Yazarın notu: Babam Daniel ben Roza Rosha HaLevi z”l’nin anısına. Bu zamanda yaşayıp bu savaşı ve özellikle 7 Ekim’de yaşananları görse çok üzülürdü. Böyle diyeceğimi hiç tahmin etmezdim ama, iyi ki görmedi.
Ben çoksesli olmanın değer gördüğü bir çekirdek ailede büyüme şansı yakaladım. Henüz Çeşme yazları kasaba tadı verdiği dönemlerde, güneşli bir akşamüstünde, babam ve abimin seslerinin yükseldiğini hatırlıyorum. Şaşırmıştık. Genelde ailede yükselip tutkulu tartışmalar yaşayan hep ben, annem, ve anneannem idik. O zamanlar, abim ve babamın sesi sadece onlar için çok önemli bir konuda yükselirdi. Ve çoğunlukla sesleri başkasının seslerinin yükselmesine tepki olarak yükselirdi. Kendi aralarında tutkulu ve yüksek sesle konuştuklarını çok nadir duyduğumu hatırlıyorum. Zaten, 9 yaşıma bastığımdan beri abim İzmir’e çok az geldiği için, çok etkileşim fırsatımız da olmazdı.
Abim algoritmayı keşfetti mi, yoksa yarattı mı?
O gün babamla abim ne mi konuşuyorlardı? Yahudiliğe göre, babam, icat etmenin aslında bir ‘keşfetme’ olduğunu öne sürüyordu. Babam, hiçbir şeyin insanlar tarafından yaratılamayacağını, çünkü, her şeyin çoktan Allah tarafından yaratılmış olduğunu ve bilim insanlarının sadece var olan şeyleri keşfettiklerini öne sürüyordu. Öte yandan, doktorasının üçüncü veya dördüncü senesindeki abim, yakın zamanda, kendi deyimiyle ‘komplike ama basit’ bir algoritma yazmıştı. Abim, algoritmasını ‘keşfetme’ ihtimali olmadığını, ve tamamen kendisinin yarattığını söylüyordu. Bu iki duruş üzerinde saatlerce tartıştılar.
Ben arabuluculuk yapmaya çalıştım. Bir yandan, şöyle düşünüyordum: abim dünyada var olan şeylerden esinlenebilirdi. Ve böylece algoritmasını yaratabilirdi, ve babam da dolayısıyla bunu ‘keşfetmek’ olarak tanımlayabilirdi. İki söylemi farklı perspektiflerden aynı şeyi gördükleri doğrultusunda buluşturmayı başarmıştım! Fakat ne abim, ne de babam benim görüşüme katılmışlardı. Bana, “Rozi, bırak da konuşalım, bir dinleyeyim, ne diyor,” dediler.
Görüntüde paralel olan, yani benim her türlü arabuluculuğuma rağmen kesişemeyecek bu iki söylem, aslında günün sonunda benim gibi üçüncü bir bakış ile kesişebilirdi. Fakat, aynı fikirde oldukları tek nokta ise: bu konuda tamamen zıt düşündükleri, ve aynı noktada buluşmalarının kesinlikle mümkün olmadığıydı. O gün, ironik bir şekilde “anlaşamadıklarına” anlaştılar, ve konu rafa kaldırıldı. Bir daha bunu tartıştıklarını hatırlamıyorum.
Paralelliğin Geometrisi ve Tarihi
Bu ‘paralel söylemler’ konseptini, üniversitedeki tarih hocam, Profesör Ilan Troen’den duymuştum. Geometride, iki paralel doğrunun hiçbir zaman kesişmeyeceği gibi, kendsinin verdiği İsrail Devleti’nin Tarihi dersinde, Arapların ve Yahudilerin paralel söylemlerinin kesişmesinin de mümkün olmadığını anlatıyordu:
“Önyargıdan kaçınma konusundaki endişe, tarih öğretiminin savunuculuğa dönüşmemesi için yapılan derin ve takdire şayan bir bağlılığı yansıtır. Bu niyet, genellikle “paralel söylemler” olarak adlandırılan şeye artan ilgiyle ifade edilir. Çatışan yorumları olan karmaşık konuların doğru şekilde öğretilmesi, birden fazla perspektif sunmayı gerektirir. Bu yaklaşım, tüm gözlemcileri tatmin etmeyi amaçlayan tek, kapsamlı ve “gerçek” bir hesap elde etmeye çalışmaktan daha dürüsttür. Sonuçta, doğada ve geometride olduğu gibi, paralel çizgiler asla kesişmez. Farklılıkları çözmeye çalışmaktansa, birbirimizin gerekçelerini takdir etmek, anlaşma olmaksızın bile sağlıklı bir sempatiye yol açabilir.”[1]
Profesör Troen, o zamandan beri derslerini genişletti, ve dersin zorunlu okumaları içeriğinde İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi’nin yanısıra, FKÖ Antlaşması, Hamas Tüzüğü, 1937 Peel Komisyonu Raporu incelemeleri de olan, paralel söylemleri gözlemleyen dersler verdi[2].
Prof. Troen’in dersini alana kadar, İsrail ve Filistin konusunda öğrendiklerimi televizyondan, sınırlı da olsa o zamanlar daha revaçta olan Twitter, Facebook ve diğer çevrimiçi veya sosyal medya kanallarından ve evlerde konuşulanlardan toplamıştım. Bugün belki sadece o dersin etkisi sebebiyle, Twitter’da kimi İsrailli, kimi Filistinli, okumayı tercih etmeyeceğim söylemlere sahip insanları takip ediyorum.
Barışa Alan Bırakmayan, Duygusal & Entellektüel Tembellik
Babam 7 sene önce, çok beğenerek tercümelerini her hafta sinagogda okuduğu Rabbi Sacks’in haftalık bir yazısını özetlemiş:
Rabbi Sacks özetle diyor ki, “Hristyanlar Güneş takvimini kullanır, Müslümanlar Ay takvimini, Yahudiler ise her ikisini… Eski Yunan’dan beri insanlık, her şeyi açıklayacak bir prensibi aramaktadır. Tıpkı Arşimed’in bir noktadan referans alarak tüm dünyayı hareket ettirmek istemesi gibi… Yahudilik bunun ötesinde bize gerçeğin daha karmaşık olduğunu öğretir. Gerçeği üç boyutta görebilmek için zamana ve mekana uyarlanan en az iki perspektif olması gerektiğini söyler.[3]”
Prof. Troen, tarih öğretiminin savunuculuğa dönüşmemesini neden öne sürüyor olabilir? Rabbi Sacks, neden gerçekliğin anlaşılması için o konuda en az iki perspektif gerektiğini belirtmiştir? Konuyu sahaya, İsrailli ve Filistinlilerin bulunduğu noktaya çekersek, görüyoruz ki insanların, insanlığın, ve barış imkanının ciddi şekilde sınandığı bir dönemdeyiz. Bugün, gelecekte barışın sağlanmasına alan bırakmak demek, gerçekliğin birden fazla perspektifini kabul etmek ve ona alan açmak demektir. Yuval Noah Harari, bu konuda İsrailli veya Filistinli olmayanlara barışa alan bırakma çağrısında bulundu:: “Entelektüel olarak tembel olmayın, duygusal olarak tembel olmayın, bu korkunç gerçekliğin sadece bir kısmını görmeyin”[4].
Kendisinden aldığım paralel söylem ağırlıklı dersten 15 yıl sonra, Profesör Troen, bir ay önce, CNN’de kısa bir yazı yayınladı: “Büyükannem bir pogromda öldürüldü. Ve sonra, kızım da.[5]”
Anneannesinin sadece Yahudi olduğu için öldürülmesinden 104 yıl sonra, 7 Ekim’de başlarına gelen felaketi anlattı:
Annem, annesinin acımasız sonunu gördü ama bir şekilde hayatta kaldı…. Şimdi ise kızım Deborah Mathias, kocası Shlomi Mathias ile birlikte, karşılıklı anlayış ve barışçıl şekilde bir arada yaşamaya adanmış oldukları Gazze sınırındaki bir kibbutzda vahşice öldürüldü. Oğulları, annesi tarafından onu korumak için vücudu ile kalkan yapılırken vuruldu.
Bugün, etrafıma baktığımda, insanlardan, devletlerden, yangına körükle giden, paralel söylemlerden sadece birini körü körüne seçen söylemler gözlemliyorum. Öte yandan, başka devletlerden ve insanlardan, paralel söylemleri kabul edebilen, belki de çok ileride gerçekleşecekse bile, bir şekilde barışa yer açabilen söylemler gözlemliyorum.
Belki dünya popülasyonunun %0.1’i nüfusa bile sahip olmayan Yahudilerin ve İsraellilerin söylemlerinin, perspektiflerinin hiçe sayıldığını, öte yandan üstüne üstlük sosyal medya paylaşımlarının, modern tarihe tanıklık ederken, savunmacılık için kullanıldığını görüyorum. İsrail ve Gazze’de sıcak savaşa, ve dışında da söylem savaşına tanık olduğumuzu hissediyorum.
Günün sonunda merak etmekten de korktuğum şey şu: acaba yıllarca paralel söylemleri öğreten hocam, Ilan Troen gibi hisseden Yahudilerin ve İsraillilerin söylemine dünya kamuoyunda yer var mı?
“Bir daha asla!” Bu, asla olmaması gereken bir şeydi. Ama oldu ve oluyor. Şu anda bir pogroma şahit oluyoruz. En geniş çaplı pogrom — Holokost’un–, yalnızca Yahudi oldukları için Yahudilere yapılan bu korkunç şiddet olaylarının sonunu işaret edeceğini düşündük. Ama öyle olmadı.
[…]
Belki bu sefer “bir daha asla” gerçekleşir. Sonuçta bir fark var. Atalarımız savunmasızdı. Ama İsrail’de kendimizi koruyabiliriz ve cevap vereceğiz. Yahudi halkının, şimdi halkımızın uzun tarihindeki en büyük Yahudi topluluklarından birinde devam edeceğine olan güvenimiz tam. Çarlık Rusyası ve Nazi rejimi artık yok. Biz var olmaya devam edeceğiz. Hamas ve diğer antisemitler, 3,000 yıl önce bu topraklarda başlatılanı sona erdirme gücüne sahip değiller. Kitab-ı Mukaddes’te Yüce Otorite tarafından bize “inatçı” bir halk denilmesinin iyi bir sebebi var.5
Anlayış Mümkün
Geçtiğimiz ay Filistinli Batı Şeria’dan bir arkadaşımdan şöyle bir mesaj geldi (izniyle paylaşıyorum): “İsrailli ve Yahudi aileler için zor zamanlar. 7 Ekim’de olanlar bir rezaletti ve var olan her etik koda aykırıydı. Biliyorum ki Hamas barışa inanan çok fazla inanılmaz güzel ruhu öldürdü. Bu savaştan çıkan resimler çok çirkin. Umarım Arap ve İsrailli politikacılar siyaset oyunlarını bırakır, terörü yok eder ve izole eder, ve en önemlisi ideolojisini de. İyi ol canım.” (Kasım 2023)
Bu arkadaşımla İsrael’in dokuzuncu cumhurbaşkanı, Shimon Peres’in kurduğu bir barış merkezi aracılığıyla tanışmıştım. Aynı merkezde rol almış başka bir arkadaş, televizyonda 7 Ekim’de yaşananların korkunçluğunu paylaştıktan sonra, spiker ona nasıl böyle bir durumda barış için umudu olduğunu sordu. O da şöyle dedi: “Umut aksiyon gerektirir. Umudu yaratmamız gerekiyor.”
Filistinli etnik kimlikli, İsrail vatandaşı İbrahim ve Amira, radyo programları Unapologetic Third Narrative (Pişmanlık Duymayan Üçüncü Söylem) ile paralel söylemleri üçüncü bir söylemle kırmaya çalışıyor.
Bu insanlar Yahudilerin ve İsraillilerin yaşadıklarını anlarken, bir anlayış oturtmaya çalışırken (büyük ihtimalle azınlık olsalar da), İsrailliler ve Filistinliler kadar bu savaştan yara almayan, tuzu kuru insanlığın barışa ve umuda alan bırakmaları için çağrıda bulunuyorum. İnin klavye ve sosyal medya tahtlarınızdan, ve söylemleri daha da uzaklaştırmak ve taraf olmak yerine, barışa ve umuda alan bırakın. Bu lüks ve görev size ait.
[1] A War of Many Names:Teaching Israel’s History, Ilan Troen (2011). https://www.bjpa.org/content/upload/bjpa/ilan/Ilan%20Troen%20Teaching%20Israel%20History%20War.pdf
[2] https://israelresources.brandeis.edu/resources/parallel-narratives-2018/
[3] The Duality of Jewish Time EMOR 5771, 5777 (2016)
[4] Krieg in Israel: Was Yuval Noah Harari jetzt fürchtet (İsrail’deki Savaş: Yuval Noah Harari’nin Şimdi Korktuğu Şey, 2023) https://www.youtube.com/watch?v=uAizvjJP7tM
[5]Opinion: My grandmother was killed in a pogrom. Then my daughter was, too, Opinion by S. Ilan Troen (Updated 8:07 PM EDT, Thu October 12, 2023).
İlk yorum yapan siz olun