İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırımlarla neden ilgilenmeliyiz?

Ohannes Kılıçdağı

Soykırımlar öyle süreçler ki, bazı insanlar, tüm insanları bağlayan, en azından bağlaması gereken tüm ahlaki, vicdani ve hukuki bağlardan, zorunluluklardan kurtuluyorlar, “elleri tamamen serbest kalıyor.” Soykırım bağlamlarında şiddet, sadece devletin yukarıdan aşağı uyguladığı bir eylem olmaktan çıkıp, yatay bir şekilde genele yayılıyor.

Soykırımlar şüphesiz çok korkunç fakat bir o kadar da, insanda soru sorma, araştırma isteği uyandıran, son derece ilginç süreçler. İnsandaki kötülük potansiyeli hangi şartlar altında zincirlerinden kurtuluyor ve böylesi korkunç bir eyleme imza atabiliyor? 1940’larda bir Polonya kasabasında bir SS subayının üç-dört yaşlarındaki bir Yahudi çocuğu annesinin kucağından çekip almasını, ayaklarından tutup defalarca duvara vurarak öldürüp annesinin kucağına kanlar içinde tekrar vermesini mümkün kılan nedir? Benzer şekilde, 1910’larda Mezopotamya’da bir Osmanlı subayının, taze at dışkısındaki sindirilmemiş arpa tanelerini yemek için ileri atılan Ermeni çocuklar atını ürküttü diye onları o atın ayakları altında ezmesini mümkün kılan nedir? Aralarında binlerce kilometre ve onlarca yıl mesafe olan bu iki katili birleştiren nedir? Yoksa bunların şahıs olarak kim olduklarının bir önemi yok mudur? 

Zira biliyoruz ki bu tür kötülükleri yapanlar, canavar ruhlu, sıradışı yaratıklar değiller; tam tersine, bunu duymak hoşunuza gitmese bile, sizin benim gibi sıradan insanlar. Aksi takdirde, sayıları her dönem bu kadar fazla olmazdı zaten. Soykırımların araştırılmasını ilginç kılan da bu sıradanlık hâli aslında, çünkü sıradan insanların hangi siyasi, sosyal, ekonomik ve sosyopsikolojik koşullarda birer kötülük ve işkence makinesine dönüştüğünü anlamayı gerektiriyor. 

Bu açıdan soykırımlara, bu tabir soğukluğundan dolayı rahatsız edici olsa da, birer laboratuvar olarak bakılabilir. Soykırımlar öyle süreçler ki bazı insanlar tüm insanları bağlayan, en azından bağlaması gereken tüm ahlaki, vicdani ve hukuki bağlardan, zorunluluklardan kurtuluyorlar, “elleri tamamen serbest kalıyor.” Soykırım bağlamlarında şiddet, sadece devletin yukarıdan aşağı uyguladığı bir eylem olmaktan çıkıp, yatay bir şekilde genele yayılıyor. Makro siyasi koşullar, hâkim ideolojiler şüphesiz bunda çok etkili, fakat öylesi zamanlarda insanlar tüm bu dehşetengiz kötülükleri yapabildikleri için de yapıyorlar. Bir nevi zincirlerinden boşalma hâli işte… Onun için, soykırımlara birer kötülük laboratuvarı denebilir. Başka bir benzetmeyle söyleyecek olursak, soykırımlar sıradan insanların kötülük potansiyellerine açılan birer geçit, belki de kara delik. Uzaydaki kara deliklerin kâinata dair ipuçları barındırması gibi, soykırımlar da insanın bir canlı olarak varoluş koşullarına dair ipuçları hatta veriler barındırıyor. 

Ermeni Soykırımı özelinde konuşacak olursak, birçok değerli akademisyen ve araştırmacının çalışmaları sayesinde, bugün artık soykırım sırasında nelerin olup bittiği hakkında epey bilgi sahibiyiz. Fakat olan bitenlerin neden yaşandığı, hangi şartlar altında mümkün olduğu konusunda daha fazla araştırmaya ve tartışmaya ihtiyacımız var. Ve bunu yaparken kolay cevaplardan mümkün olduğunca kaçınmamız gerekiyor, zira herhangi bir soykırımın neden meydana geldiği, çok karmaşık bir mesele. Bu meseleyi daha anlaşılabilir kılmak için Ermeni Soykırımı’nı mümkün kılan koşullar içinde ‘uzun vadeli – kısa vadeli’ ayrımı yapabiliriz.

Örneğin, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ortam kısa vadeli koşullar arasında sayılabilir. Şüphesiz, savaş ortamı olmasaydı Ermenileri böyle kitlesel bir biçimde sürmek ve katletmek mümkün olmayacaktı. Öte yandan, Ermeni Soykırımı’nın sebebinin Birinci Dünya Savaşı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Burada da devreye, adına toplu olarak ‘Ermeni sorunu’ denen uzun vadeli koşullar veya sebepler devreye girer. Bu sorunun soykırımdan evvelki 50-60 sene boyunca çözülememiş olmasının yarattığı, özellikle yerel ölçekteki gerginlikler soykırımın yaşanmasında etkili olmuştur. Fakat bunu der demez bir sarkacın bir yönde varabileceği son noktaya ulaştıktan sonra hemen aksi yöne salınması gibi, tekrar kısa vadeli sebeplere veya koşullara gelir ve sorarız: Ermeni sorunu Ermeni Soykırımı için yeterli koşul idiyse, bu soykırım neden daha evvel değil de 1915’te ve takip eden yıllarda yaşandı?

Velhasıl, çok karmaşık bir meseleyi mümkün olduğu kadar basit şekilde ifade etmeye çalışırsak, Ermeni Soykırımı’nı daha iyi analiz etmek için kısa vadeli koşullar ile uzun vadeli koşullar veya sebepler arasında bir ayrıma gidebiliriz ama bu iki kategori arasında bir hiyerarşi veya öncelik belirlemek ve iddia etmek çok da mümkün görünmüyor. Başka bir deyişle, ister uzun vadeli, ister kısa vadeli olsun, tüm sebeplerin belli ölçüde gerekli olduğunu ama hiçbirinin tek başına yeterli olmadığını söylemek gerek.

Irkçılığın, antisemitizmin, militarizmin, otoriter ve hatta totaliter rejimlerin yükseldiği ve çeşitli ülkelerde normalleştiği küresel siyasetin mevcut durumunda, bir kavram olarak soykırımı ve olay olarak geçmişte yaşanan soykırımları yeniden ele almak son derece önemli hâle geldi. Geçmişteki soykırıma giden süreçler ile bugün içinde bulunduğumuz koşullar arasındaki korkutucu ve endişe verici benzerliği, soykırımların neden ve nasıl vuku bulduğunu tartışmayı hayati derecede önemli kılıyor. 

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/27767/soykirimlarla-neden-ilgilenmeliyiz

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın