İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İstanbul desenleriyle çiçek açan yazmalar

Türk yazma kültürü denince akla ilk olarak Tokat, Kastamonu, Ankara gibi Anadolu şehirleri geliyor. Ancak yazmacılığın saklı kalmış adreslerinden biri de İstanbul.

Saray hanımlarının başındaki yazmaların boyanıp işlendiği İstanbul yazmaları, çiçek ve kandil motifleriyle ayrı bir yere sahip. Yazmacılık kültürü, bu işe gönül vermiş birkaç ustanın ellerinde, gelecek kuşaklara aktarılıyor. 

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

Geleneksel Türk yazmacılığının adresleri sayılsa belki de en son akla gelecek şehir İstanbul. Tokat, Kastamonu, Ankara gibi Anadolu şehirleri ile birlikte bir yazma kimliğine sahip olan İstanbul, işin üstatları tarafından yazmacılığın saklı salmış adresi olarak tanımlanıyor. Özellikle 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında saray erkanı da dahil olmak üzere İstanbul hanımlarının başını İstanbul işi yazmalar süslüyordu. Bugün mesleğe gönül veren birkaç usta tarafından icra edilse de İstanbul ve özellikle Kandilli yazmaları, yazmacılık kültürünün zarif deseni olarak hafızalarda yerini koruyor. 

BOĞAZ KIYILARI 

Meşhur Türk gezgini Evliya Çelebi İstanbul yazmacılarını ‘esnaf-ı nakkaşan-ı yağlıkcıyan’ olarak tanımlamış ve Seyahatnamesi’nde onları şöyle anlatmıştı: “Bunlar yumayun bezler üzerine siyah kalemkar ederler, 20 dükkan, 20 nefer olarak çalışırlar.” Evliya Çelebi’nin de cümlelerinde kendilerine yer bulan İstanbul yazmacıları, özellikle Boğaz kıyısındaki atölyelerde işlerini icra edermiş. Boyama işinden sonra çokça suya ihtiyaç duyulması, İstanbul yazmacılık kültürünün de suyun bol olduğu Boğaz kıyılarında yoğunlaşmasına neden olmuş. 

KÜLTÜREL DEĞER

Nedim Yapar, bu işten ekmeğini kazanarak emekli olan son ustalardan biri. Şu anda Kandilli’de İstanbul’un yazma kültürünün en belirgin olduğu bölgede mesleğini icra etmeye devam ediyor. “Yazma işi sabır istiyor. Tek tek kalıpla desen çıkarma, boyama, deseni sabitleme işlemleri bir günümüzü alıyor” diyor. Bu işin bir kültürel değer olarak butik şekilde devam ettiğini söyleyen Nedim Usta, “Ekmeğini yazmadan kazanma işi artık tarihe karıştı” diye de ekliyor. 

ÇİÇEK MOTİFLERİ 

İstanbul yazmalarını Anadolu yazmacılık geleneğinden ayıran en önemli fark, kullanılan motifler. Nedim Usta, “Anadolu yazmalarında kuş, geyik gibi hayvan motiflerine sıklıkla rastlanırken, İstanbul yazmaları çiçek desenlidir. Desenler, Anadolu yazmalarına göre daha zariftir. Özellikle Boğaz’ın vazgeçilmez çiçekleri mor salkım ve güle sıklıkla rastlanır” diyor. İstanbul yazmalarında bir diğer dikkat çeken desen de kandil motifleri. Bu yüzden ismi Kandilli yazmaları olarak da anılıyor. 

ERMENİ USTALAR 

Nedim Yapar, bu işin ailelerinde bir gelenek olduğunu ifade ediyor. “Dedelerim Makedonya’dan buraya göç etmişler ve ben bu işin beşinci nesil temsilcisiyim. Biz, bu işin içinde yoğrulduk” diyor. Bu işte en bilinen ustaların zamanında Ermeni ustalar olduğunu söyleyen Yapar, “Mesela Kumkapı’da Ohannes Usta vardı. Kendi yaptığı alizarın kırmızısı çok meşhurdu” diyor.

EN ZOR MAVİ YAZMA 

“Ağlama yar ağlama, anam mavi yazma bağlama” diye türkülerde de kendine yer bulan mavi yazmanın ise meslekte en zor yazma türü olduğunu ifade ediyor Nedim Usta. “Mavi rengin aşaması çoktur. Rengi tutturmak zordur. Üzerine yapacağınız desenin renginin de iyi çıkması için çok çalışmanız gerekir. Bizim ailemiz maviciydi hep” diyor. Alizarın kırmızısı için de günlerce işlem gerektiğini söyleyen Nedim Usta, “Biz bu ince işleri de yapıyorduk” diyor.  

ÖZEL KALIPLAR

“Tokatlılar gelip İstanbul’da çalışırdı” diyen Nedim Usta, “Kapalıçarşı da bundan 50 yıl öncesine kadar yazmanın merkeziydi” diye anlatıyor. Yazmanın kimi zaman tamamen kalıpla kimi zaman da kalıp baskısının içini tek tek boyama şeklinde yapıldığını söyleyen Nedim Usta, şöyle konuşuyor: “Yazma için kullanılan kalıplar özeldir. Ihlamur ağacından yapılmalı. Ihlamur ağacı hem yumuşak hem de dayanıklıdır. Bu kalıplar yapılmadan önce ağaç iki yıl kurumaya bırakılır. Yazmacıların kullandığı kalıpların çoğu tarihi eser niteliğindedir.” 

BİR GÜN SÜRÜYOR

El yapımı yazma için bir kişinin neredeyse bir gününü vermesi gerekiyor. Önce baskı yapılıyor. Baskı yapıldıktan sonra kafesleme denilen işlem ile baskı altından verilen sıcak hava ile sabitleniyor. Kafesleme işleminden sonra ürün amonyak odasında iplere asılıyor. Baskı sabitlendikten sonra boyama yapılacaksa boyama işlemine geçiliyor.

KUMAŞ PAMUK OLMALI

“Her türlü kumaşa baskı yapılır, ancak yazmanın kalitesini işlendiği kumaş belirler. Yazmanın eşleştiği kumaş pamuktur. Pamuk boyayı içine çeker ve sabitleme işleminden sonra bu el yazması işlerde kesinlikle akma söz konusu olmaz.”

EL YAPIMI BOYALAR İNCE

“Boyayı kendimiz yaparsak daha ince oluyor. Böylece tülbentin üzerinde bir katman şeklinde kendini belli etmiyor. Hazır boyalar kalın olduğu için yazmanın üzerinde bir katman oluşturabiliyor ve yine aynı nedenden dolayı kalıbı tıkayabiliyor. Siyah boyayı hâlâ; göz taşı, patoz, nişasta ve anelin kullanarak kendimiz elde ederiz.”

KALIPÇILIK AYRI BİR MESLEK 

“Yazmacılığın tamamlayıcısı da kalıpçılardı. Önceden bunlara kalıp kazan denirdi. Kalıp kazan gelir kapıyı çalar, “Elimde bu desen var, almak ister misiniz” derdi. Bizler de duruma göre yeni kalıplar alırdık. Kalıpların boya işleminden sonra bakımı da kalıbın uzun yıllar yaşaması için önemli.”

İSTANBUL’UN ÜÇ TEKNİĞİ 

İstanbul yazmalarında kullanılan üç ayrı teknik bulunuyor. Kalem işi, kalıp ve kalem işi ve elvan. Kalem işinde daha çok sadece fırça kullanılıyor. Kalıp kalem de kalıpla basılan desen fırça ile renklendiriliyor. Elvanda ise kalıp renkli olarak basılıyor. Nedim Usta, üçüncü tekniğin artık çok fazla icra edilmediğini söylüyor.

29 Mayıs 2023 Pazartesi

Itohaber Gündem

Bir harem bestekârı Sadullah Ağa

Ziya Şakir’in kaleminden III. Selim, III. Selim’in gözdesi Mihriban, Mihriban ve Sadullah Ağa’nın aşkı ve Mihriban için yazılan, söylenen şarkılar Bir Harem Bestekârı Sadullah Ağa isimli kitapta okuyucusunu bekliyor.

Osmanlı musikisinin en büyük bestekârlarının yaşadığı ve Türk musikisinin şekillendirildiği tarih diliminde, Osmanlı Hanedanı’nın en ünlü bestekârı, şair, neyzen ve tamburi Sultan III. Selim, Sadullah’a bir şarkı okumasını emrettiği zaman; “O gül endam bir al şala bürünsün, yürüsün. Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün, yürüsün” dizelerini okumuş. 

Padişah şarkıyı hayrete karşılamış; “Bu şarkının güftesi, Şair Vasıf’ındır. Acaba, bestesi kimin” diye sormaya mecbur kalmış. Sadullah, III. Selim karşısında mütevazı bir şekilde eğilmiş: “Acizane, kulunuz besteledim şevketlu hünkarım” diye cevap vermiş.

Bunun üzerine padişah bir kat daha hayret göstermiş; “Yaa, senin ha… Şu halde sen, çok büyük bir istidada maliksin. Seni (Enderun) çavuşluğu ile maiyetime aldım. Çalış. Küme fasıllarına iştirak et” diye emir vermiş. Böyle başlamış saray hayatı ünlü bestekârımız Sadullah Ağa’nın. 

Ziya Şakir’in kaleminden III. Selim, III. Selim’in gözdesi Mihriban, Mihriban ve Sadullah Ağa’nın aşkı ve Mihriban için yazılan, söylenen şarkılar…

Ziya Şakir

Akıl-Fikir Yayınları, 2020

https://istanbulticaretgazetesi.com/tr/istanbul-desenleriyle-cicek-acan-yazmalar-

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın