İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Atatürk’ün Safiye Ayla ile gizlice yarıştırdığı Deniz Kızı Eftalya’nın hayatı

“…Atatürk Safiye Hanıma yaptığı gibi Eftalya’yı da aynı takdirkâr hareketle alkışladı ve Eftalya yerine oturdu. Biraz sonra sofradan kalkan Atatürk salona geçti. Nuri Conker, Cevat Abbas ve Tahsin Beylerle beni de yanına çağırdı.”

T24 Kültür Sanat

Büyükdere’de yaptıkları sandal âlemlerinde babasının sazına sesiyle eşlik ede ede şanı yayılan ve ‘Deniz Kızı’ lakabını bu vesileyle alan Eftalya, dönem musikisinin ilk akla gelen isimlerinden. Atatürk’ün Safiye Ayla ile gizlice yarıştırdığı Eftalya’nın anılarını ve kısa hayatının önemli dönemeçlerini yazar Gökhan Akçura, İBB’nin üç ayda bir çıkan dergisi İST için kaleme aldı.

“Kadın seslerimiz arasında adı öne ilk çıkan kişi, bir başka deyişle ilk ‘plak yıldızımız’ Deniz Kızı Eftalya’dır” diyen Akçura, 1891 yılında doğan Deniz Kızı Eftalya’nın, Hikmet Feridun Es’in yaptığı bir röportajda bu ismin kendisine nasıl takıldığını anlatarak başladığı yazısı şöyle:

“Beş altı yaşımdan beri bu ismi taşırım. Hatta daha garibi ‘Eftalya’ ismini yadırgarım. Asıl ismim ‘Deniz kızı’ imiş gibi gelir… Deniz kızı ismi bana nasıl verildi? Çok küçüktüm… Babam saza pek meraklı idi… Babamın misafirleri geldiği zaman o saz çalar, ben de şarkı söylerdim… Büyükdere’de otururduk. Mehtaplı gecelerde daima sandal âlemleri yapardık. O zaman babam sandalda bütün gece bana şarkı söyletirdi… Sesim az zamanda bütün Boğaziçi’nde meşhur olmuştu… Geceleri mehtapta bizim sandalın arkasına 20-30 sandal takılır, beni dinlerlerdi… Fakat hiç kimse benim kim olduğumu bilmiyordu. Halbuki incecik sesile şarkı söyleyen bu gece şarkıcısına bir isim koymak lâzımdı. ‘Deniz kızı! Deniz kızı!’ demeye başladılar. O zamandan beri Deniz kızı’yım…”¹

“Bu çirkin dedikodulara sebebiyet veren bir lâkap müşabehetidir [benzerliğidir ]”

Birçok kaynakta Deniz Kızı Eftalya’nın Abdülhamid döneminin son yıllarında Galata’daki çalgılı kahvelerde ilk kez sahneye çıktığı yazar. Ama Vakit gazetesine verdiği anılarında bunu yalanlar:

“Hakkımda türlü türlü rivayetler var. Kulağıma gelecek kadar dal budak salmış olan hakkımdaki dedikodular içinde canımı sıkanlar yok değil. Meselâ ben vaktile balozlarda, Galata meyhanelerinde oynarak şarkı okurmuşum, kantocularla göbek atarmışım. Anlıyorum ki bu çirkin dedikodulara sebebiyet veren bir lâkap müşabehetidir [benzerliğidir]… Eski eczacılardan Emin Beyin zevcesi Eftalya adında bir kadın vardı ki burada ve Mısırda nereden aldığını bilmediğim ‘Deniz kızı’ lâkabını taşımıştır. Onu tanıyanlardan duyduklarıma göre bu kadın bugün bana atfedilen yerlerde ve şekillerde okurmuş. Ondan sonra yine ‘Deniz kızı’ lâkabile Viktorya türedi. Bu kadın da kantocu idi.”²

Deniz Kızı Eftalya

“Karşımızda oturan genç ve güzel bir kadın okumaya başladı”

Deniz Kızı Eftalya sahneye çıkmadan önce özel musiki meclislerinde ve ardından plaklarda düzgün sesiyle dikkatleri çeker. Bu döneme ait bir anıyı Ercüment Ekrem Talu aktarır. Talu bir akşam Ahmet Rasim’in çağrısıyla Eftalya’yı dinleme şansına kavuşur:

“Kemani Tatyos o tarihte sağ idi. Önce Beyoğlu’nda Hamalbaşı civarındaki selâtin bir meyhaneye uğrayıp onu bulduk. Evvelden sözlü imişler, ayaküstü bir iki tek de biz parlattıktan sonra Galatasaray’ın yanından saptık, bir eve girdik. (…) Tatyos üstadın verdiği işaret üzerine en güç bir makama girişti. Ve karşımızda oturan genç ve güzel bir kadın okumaya başladı. Ses, onun ağzından, erimiş billûr gibi dökülüyordu. Nağmeler kusursuz, pürüzsüz, birbirini takip ettikçe şevke gelen Tatyos da kemanının üzerinde hokkabazlıklar ediyor, en güç varyasyonlar yapıyordu. Rasim yolda bu eşsiz hanendenin Eftalya adında bir Rum kızı olduğunu söylemişti.” Talu Eftalya ile ilgili anısını şöyle noktalar: “Hakikaten, yakın Türk musiki tarihinde, Eftalya gibi, bilerek ve duyarak okuyan, Allah vergisi olan davudi sesini bu derece maharetle kullanan bir hanende daha gelmemiştir.”³

Tamburacı Osman Pehlivan eşliğinde türküler

Eftalya, 1927-30 arasında Columbia’nın Darülelhan’a (İstanbul Belediye Konservatuarı’nın ilk adı) doldurttuğu 56 plaktan 25 kadarında Tamburacı Osman Pehlivan eşliğinde türküler okudu. 1929 yılında Paris’e giderek Pathe şirketi adına doldurdu. Anılarında ilk sahneye çıkışının da burada olduğunu anlatır:

“1929 senesi başlarında idi. Bir plâk angajmanı münasebetile Sadi, kemençeci Akelo ve udi Yorgi Paris’e gitmiştik. O sırada, garip ve iyi bir tesadüf eseri olarak kendi işleri için orada bulunan Hafız Sadettin Beyle karşılaştık. Plâk işleri bittikten sonra arzu ve teklif üzerine Kade civarında Poti Jurnal salonunda ömrümde ilk defa sahneye çıktım. Bir konser verdik. Sanırım ki bu Paris’te verilen ilk alaturka konserdi. Koca memleketlu bütün musiki sevenleri, en kibar halkı Pöti Jurnal’ın geniş salonunu hıncahınç doldurmuştu.”4

Sanatçı, 1932’den sonra Sahibinin Sesi ile anlaşma yapar. Bu firmanın 1934-35 kataloğunda da Deniz Kızı Eftalya hakkında şu bilgileri buluyoruz:

“Deniz Kızı Eftalya Sadi Hanımı musiki aleminde tanımayan hemen hiç kimse yok gibidir, muhteşem ve kudretli sesiyle senelerden beri musiki erbabını peşinden sürükleyen ve halâ bugün bile sanat sahasında ayni zevk ve lezzetle dinlenen Deniz Kızı daima okuyor ve alkışlanıyor. O bu sıfatı çocukken kazanmış. Pederi [jandarma yüzbaşısı Yorgiyadis Efendi] çok musiki meraklısıydı, mehtaplı gecelerde Boğazın binbir gece masallarını yaşatan sahillerinde saz alemleri yapılırdı. Eftalya Hanım, o zaman şakrak ve gür sesiyle, sakin suları dalgalandırır, kayalara çarpan nağmelerinin akisleriyle dinleyenleri çıldırtırdı. Hayranları artık ona pek haklı olarak Deniz Kızı ünvanını verdiler.”

Deniz Kızı Eftalya’nın dönemindeki büyük başarısı hakkında ölümünün ardından Selim Tevfik şöyle yazıyordu:

“Eftalya bu geniş şöhretini hangi meziyetine borçluydu?

Umumi harp yıllarındaki İstanbulun sefahat âlemlerinde gördüğü devamlı itibara mı?

İttihat ve Terakki tarihinin bir kaç satırında, adının yer alabilişine mi?5 Yoksa uzun bir tagayyüp [gözden kaybolma] devresinden sonra üzerlerinde yer aldığı gazino sahnelerinden yükselttiği sesinin avladığı rağbete mi? Eğer bana sorarsanız, Eftalya’yı o geniş şöhretine, bu saydığım yolların birbirlerine eklenmesi kavuşturabilmiştir. Eftalya’nın gazino sahnesinde görünmesi, onun mazisini bilen bir çok vatandaşların hatıralarını dile getirmiştir ve Eftalya, gazino sahnelerinde kısa bir zamanda kazandığı rağbeti, şöhreti, o günlerin dedikodusu hâline getiren o eski hatıraların halkta uyandırdığı tecessüse borçlanmıştır.”6

Atatürk’ün huzurunda yapılan yarışma

Cumhuriyet döneminde de Eftalya’nın ünü aynı yaygınlıkta sürer. Plak şirketleri, piyasaya yeni çıkan kadın şarkıcıların Türk kökenli olmasına dikkat etmekte ama Eftalya’dan da vazgeçememektedirler. Sahibinin Sesi’nin erkek yıldızı Münir Nureddin, kadın yıldızı ise Deniz Kızı Eftalya’dır. Deniz Kızı Eftalya’yı çok beğendiği söylenen Atatürk, 1929 yılında, Dolmabahçe Sarayı’nda şarkıcıyı Safiye (Ayla) ile gizlice yarıştırır. Riyaseticumhur İncesaz Heyeti Şefi Hafız Yaşar Okur bu olayı şöyle anlatıyor:

“Atatürk’ün emirleriyle Nihavend faslına başladık. Üç şarkı okuduktan sonra salondan gelmekte olan Safiye Hanım ve Deniz Kızı Eftalya gayet güzel bir tuvalet giymişler, balkona geldiler ve Atatürk’ün ellerini öperek gösterdiği yerlere oturdular. Atatürk büyük bir nezaket ve iltifatla:

  • Hoş geldiniz, dedi.

Bunun üzerine Atatürk Tamburî Salâhaddin Pınar’dan bir taksim istedi, Salâhaddin Pınar güzel bir taksim yaptı. Taksimin hitamında: ‘Dil seni sevmiyeni sevmede lezzet mi olur’, şarkısı okundu ve Atatürk’ün işareti üzerine fasla nihayet verildi. Atatürk bir musiki bahsi açtı. Bu bahis bir çeyrek saat sürdü. Atatürk Safiye Hanıma hitaben:

  • Söz sizindir!.. En çok sevdiğiniz şarkılardan birisini okuyunuz, diye emretti.

Bunun üzerine Safiye Hanım ayağa kalktı. Evvelden hazırlanmış olduğu Segâh makamından ve Atatürk’ün sevdiği: ‘Sun da içsin yâr elinden; aşıkın peymâneyi’ şarkısını usulü dairesinde gayet güzel okudu. Ve Atatürk Safiye Hanımı alkışladı. Ve Safiye Hanım Atatürk’ün emriyle yerlerine oturdu.

  • Buyurun sıra sizde!.. Diye, Deniz Kızı Eftalya’yı kaldırdı. O da birlikte gelmiş olan Bay Kemanî Sâdi’nin refakatiyle mahur makamından İsmail Dedenin bestesi olan: ‘Ey gonca dehen bâri elem cânıma geçti,’ bestesini okudu.

Atatürk Safiye Hanıma yaptığı gibi Eftalya’yı da aynı takdirkâr hareketle alkışladı ve Eftalya yerine oturdu. Biraz sonra sofradan kalkan Atatürk salona geçti. Nuri Conker, Cevat Abbas ve Tahsin Beylerle beni de yanına çağırdı.”

Öykünün devamı kısaca şöyle: Atatürk’ün de içlerinde olduğu bu beş kişi, iki şarkıcı hakkında oy kullanırlar. Nuri Conker’in esprili bir tarzda ısrarı ile oylama gizli yapılır. Atatürk ve Hafız Yaşar Safiye Hanım’a oy verirler, diğerleri ise Eftalya’ya. Atatürk’ün oyunu gören Eftalya yanlıları çark edip, ‘reylerimizi sizinkine katıyoruz’ derlerse de, olan olmuştur. Hafız Yaşar, Safiye’nin niçin daha üstün olduğunu kendince açıklayarak ortalığı yatıştırır. Hafız Yaşar, anılarının başka bir bölümünde de, İş Bankası’nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle Marmara Denizi’nde Ege vapuruyla yapılan bir mehtap aleminde Deniz Kızı Eftalya’nın yine Atatürk’ün karşısında sahneye çıktığından söz eder.7

Deniz Kızı Eftalya, çok renkli geçen yaşamından bir diğer ilginç anıyı da şöyle anlatıyor:

“Çok eskiden… O zaman müzik hollerde, bahçelerde şarkı söylemezdim… Yalnız büyük ziyafetlerde, büyüklerin sofralarında, ekâbirin davetlerinde şarkı söylerdim. Bir karnaval günü idi… Arkadaşlarımızla beraber maskara kıyafetine girdik. Fazla konyak içmiştik. Bir gazinoya girdik. Tam karşımızdaki masada iki erkek hararetli bir münakaşaya tutuşmuşlardı. Biri diyordu ki:

  • Sana Deniz Kızı’nı dinledim diyorum yahu…
  • Haydi canım onu dinleyemezsin…
  • Dinlerim…
  • Dinleyemezsin…
  • Dinlersen 500 lira var.. – Söz mü?
  • Söz.

Münakaşa beni de alâkadar etmişti. Hemen bir şarkıya başladım. Yüzümde maskem olduğu için kimin şarkı söylediği belli değildi. Evvelâ sustular, sonra alkışladılar. Şarkı bitince önümdeki masaya doğru ilerledim. Bir az evvel 500 liraya iddiaya tutuşan beyin önüne geldim. Yüzümden maskeyi çıkardım:

  • Beş yüz lirayı kaybettiniz beyefendi, dedim. Arkadaşınız istediği kadını dinledi.”

Deniz Kızı Eftalya saz arkadaşlarıyla birlikte İstanbul Radyosu’nda. En sağda eşi Sadi Bey

Hikmet Feridun’un yaptığı röportajda Eftalya, meslek sırlarını da açıklıyor:

“Muvaffakiyetin en büyük sırrı halkın istediğini kavrayabilmektir. Ben bunu yaptığıma kaniim. Bir bahçede, bir müzikholde şarkı söylerken dikkat ederim. Ayni şarkıyı kendim söylerken, halka da söyletebilirsem – ama hep bir ağızdan- muvaffak olduğumu anlarım. Gazetecilere tavsiye ederim. Eğer bu usulle, halkın istediklerini anlayabilirse, yüzbinlerce nüsha gazete satılır. Güzel bir şarkı dinlemek için madem ki epice para veriyorlar. Her halde güzel bir şey de okumak isterler.”

Yine Hikmet Feridun’un verdiği bilgilere göre sanatçının çalışma koşulları ve kazandığı paranın dökümü de şöyle:

Eftalya Hanım haftada üç gün çalışır. İki seans şarkı söyler. Her seans üç çeyrek saattir. Yani haftada toplam dört buçuk saat, ayda ise 18 saat şarkı söyler. Ayda bunun karşılığı olarak 1100 lira kendisi, 300 lira da kocası Kemanî Sadi bey alır. Bunun dışında karı koca, yılda yirmi beşten fazla plak doldururlar.9 Eftalya, turneler yoluyla da bütün Anadolu’yu, Suriye’yi, Mısır’ı dolaşmıştı. Sadettin Kaynak ve Kemençeci Aleko ile birlikte Paris’e de gidip konser vermişti.10

Deniz Kızı Eftalya’nın mezarı, Şişli Rum Ortodoks Mezarlığı

Mehtap âleminden ölüme

Deniz Kızı Eftalya son büyük gösterisini Şirketi Hayriye’nin 4 Ağustos 1936 tarihinde düzenlediği “Boğaziçi’nde mehtap âlemi”nde yaptı:

“Şirketi Hayriye(…) çiçeklerle süslü rengarenk ışıklarla parlayan bir sal hazırladı. Öyle bir sal ki, içinde bu göz kamaştıran süslerden maada Deniz Kızı Eftalya ile birlikte bir saz heyeti, bir zeybek takımı ve Şehir Tiyatrosu artistlerinden Hâzım da vardı. Bu salın arkasına gene eskiden olduğu gibi bir sürü sandal takılmıştı. Şirketi Hayriye üç vapurunu donatmış, iki vapurunu da belki kalabalık olur diye hazırlamıştı. Fakat halk 37.5 kuruş gibi gayet ucuz olan bu mehtap alemine o kadar rağbet gösterdi ki, tamam on dört vapur kalktı. Bu vapurlar Bebek’ten salın etrafını alarak Kanlıca’ya, Kanlıca’dan Yeniköy’e, Yeniköy’den Beykoz’a ve Beykoz’dan Büyükdere’ye geçtiler.

Halk sahilde yeşil, kırmızı, sarı fenerler ve meşalelerle vapurları karşıladı ve eğlenceye iştirak etti. Denizkızı’nın sesi gönüllerde akisler yaparak korulardaki bülbüllerin sesine karıştı. Zeybekler bir çok oyun gösterdi.”11

Eftalya’nın sal üzerindeki bu gösterisinde rüzgârın da tesiriyle çok yorulduğu, bir daha kendine gelemediği söylenir. Üç yılı aşkın bir süre savaştığı kalbine 15 Mart 1939 tarihinde yenik düşer. Ölümünün ardından yeğeni Stella Darhan bu konuda şunları anlatır:

“Tam iki sene sekiz ay oluyor. Hatırlıyor musunuz bilmem, Şirketi Hayriye o yaz mehtap eğlenceleri yapıyordu. Bu tenezzühlerden birine iştirak etti. Orada üşütmüş. Ertesi gün de bir musiki sanatkârının jübilesi vardı. Oraya gitti. İşte hastalık buradan başladı.”12

Eftalya’nın ölümüyle birlikte, kadın sesinin geçmişe ait bir dönemi noktalanır. Artık Cumhuriyet’in yeni sesleri gündemdedir. Önce Muhlis Sabahattin’in bestelerini okuyan ve sesini plağa geçiren ilk Türk kadını olarak tanıtılan Fikriye (Şakrakses) Hanım ortaya çıkar. Ardından, Safiye (Ayla), Hamiyet (Yüceses), Müzeyyen (Senar) yeni dönemin yıldızları olarak parlarlar. Ama aradan yıllar geçse de Eftalya’nın ünü unutulmaz.

Örneğin, 1952’de Baki Süha Ediboğlu,Yirminci Asır dergisinde şöyle yazacaktır:

“Deniz Kızı Eftalya’nın ölümünden sonra, kadın sesleri arasında onun (Hamiyet Yüceses’in) kadar gür ve hâkim okuyuşlu bir hanende daha çıkmadı… Bir bakıma Hamiyet Yüceses’e Eftalya’nın çok terakki etmiş bir muakibi [izleyicisi] nazariyle bakabiliriz.”13

Deniz Kızı’nın hayaleti sahneden kolay kolay inmiyordu!

İST derginin diğer yazılarına ulaşmak için TIKLAYIN

DİPNOTLAR
1 Hikmet Feridun, “Deniz kızı Eftalya Yedigün okuyucularına hayatını anlatıyor”,Yedigün, No. 5, 12 Nisan 1933
2 “Deniz Kızı Eftalya: Hayatı, şöhreti, maceraları”, Son Posta, 13 Temmuz 1933
3 Talu, “Deniz Kızı”, Son Posta, 21 Mart 1939
4 “Deniz Kızı Eftalya: Hayatı, şöhreti, maceraları”, Son Posta, 18 Şubat 1933
5 Bu sözlerin arkasındaki öyküyü Eftalya’nın eşi Sadi bey şöyle anlatır: “31 Mart vakasında evinde, kümeste, mutfakta kendisine iltica eden zabitleri nasıl sakladığından İttihat ve Terakki tarihini yazan muharrirler uzun uzun bahsetmişlerdir.” Akşam, 21 Mart 1939
6 Selim Tevfik, “Zavallı Eftalya”, Tan, 17 Mart 1939
7 Yirminci Asır, 29 Aralık 1955
8 “Deniz Kızı Eftalya: Hayatı, şöhreti, maceraları”, Son Posta, 16 Şubat 1933
9 Hikmet Feridun, age.
10 Salahaddin Güngör, “Baki kalan bu kubbede…’” Cumhuriyet, 18 Mart 1939
11 Yücel, Eylül 1936, Bu gezi gazetelerde de bol bol röportajlara konu olmuştur. Hikmet Feridun Es, “Boğazda mehtap alemi”, Akşam, 6 Ağustos 1936, Selahattin Güngör, “Evvelki gece Boğaziçinde güzel bir mehtap safası yaptık”, Tan, 6 Ağustos 1936
12 Son Posta, 18 Mart 1939
13 Yirminci Asır, 11 Ekim 1952


T24

Yorumlar kapatıldı.