İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ERMENİ VE ARAP DİASPORASININ GÜNÜMÜZE BIRAKTIĞI “ALEVÎ-SÜNNΔ BÖLÜCÜ SÖYLEMLERİ…!!!

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

İsmail Uçakcı

Sünnî, Alevî, Sünnî Kürd, Alevî Kürd, Türkmen Alevî’si, Arap Alevî’si, Kürd’ün Alevî’si Olmaz Bölücü Söylemleri:

TarihteTürk yurtları ile Anadolu’da Sünnî, Alevî ayrılıkçı sözcükleri bilinmez ve kullanılmazdı. Anadolu insanı, Oğuz, Kıpçak, Uygur, Bayat, Beğdili, Avşar, Bayındır, Çepni gibi boy; Karakeçili, İzzeddin Bey, Musa Hacılı, Cerit, Barak, Atmalı, Tatar, Kara Kalpak gibi aşiret; Atçeken, Salmanlı, Boynuinceli, Dündarlı, Rişvan, Canbek, Varsak gibi teşekkül; Yörük, Türkmen, Tahtacı, Çıtak, Manav, Ekrâd, Kürd gibi yaşadıkları coğrafya ve yaşam biçimleri ile anılırdı.

İnanç grupları da, bağlı oldukları “Baba-î, Haydar-î, Kalender-î, Mevlevi, Bektaş-î, Bayram-î, Şad-î, Safevi, Nakş-î, Kadr-î” gibi tarikat ve üyelerine verilen “Bali, Bal, Pir, Sıraç, Sultan, Abdal, Cavlak, Dazlak, Gacal, Mevlana, Çelebi, Ulu, Gül, Gülce, Sevinç, Hacem, Hacı, Hacegan, Kızılbaş, Şah, Kul” gibi takı isimlerle anılırlardı.

Türk Dünyası ve Anadolu’da bulunan on binlerce şehir, kasaba, karye (köy), mezra, yayla, kışla, dağ. ova, akarsu, aşiret, oymak, cemaat, oba, aile, kişi ismi olarak Sünnî, Alevî diye bir isim bilinmez ve kullanılmazdı.

1800’lü yıllarda Anadolu’da, inanç gruplarının tasarrufunda 6000 civarında vakıf-zaviye bulunur, bu vakıf-zaviye isimleri ve bunlara tasarruf eden din adamları, şeyhler, mütevelli heyetleri, açtıkları dergahları, ocakları, tekkeleri, yaptıkları hanları, hamamları, köprüleri, medreseleri, türbeleri, arkları, aş evleri isimlerinde de Sünnî ve Alevî isimleri kullanılmamıştır.

Sünnî sözcüğü hiç bilinmemiş ve kullanılmamışken, 1574 yılında Tokat/Ortapare Kazası idari sahasında Çunkar teşekkülü içerisinde yurt tutmuş Tat Alevî Aşireti adıyla bir İlhanlı kalıntısı Türk Aşireti Alevî adını kullanmış, Gerger/Kahta Kazası Şure Nahiyesi idari sahasında kurulmuş küçük bir köy ile Çukurova yöresinde iki küçük Arap ailesi ile Seyyidlik iddiasında bulunan ve devletten kendilerine imtiyaz bekleyen bir iki tarikat lideri Alevî adını kullanmıştır.

1878 yılında cereyan eden Osmanlı-Rus Savaşına kadar Türk Dünyası ile Anadolu’da Sünnî, Alevî sözcükleri kullanılmamış, Anadolu ahalisi bu adla tarikat, mezhep, inanç gurubu olarak kaynaklarda ve halk günlüğünde yer almamıştır.

Söz konusu savaşla topraklarının yaklaşık % 80’ini kaybeden, askeri, ekonomisi ve ahalisinin morali çökmüş Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak alıp, bağımsızlığını ilan eden bazı azınlıklar gibi Ermeniler de bağımsızlık arayışına girmişler ve hayal ettikleri Büyük Ermenistan Devletleri için Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya devletlerinde teşkilatlanmışlar ve diasporalarını oluşturmuşlardır.

Diaspora faaliyetlerinde, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni, Süryani, Keldani, Rum, Arap azınlıklar ile devletiyle kavgalı Türkmen Aşiretlerine ilişkin bölücülük faaliyetleri içerisine girmişlerdir. Böl, parçala projelerinde Anadolu’yu, Kuzey ve Güney Ermenistan diye iki ayırmışlar, Güney Ermenistan projelerinde Antep, Antakya, Maraş bölgelerini, Kuzey Ermenistan projelerinde Van, Diyarbakır, Bitlis, Erzurum, Harput, Malatya/Arapkir, Trabzon, Tokat, Sivas, Yozgat, Amasya/Merzifon, Kayseri vilayetlerini yer vermişlerdir.

Bu meyanda, Amerikan Yardım Sevenler Cemiyeti, Amerikan Genç Hıristiyanlar Cemiyeti gibi vakıf ve dernekleri aracılığı ile Anadolu’da Yetim okulları, Muhacir okul ve hastaneleri gibi adlarla okullar,/hastaneler açmışlar, buralara azınlıkların yanı sıra dinsizleri Hıristiyanlaştırma, milliyetsizleri Ermenileştirme ve Osmanlı Devleti ile kavgalı Türkmen Aşiretleri yanlarına alma eylemleri içerisine girmişlerdir.

Çok yönlü çalışma programları ile başladıkları bu Büyük Ermenistan Devleti kurma hayallerini hayata geçirmek için kurdukları cemiyet, dernek, vakıfların program ve yöneticilerini yörenin meyline göre belirlemişler, örneğin Amasya, Çorum, Tokat, Yozgat yöresinin meyline uygun olarak söz konusu bölgede “Vatan Severler İslamlar Komitesi” adıyla derneklerini kurmuşlar ve bu derneğe programlarına uygun (sözde Türk-Müslüman) olan yöneticiler seçmişlerdir.

Derneğin program ve afişlerinde Osmanlı Hanedanının misyonunu tamamladığı ve büyük bir İslam Devleti’nin imdada geleceği sloganını kullanmışlar, bu çalışmalar kısa sürede Anadolu’da kabul görmüş ve devlete karşı bölücü örgütlenmelerine başlamışlardır. Bu meyanda, Millet esasıyla öğretilerini sunan Vefa-î, Baba-î, Haydar-î, Kalender-î, Bektaş-î, Safevi, Şad-î Tarikat (Yolu) üyelerine Alevî, Ümmet esasıyla öğretilerini sunan Mevlevi, Halvet-î, Nakş-î, Kadr-î gibi tarikat üyelerine Sünnî adı vererek birbirinden ayrıştırmaya çalışmışlardır.

Söz konusu tarikat üyelerini konuştukları Kurmançi, Zaza (Dımılı), Sorani gibi bölge ağızlarına izafeten Kürd Alevîsi, Sünnî Kürd adıyla adlandırmışlar, Hatay, Adana, Mersin yöresinde yurt tutmuş ve Arapça ile eski Türkçe karışımı bir bölge ağzı kullanan ve günümüzde Haydar-î, Salman-î, Şeyhli, Fellah, Klazi gibi adlarla anılan Türkmen Aşiretlerini Arap Alevîsi adıyla adlandırarak bölücülük faaliyetlerinde ustaca kullanmaya çalışmışlardır.

Anadolu Türkmen ahalisini Sünnî, Alevî, Sünnî Kürd, Kürd Alevîsi, Türkmen Alevîsi, Arap Alevîsi, Abdal Alevisi gibi adlarla adlandırarak, Sünnî ve Alevî sözcükleri ile bu adlarla inanç gruplarının oluşmasını sağlamayı başarmışlardır.

Ermeni diasporasının bu bölücü söylemleri, söz konusu yıllardan sonra yayınlarmış kitap, makale ansiklopedilerde konu edilmiş, bazı yazarlarda bu konuyu Selçuklu, Beylikler devri ve Osmanlı dönemi siyasi olayları ile özleştirme hatalarına düşebilmişlerdir. Yani, tarihte Sünnî ve Alevî kelimeleri bilinmez kullanılmaz iken, Baba-î ve Celali İsyanlarını Alevîler çıkardı, Selçuklu ve Osmanlılar Sünnî iken. Saltuklular, Safeviler Alevîydi deme gafletinde bulunmuşlar, Osmanlı ile Safeviler arasında cereyan etmiş Çaldıran Savaşında Sünnî Osmanlı şöyle yaptı, Alevî Safeviler böyle yaptı gibi hayali sözcükleri kitaplarında yer vermişler ve söz konusu yüzyıllarda bu isyancılara Baba-î, Celali, Türkmen, Safevilere ise Kızılbaş denildiği tarihi olgusunu görmemişlerdir.

Tarihte, Türk Dünyası ve Anadolu’da Alevî, Sünnî sözcükleri bilinmediği ve kullanılmadığı gibi Arap Dünyasında da pek kullanılmadığı görülür. Konuyla ilgili bazı Arap yazarlar Sünnî adının Hz. Peygamberin Sünneti’nden ve Sünneti işleyen ahaliden, Alevî adının Hz. Ali ve oğulları Hasan, Hüseyin, Muhammed b. Hanefiyye, Ömer, Abbas soyundan gelenlere verildiği, bazı yazarlar Hz. Ali taraftarlarına Alevî denildiği tezini savunarak, Alevîliğin ortaya çıkışının HZ. Ali’nin halife olmasından sonra başladığı görüşünü aktarmışlar, bazıları da Alevîliğin, Türklerin İslama girişi yıllarından itibaren başladığ tezini savunmuşlar ve dolayı ile Araplarda da bu sözcüklerin gelişiminin muallak olduğu bilgilerini aktarmışlardır.

Tarihte Büyük Ermenistan hayalinde olan Ermeni diasporası, Osmanlı yönetim muhalifi Vefa-î, Baba-î, Haydar-î, Kalender-î, Bektaş-î, Safevi Tarikatı üyelerini, Araplar da Mevlevi, Halvet-î, Nakş-î, Kadr-î gibi tarikat üyelerini etkisine alarak Türkmen Beyleri tarafından kurulmuş milli tarikatlarımızı Araplaştırma çabasına girmişlerdir.

Bu meyanda ümmet esasıyla öğretilerini sunan Mevlevi, Halvet-î, Nakş-î, Kadr-î Tarikatı üyelerini Sünnî adıyla, Millet esasıyla öğretilerini sunan Vefa-î, Baba-î, Haydar-î, Kalender-î, Bektaş-î, Safevi Tarikatı (Yolu) üyelerini Alevî adıyla adlandırmışlardır. Üzerinde büyük oyunlar planladıkları bu inanç grubunu da, kendi içerisinde Arap Alevîsi, Nusayri, Fellah, Kürd Alevîsi, Sünnî Kürd gibi gruplara ayırmışlar ve bu grubun içerisine Kürd’ün Alevîsi olmaz diyerek nifak tohumları atmışlardır.

Bu meyanda, Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen ve Osmanlı Sarayı ile iyi ilişkiler içerisinde bulunan Halvet-î, Kadr-î, Rufa- î, Uşak-î gibi tarikat üyelerine Sünnî adı verilirken, aynı silsileden geldiği kabul edilen Osmanlı Sarayı ile kavgalı olan Safevi Tarikatı gibi tarikatlara Alevî adının verilmiş olmaları disasporanın izlediği ayrıştırıcı yola iyi bir örnek oluşturmuştur.

Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt döneminde çıkartılan Nakibü’l-Eşraf’ adlı Seyyidlik kurumu Anadolu Türkmenlerini Araplaştırma amacıyla açılmış kurumların başında gelmiştir. Bu kurum rüşvetle, baskıyla, hatırla yüzlerce tarikat, aşiret reisi ve devlet adamına Seyyidlik unvanı vermiş ve dolayı ile uyduruk şecerelerle Anadolu Türkmenlerinin Arap soylu olduğunu adeta onaylamıştır.

Bu kurumdan Seyidlik unvanı almış tarikat, aşiret reisleri, başlarına taktıkları yeşil sarıklar, ellerine aldıkları asalarla Andolu’da dolaşarak Peygamber soyundan olduklarına ilişkin reklamlarını yapmışlar ve silsilesini oluşturan günümüze ulaşmış yüz binlerce Türkmen evladının kendilerini sahiden Peygamber silsilesinden geldikleri, dolayı ile Arap soylu olduklarına inandırmaya çalışmışlardır.

Tarihte Ermeni ve Arap diasporası tarafından başlatılan, günümüzde BOP. Diğer bir tanımıyla Büyük İsrail ve Büyük Kürdistan kurma hevesinde bulunan bölücü akımlar tarafından yüksek sesle seslendirilir hale gelmiştir. Hz. Ali’siz ve Horasansız, diğer bir anlatımla İslamsız ve Türksüz bir Alevî toplumu oluşturmak isteyen bazı diaspora kalemleri Alevîliği İslam dışı göstermeye ve dolayı ile Ermenileştirmeye çalıştıkları görülürken, BOP’çu kalemler Alevîlerinin Hz. Ali’nin evlatları Hz. Hasan ve Hüseyin’in soyundan geldikleri safsatalarını köpürterek, Anadolu’da yurt tutmuş Alevî adı almış Türkmen evlatları ile Sünni adı almış Türkmen evlatlarını Araplaştırma yarışlarına girmişlerdir.

Yukarıda ismi zikredilen Anadolu Sünnîliği ve Alevîliğini oluşturmuş tarikatların liderlerinin Türk olduklarını, bu tarikat taraftarlarına da Ermeni diasporası tarafından Sünnî ve Alevî adı verildiği tarihi gerçeğini görmemişlerdir. Anadolu Türklüğünü “Sünnî Kürd, Alevî Kürd, Türkmen Alevî’si, Arap Alevî’si, Kürd’ün Alevî’si olmaz” bölücü söylemleriyle milleti ile dininden soğutmayı ve bölücü oyunlarında kullanmayı amaç edinmişlerdir.

Araştırmacı Yazar

İsmail UÇAKCI

Türk Tarih Kurumu Arşiv Şefi (Emekli)

https://www.yaylahaber.com.tr/ermeni-ve-arap-diasporasinin-gunumuze-biraktigi-alevi-sunni-bolucu-soylemleri

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın