Ahmet Gülümseyen
Kopenhag-Trabzonspor Şampiyon Ligi ön eleme karşılaşması öncesinde, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Sümela Manastırındaki ayin dolayısıyla Trabzon’a gelişinde kendisinin bordo-mavili ekibin simgeleriyle karşılanması ve medyaya servis edilmesi tepki topladı. Rum Patriğine tepkinin haklı gerekçesi Cübbeli Ahmet Hoca’dan geldi ve Trabzonspor ürünleri ve kendi ifadesiyle ‘Ekümenik’ tabiriyle karşılanmasına sert çıktı. Müslümanların yaşanan bu durumdan rahatsız olduğunu, olması gerektiğini söyledi…
Cübbeli Ahmet Hoca’nın sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamasına hak vermemek imkânsız. Bu durum konuya hassasiyetle yaklaşan Müslüman kesimi de rahatsız etti. Ziyaretin ‘tören’ şeklinde gerçekleşmesi ve kendisine yöneltilen soruya ‘Trabzonspor Şampiyon olacak!’ sözleri, futbolun içerisine fitnenin sokulması, planlı ve organize bir davranış olarak yorumlanması, haksız bir yaklaşım değildir. Hristiyan ve Yahudi anlayışının kıskacına almak için, futbol başta olmak üzere milyonların ilgi odağı sporun kullandığını örnekleriyle görmek zor değil. Fitnenin önüne geçmek, oyunu bozmak için Fener Rum Patriği’nin Trabzonspor ismini kullanması örneğinde olduğu gibi, benzer sürecin spor tarihinde nasıl işletildiğini bilmek, hatırlamakta yarar var…
Fenerbahçe’nin 2002 yılında İsrail’den transfer ettiği Haim Revivo’nun Filistin katili Şaron için sarf ettiği –Ben Şaron’un sahadaki elçisiyim- sözlerini, unutmak mümkün mü? Veya Amerika, Irak’ı işgal ettiği yılın 2003-2004 yıllarının hemen sonrasında, 2005 yıllarında Real Madrid takımının bir papaz aracılığıyla Irak’ta misyonerlik yapmak amacıyla futbol okulları açması, yabana atılacak bir durum olmasa gerek. Bir başka örnek, Filistin’in İsrail ablukası altında, İsrail bombalarından sakat bırakılan çocuklar için, Birleşmiş Milletler aracılığıyla Uluslararası Kızılhaç Komitesi gözetiminde, rehabilitasyon amaçlı kurulan Ampute futbol okulları projesini hatırlatıyor. Yahudi sakat bırakıyor, Hristiyan tedavisini (rehabilitasyonunu) üsteleniyor, Avrupa Birliği de (AB) ise önayak oluyor. Masumane gözüken, şeytani bir oyun….
Bu örneklere kafa yorulduğunda, Fener Rum Patriği’nin karşılanma şekli, Trabzonspor hakkında sarf ettiği sözlerinin kabullenir yanının olmadığı, sanırım daha iyi anlaşılacaktır! Patrik Bartholomeos’a havalimanı VİP salonu çıkışında iş adamı tarafından sarı yayla çiçeği, isminin yazdığı Trabzonspor şampiyonluk forması, kaşkolü ve maskesi hediye ediliyor. Aynı Fener Rum Patriği bir başka ile gitse, oranın takımını ‘şampiyon’ ilan edeceğinden emin olabilirsiniz. Çünkü bunların fıtrat ve yaklaşım şeklinde birleştirici değil ayrımcı, bütünleştirici değil ayrıştırıcı tutum var. Bu tür yapılara dikkat edilmesi ve takibinin yapılması önem taşımaktadır. Böyle bir karşılamanın Kopenhag-Trabzonspor maçı öncesine denk gelmesi (denilebilir ki program öncesinde belirlenmiş) tesadüf olamadığı gibi, masumane de olamaz. Gerçeği görmemek için ‘saflığa’ yatılmamalı…
Fener Rum Patriği Bartholomes isminin geçtiği yerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mevcut Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İBB tarihinde ilk kez gerçekleştirilen yemeğe Ermeni, Rum, Süryani, Keldani, Latin, Bulgar, Gürcü cemaatlerinin Ortodoks, Katolik ve Protestan ruhani liderlerin davetini hatırladık. Bu bir anlayışın, bir ideolojinin yansıması değil de ne olabilir? Allah (cc) buyuyor ki; ‘Şüphesi ki Allah katında en geçerli din İslam’dır” (Al-i İmran Süresi-19. Ayet) “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Mâide Süresi-51.Ayet) Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Trabzon’a gelişini anladık da, karşılanış şekli, açıklaması ve sürecin yazılı ve görsel medyaya servis ediliş şekli endişe verici. Kamuoyuna mal olmuş Trabzonspor isminin, iyi niyetten uzak bir anlayışa malzeme edilişine rıza göstermek, tahammül etmek imkânsız. Bu tür organizasyonlar geçmişten gelen tarihi bir sürecin devamı niteliğinde. Nasıl yani? Gazetemiz Yeni Akit’te 2018 yılında ‘Dolar, misyonerlik ve spor’ başlıklı yazımızda yer alan bilimsel araştırmandan bir bölümünü dikkatlerinize sunar, ilgili ve yetkililerin konuya duyarlılıkla yaklaşmasını dileriz; “Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde misyonerlik faaliyetinde bulunan iki önemli örgütün olduğu belirlenmiştir. Bunlardan ilki Amerikan Board diğeri ise Genç Hristiyan Birliği örgütüdür. Bu örgütler Müslüman halkın ilgisini çekebilmek için sporu bir araç olarak kullanmışlardır. Osmanlı İmparatorluğunun farklı şehirlerinde açtıkları kulüpler ve okullarda spora son derece önem vermişlerdir.”
İlk yorum yapan siz olun