönderilmiş olduğu için, bu konuda bir takım görüşler öne sürmesinin beklendiğini düşünmekte olduğunu söyledi. Böylesine önemli bir konunun yarım saat içinde incelenip sonuçlandırılması pek uygun düşmeyecektir. Bundan başka, Komisyonun, Alt-komisyonun çalışması ve bir sonuca varamadığı noktalar üzerinde ,genel olarak bilgi edinmesi de gerekmektedir.
Lord CURZON, Alt-komisyona yöneltilmiş övgülere katılmak istemektedir. Alt komisyon on altı oturum
yapmıştır; kendisine sunulmuş olan konunun son derece önemli olduğunu kavramıştır; yılmadan çalışmıştır;
İsmet Paşa’nın biraz önce dediği gibi ,bütün üyeleri genel olarak uzlaşma zihniyetiyle davranmıştır. Raporunda açıklanmış sonuçlara erişebilmek için , Alt- komisyonun Başkanı M.Montagna’nın , son iki üç hafta içinde ,eşsiz bir sabır ve içtenlikle sürekli olarak çalışmış olması, özel teşekkürler hak etmektedir.
M. Montagna , azınlıklar yararına olarak kararlaştırılan garantilerin ana çizgilerini konuşmasında özetlemiştir; raporunda da bunları şöyle belirtmektedir:
Türk Temsilci Heyeti Müslüman olmayan azınlıkların, Müslümanlara tanınmış aynı yurttaşlık haklarıyla
siyasal haklardan yararlanmalarını, Türkiye’de oturan herkesin kanun önünde,din ayırımı gözetilmeksizin, eşit olmasını, bütün Türk yurttaşları için, özel ya da ticaret ilişkilerinde olduğu gibi, din, basın konularında ve toplantılarında istedikleri dilleri serbestçe kullanmalarını garanti kabul etmektedir. Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyrukları mahkemeler önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından, uygun düşen kolaylıklardan yararlanacaklardır. Hayır işleri ve din kurumlarıyla sosyal kurumlar, okullar ve öteki öğretim ve eğitim kurumları bakımından, Müslüman olmayan azınlıklar,bütün
Türk yurttaşlarıyla aynı haklara sahip olacaklar, fakat, Müslüman olmayan azınlıkların önemli bir oranda
oturdukları il ve ilçelerde genel öğretim konusunda kendilerine uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.
M.Montagna, bu hükümleri, Milletler Cemiyetinin garantisi altına konulduğunu da sözlerine eklemiştir.
Anlaşmanın ikinci noktası, Müslüman olmayan azınlıkların aile statüleriyle kişisel statüleri konusunda, zor bir soruna ilişkindir. Lord CORZON ,Türk Temsilci Heyetinin bu konuda uzlaşma zihniyeti gösterdiğini görmekle mutluluk duymaktadır. Türklerden ve ilgili azınlıkların temsilcilerinden kurulu özel bir komisyonca bu konuda düzenlemeler yapılacak, anlaşmazlık çıktığı zaman ,Türk Hükümetiyle Milletler
Cemiyetinin birlikte atacakları bir üst-hakeme baş vurulacaktır. Bu konuya ilişkin olarak,azınlık topluluklarına, kendi kanunlarının ve yerleşmiş geleneklerinin uygulanması için önemli garantiler sağlayacağını da Lord CURZON ummaktadır.
Henüz sözü edilmemiş üçüncü bir noktada da, Türk Temsilci Heyetinin uzlaşıcı bir zihniyetle davrandığını
övgüyle belirtmek isterim: Bu da,Türk Temsilci Heyetinin, Müslümanlaştırılmış kadınlarla çocukların yurtlarına ve kendi topluluklarına geri verilmesi ve Hıristiyanların,savaş süresince kanunsuz olarak ellerinden alınmış mallarına, yeniden sahip olmaları konusunda, silah-bırakışımından (mütarekeden) bu
yana, Büyük Devletlerin çabalarının sonucu olarak, alınmış kararlara itirazda bulunmamayı kabul etmesidir. Türk Temsilci Heyeti,Türk Hükümetini,bu geri verme işine devam etme yükümü altına koymayı
kabul etmemiştir; fakat, Müttefik Devletlerin koruyuculuğu altında yapılmış bulunan işlemlere itiraz etmemeğe ve özel kişilerle ve öne sürülecek hak istemlerine ilişkin olarak girişilmiş bütün işlemlere yapılacak itirazların hakemliğe götürmeğe razı olmuştur.
M.Barrere’in belirttiği gibi , Alt-komisyonun Türk Temsilci Heyetine verdiği iki büyük tavize geçiyorum.
Alt-komisyon ,önce ,bütün azınlıkların,başka bir deyimle, Müslüman olmayan azınlıklar gibi Müslüman
azınlıkların da -örneğin Kürtler, Çerkezlerin ve Arapların – tasarıdaki koruma tedbirlerinden yararlanmalarında direnmiştir. Türk Temsilci Heyeti, bu azınlıkların korunmaya ihtiyaçları olmadığını ve Türk yönetimi altında bulunmaktan tamamıyla memnun olduklarını söylemiştir. Lord CURZON,durumun
gerçekten böyle olduğunu ummak istediğini söyledi. Ne olursa olsun, Alt-komisyon , bu inandırıcı sözler üzerine, koruma tedbirlerini, yalnız, Müslüman olmayan azınlıklarla sınırlamayı kabul etmiştir. Alt-komisyon ,II. ci Maddenin,bu azınlıklara yeter ölçüde koruma sağlayacağı umudundadır; Lord CURZON buna pek güvenmemekle birlikte, böyle olduğunu ummak istemektedir.
M.Barrere’in hatırlattığı ikinci tavize- Milletler Cemiyetinin İstanbul’da özel bir temsilcisinin bulunmasına
ilişkin tavize- gelince, Türk Temsilci Heyetinin bu konuda öne sürdüğü itirazları, Lord CURZON, hiçte
beklememekteydi. Bu hiçbir bakımdan, bir ilke sorunu değil, fakat işleri yürütmede kolaylık sağlama sorunudur. Yunan Temsilci Heyeti, böyle bir temsilcinin Atina’da bulunmasını kabul etmeğe hazır olduğunu söylemiştir. Milletler Cemiyetinin Londra’da ve sanırım, Paris’te birer bürosu vardır;Milletler
Cemiyeti Londra’ya bir temsilci göndermek isteseydi ,buna itiraz etmek aklımdan geçmezdi; M.Poincare’nin de Paris’te aynı şeyi söyleyeceğinden eminim. Böyle bir şey, bize, egemenliğimizin çiğnenmesi gibi gelmezdi. Lord CURZON o kanıdadır ki,ileride,barışın yapılmasından sonra Türkiye
Milletler Cemiyetine üye olduğu vakit, başkentinde Milletler Cemiyetinin bir temsilcisinin bulunmasını
pek elverişli görecektir. Bu yüzden , Lord CURZON, Türk Temsilci Heyetinin öne sürdüğü itirazın, uygulamada göz önünde tutulmayacağını ummaktadır.
Üzerinde henüz anlaşmaya varılmamış iki sorun kalmaktadır: Birincisi askerlik hizmetinden bağışıklık
konusudur. Lord CURZON, çeşitli vesilelerle belirttiği görüşlerini yeniden söylemeyi, askerlik hizmetinin
zorunlu olmasının Türkiye’de din azınlıklarına karşı ne ölçüde baskı ve zorbalık aracı olduğunu, ortaya
koymak istememektedir. Fakat bu konu,dünyanın her yanında çok büyük ve haklı bir ilgi uyandıran sorunlardandır. Müttefikler, önce bir vergi (bedel) karşılığı azınlıkların askerlik hizmetinden tüm olarak bağışık tutulmalarını teklif etmişlerdir. Türk Temsilci Heyeti buna itiraz edince, Müttefiklerin teklifi, Türkiye’nin Müslüman olmayan uyruklarının askerlik hizmeti dışında tutulmalarının mümkün olup,
olmadığını , Türk Hükümetinin ,Milletler Cemiyetiyle birlikte incelenmesini telkin etmeye kadar indirilmiştir. Bu taviz ne kadar büyük olursa olsun, Türk Temsilci Heyeti, bunun Türkiye’nin bir iç sorunu
olduğunu ,askerlik hizmeti konusunda Türk Hükümetinin , Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında hiçbir ayırım yapmayacağını ileri sürerek, Müttefiklerin teklifini reddetmiştir. Bu reddi Lord CURZON biraz hayretle öğrenmiştir; çünkü ,1922 Şubatında ,Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği bir kanun gözüne çarpmıştı. Bu kanunun ,sınırlı bir süre için çıkarılan, kural-dışı bir tedbir olduğu doğrudur; fakat, Müslüman olmayanlardan isteyenlerin, gücüne göre 300 TL ile 500 TL arasında bir vergi ödeyerek, askerlik hizmetinden bağışık tutulmasını öngörmekteydi. Bu vergi, Lord CURZON’a çok ağır ve baskı altında tutucu görünmektedir;bununla birlikte, Lord CURZON, yalnız bu kanunun özü olan ilkeyle ilgilenmektedir; Müttefikler , işte bu ilkenin uygulanmasını istemektedir. Bu kanunla Büyük Millet Meclisi,
Müslüman olmayanların savaş sırasında yararlı bir yoldan Türk ordusuna katılamayacakları ve Devlet önemli bir gelir sağlayacak bir başka çeşit hizmetle yükümlü tutulmalarının daha iyi olacağını kabul etmiştir. Lord CURZON, İsmet Paşa’nın bu konuda bir şeyler söyleyip söylemeyeceğini bilmemektedir;
Fakat ,Türk Temsilci Heyetinin Lausanne’daki tutumunun Ankara’da alınan kararla çelişmekte olduğuna, İsmet Paşa’nın dikkatini çekmek istemektedir.
İkinci sorun, genel af konusudur. M.Montagna, Alt-komisyonun amacının ,genel affı mümkün olduğu kadar genişletmek,bunun sonucu olarak da, Türkiye’de ve Yunanistan’da oturan herkesin,ayırım yapılmaksızın, bu aftan yaralanmasını sağlamak olduğunu söylemiştir. Türk Temsilci Heyeti ise, kendi
açısından, ilke olarak,bir genel affın istemeğe değer olduğunu kabul etmekle birlikte, bu affın yalnız Müslüman olmayanlarla sınırlandırılması gerektiğinde direnmiştir. Lord CURZON, Türk Temsilci Heyetine şunu sormaktadır: Böyle bir davranış Türkiye bakımından akıllıca bir davranış mıdır? Böyle bir tutum, Türk Hükümetinin kendi uyruğu olup da savaş sırasında Müttefiklere bir takım hizmetlerinde bulunmuş olanlara karşı misilleme (représailes) tedbirleri uygulamak isteğinde olduğu sanısını uyandırmaktadır. Bu, şu demek oluyor: Türkiye’den kaçmış bulunan bir takım azınlık topluluklarından olanlar, memleketlerine dönmekten ya korkacaklar ya da misilleme tehdidi altında yaşayıp çalışmak zorunda kalacaklardır. Örneğin, Kuzey Anadolu’da,Bursa’yı da içine almak üzere,bu şehrin batısında dağınık olarak yaşayan Çerkezlerin durumu budur. Çerkezler, savaş sırasında ,yaşadıkları yerler yüzünden
Müttefik Devletlerle sıkı temasta bulunmuşlardır; bugün bunlar Türkiye dışında, her yana dağılmış bir durumdadırlar;bununla birlikte, Türkiye nüfusunun pek yararlı ve pek önemli bir unsurudurlar; bunların,
sürekli olarak yakınmalarına yol açacak durumlarla karşılaşmaksızın yaşayabilecekleri koşullar altında yurda dönmeleri, şüphesiz, Türklerin de çıkarlarına uygun düşecektir.
M.Veniselos, genel affa ilişkin olarak bir hüküm eklenmesini teklif etmiş ve Türk Temsilci Heyeti M.Veniselos’un görüşüne katıldığı halde, Müttefik Devletlerin bu teklife karşı çıkmalarının, kendisini biraz hayal kırıklığına uğrattığını söylemiştir. M.Montagna, bu teklifi Alt-komisyonun dikkatle incelemiş olduğunu, fakat bunu reddetmek zorunda kalmış bulunduğunu belirtmiştir. Bu koşullar altında, Komisyonun, Alt-komisyonun görüşünü benimsememesi çok güçtür.
İsmet Paşa, bir başka noktayı belirterek, savaş tutsaklarına ilişkin bir hükmün konulmasını istemiştir.
M.Montagna, bu konunun Müttefik askerlik uzmanlarınca incelenmekte olduğunu,uzmanlar kabul ederlerse, böyle bir hükmün konulmasının belki de mümkün olacağı cevabını vermiştir. Lord CURZON,
genel affa ilişkin II.ci maddeye de itiraz edildiğini öğrenmiş bulunmaktadır; bu konuda ,Fransız Hükümeti adına , M.Bompard bir bildiride bulunmak istemektedir.
Lord CURZON, daha önemli olan bir başka noktanın bulunduğunu söyledi. İsmet Paşa, bu iki noktaya
-askerlik hizmetiyle genel affa- ilişkin olarak,bir anlaşmaya varmanın mümkün olacağı umudunu belirtmiştir. Lord CURZON, İsmet Paşa’nın ,Müttefiklerce askerlik hizmeti konusundaki itirazlarının geri alınması şartıyla, bir iki küçük nokta dışında, Müttefik Temsilci Heyetinin teklif ettikleri biçimde genel affı
kabul etmek eğiliminde olduğunu mu anlatmak istediğinden ,tam olarak emin değildir. İsmet Paşa bu konuda hemen bir şey söyleyecek durumda değilse, Lord CURZON şimdi cevap vermesini istememektedir;
ancak, Türk Temsilci Heyetinin bu konudaki görüşlerini yakında bildireceğine de güvenmektedir.
M.Barrere’in dokunduğu ve dünyanın çok önem verdiği bir anlaşmazlık noktası kalmaktadır: Daha önce de söz konusu edilmiş olan, şurada burada kalmış toplulukların durumu. Çağıran Devletler, konuyu inceden inceye düşündükten sonra, Ermenilerin,Asuriler-Keldanilerin ve Bulgarların Lausanne’de bulunan temsilcilerini dinlemekten kaçınamayacaklarına karar vermişlerdir.
Müttefiklerin başka türlü davranmalarına da imkan yoktur. Bu temsilci heyetleri burada bulunmaktadırlar; haftalardan beri beklemektedirler; bu temsilci heyetleri içinde önemli kişiler bulunmaktadır; öne, sürecekleri ciddi istekleri vardır. Lord CURZON bunların dinlendikleri özel oturumlarda bulunmayı Türk Temsilci Heyetinin reddetmiş olmasına çok üzülmektedir. Bir kimse yakınmaktaysa , en iyi yol ,o kimseyi dinlemek ve açıklamalarda bulunmağa çağırmaktadır. Alt-komisyonun bir oturumunda bir olayın ortaya çıkmasıyla, konunun siyasal alana dökülmüş olduğunu öne sürerek, Türk Temsilcisinin oturumu bırakıp gitmesine Lord CURZON çok üzülmüştür. Lord CURZON, bu soruna ilişkin olarak,Devletlerin hiçbir siyasal amaç gütmediklerini ,bütün Müttefik Temsilci Heyetleri adına da söylerken, sözlerine Türk Temsilci Heyetinin inanacağını ummaktadır. Biraz önce M.Barrere’in de dediği gibi, Büyük Devletler yalnız insanlığa hizmet amacını gütmektedirler.
ERMENİLER.
Ermenilere gelince, lord CURZON, yalnız birkaç söz söylemekle yetinecektir; çünkü, M.Montagna, bu sorunu daha önce büyük bir yetenekle açıklamış bulunmaktadır. M.Montagna, Ermeniler için bir Ulusal Yurt kurulması teklifinin , hiçbir zaman, Türkiye’nin egemenliğini çiğnemek, Devlet içinde bir Devlet (imperium in imperio) yaratmak ya da bir özerlik rejimi kurmak amacı gütmediğini ortaya koymuştur.
Türk Temsilci Heyetinin Müttefiklerin teklifine karşı itirazlarına Lord CURZON’un hayret etmesinin nedeni , Türklerin,Devletin egemenliğini çiğnemek saydıkları özel bir rejimin Ege Denizi adalarına uygulanmasını, biraz önce, kendilerinin teklif etmiş bulunmalarıdır. M. Montagna bu kadar ileri de
gitmemiştir. M.Montagna , yalnız, ister Sir Horace Rumbold’un telkin ettiği gibi Güneyde, Suriye sınırı
yakınında , isterse bir başka yerde, Türk kanunlarına bağlı ve bir Türk Genel Valisinin yönetiminde olmak üzere, soylarını, dillerini ve kültürlerini yaşatabilecekleri bir toplanma yeri olarak, bir bölgenin Ermenilere
ayrılmasını teklif etmiştir. Türk Temsilci Heyeti, bu teklifi – bu zararsız biçimiyle bile- reddetmiştir;öyle görünüyor ki ,İsmet Paşa, bu reddi yenilemektedir. Lord CURZON, Türk Temsilci Heyetinin bu noktada çok kesin davranmakta direnmeyeceğini ummaktadır. İleride barış yapıldıktan sonra, Türkiye Milletler
Cemiyetine üye olduğu vakit, ülkesindeki nüfusun yerleştirilmesini düzenlemek için tedbirler almağa girişecektir. O zaman , Türkiye ,Ermenilere cesaret verici böyle bir tedbirin kendi çıkarlarına uygun olduğunu , her halde görecektir.
Asuriler-Keldaniler
Davaları dinlenmiş olan ikinci topluluk, Asuriler-Keldanilerdir; bunların sayıları azdır; fakat bunlar, soyları, tarihleri, dinleri ve çektikleri acılar yüzünden, dünyada aynı boydan herhangi bir topluluktan çok daha ilgi çekicidirler. Bu halk, darmadağın olmuştur; bu halkı, Türkiye’de ve İran’da oturduğu yerlerden savaş kaçırtmıştır. Bunlardan bir kısmı Irak sınırlarında, az çok İngiliz koruyuculuğu altında yaşamaktadır; onlara,gösterdiğimiz ilgi yalnız sözde kalmamaktadır; çünkü İngiltere, onlara yardım için, silah-bırakışımından (mütarekeden) bu yana 4.000.000 harcamıştır. Bunlardan pek çoğu, şimdi ya Türk Ülkesinde bulunmakta ya da Çölemerik dolaylarına, yurtlarına dönmek istemektedirler. İngiliz Hükümeti, bunlardan İngiliz nüfuzu altındaki bölgede oturanlara olduğu kadar, şimdi Türkiye’de bulunanlara ya da Türkiye’de bulunanlara ya da Türkiye’ye dönmek isteyenlere de elinden gelen yardımı şüphesiz yapacaktır.
Lord CURZON, onların dilleri, okulları, görenekleri ve dinleri konusundaki Türk Hükümetinin tam garantiler vereceğini ummaktadır.
Trakya Bulgarları.
Temsilcileri Çağıran Devletlerce dinlenmiş bulunan üçüncü topluluk, Trakya’dan kaçmış Bulgar göçmenleridir. Bunların yurtlarına dönmelerine karşı Türk Temsilci Heyetinin öne sürdüğü itirazı da
anlamak güçtür. Yunan Temsilci Heyeti, Balkan savaşlarından önce, Batı Trakya’da oturmakta olanları
buraya kabul etmeğe hazırdır; Türk Temsilci Heyeti ise, bunlardan hiç birini kabul etmek istememektedir. Bulgarların yıllarca Doğu Trakya’da oturmalarından başka, savaş sırasında Türklerin müttefiki bulundukları da göz önünde tutulursa, bu reddi anlamak daha da güçleşmektedir.
Lord CURZON, üzerinde bir anlaşmazlığın süre gittiği birkaç noktanın dostça bir çözüme bağlanacağı ve öne sürmüş bulunduğu daha genel nitelikteki görüşlerinden bir takımını Türk Temsilci Heyetinin inceleyeceği umudunu belirterek,sözlerine son verdi.
M.BOMPARD ……; Lord CURZON …;
İSMET PAŞA,Lord Curzon’a saygısı yüzünden kendisinden önce söz almış Temsilcilerin bir takım görüşlerini hemen cevaplandıracağını söyledi.
“Azınlık” terimine sınırlı bir anlam verilmesi, Müttefiklerce, Türk Temsilci Heyetine yapılmış önemli bir taviz gibi gösterilmektedir. Türk Temsilci Heyeti, durumu böyle görmemektedir. Türkiye’de hiçbir Müslüman azınlık yoktur;çünkü unsurları arasında hiçbir ayırım gözetilmemektedir. Lord Curzon, söz konusu Müslüman unsurların Türk halkıyla tam antlaşma içinde iyi geçinecekleri umudunu açılamıştır.
İSMET PAŞA, geleceğin, bu umudu haklı çıkaracağına kesin olarak inanmaktadır.
Yorumlar kapatıldı.