İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İSTANBUL’DA HORTLATILAN BİZANS 

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Ahmet Karakaşlı

İstanbul sur içinde Bizans hayalleri yaşayanların aldığı mülk yüzde 56 olmuş.
Türkiye Patrikhane vakıfları adı altında hazine arazilerini kiliseye verdi.
Lozan’da Rum Ortodoks Patrikhanesi olarak kayda geçen Patrikhane bugün ekümeniklik (tüm ortodoks Hristiyanların dini liderliği) iddiasında. Bunu kabul eden büyük devletlerin sayısı çok.
İstanbul’da bulunan birçok cami 1940’lı yıllarda ya yıkılmış, ya da satılmış, Şahıs mülkü haline gelmiş. 
Yani, İstanbul’da İslami eserler azaltılırken, kilise vakıfları çoğaltılmış. 
Lozan’da belirlenen kurala göre patrikhane Türk vatandaşı Rumlardan oluşacak.
Patrikhane kurallarına göre dini bir eğitimden geçmiş olacak.
Yerli Rumlardan hristiyan din adamı olmak isteyen yok.
Böylece patrikhane kendiliğinden çökmek durumunda.
Bunun üzerine Türkiye hükümetimiz harekete geçerek, patrikhaneye “Yunanistan’dan din adamı olarak görev vermek istediklerinin ismini verin, biz onu Türk vatandaşı yapalım, siz de patrikhane yönetimine alın” dedi. 
Türkiye’de biz kilise izi taşıyan her alanı kilise mülkü kabul edip patrikhaneye verirken, Yunanistan’da 3042 Osmanlı ve İslami eserimiz yıkıldı, biz tek laf edemedik.
Hâlbuki Lozan’a göre mütekabiliyet (karşılıklılık) kuralı var. Yani İstanbul Rumları ve din adamları için her ne yapılırsa, batı Trakya’daki Türkler ve din adamları için de aynısı yapılacaktır deniliyor.
Buna göre patriği hristiyanlar seçerken, Batı Trakya’daki müftüleri de Müslüman Türkler seçecekti.
Şimdi patrikhane için fazlası veriliyor, ama Yunanistan’daki müftüleri Yunanistan hükümeti atama yoluyla yapıyor.
Nerede mütekabiliyet?
İşin en acı olayı ise, İtalya’da bir aile kendini Bizans kralı ilan etmiş. Bunu Vatikan kabul etmiş. Birçok Avrupa ülkesi kabul ederek, resmi kabuller yapılmaya başlamış.
Şövalye nişanları veriyor.
Hedefi, İstanbul sur içinde Vatikan benzeri bir Bizans devleti kurmak.
Bu uluslararası anlaşmalara aykırı.
Bizans’ı hortlatmak isteyenlerin ilk yaptıkları hedef seçtikleri yeri SİT alanı ilan ettirmek. Şimdi de Suriçi’ni kazı alanı ilan edip, boşaltmak ve insansızlaştırmak. Sonrası malum.
Altında bin, iki bin yıl öncesine ait bir kilise kalıntısı varsa, üzerindekine bakılmaksızın orası sit alanı haline getiriliyor. Bu şekilde nice cami, mescit ve tarihi eser yıkılıyor. Yani, Bizans’a ait eserler kıymetli, Osmanlı’ya İslam’a ait eserler kıymetsiz.
Bu konuda gerçek hayat yazarı TOLGA SAÇIKARA ciddi ve kıymetli çalışmalar yapmış. 
Şimdi Türkiye’nin bu projeleri dikkatle takip edip, onları etkisizleştirecek adımlar atması gerek.
Ne demek, bizim egemenlik alanımızda, bizim toprağımız üzerinde bir devlet hayali kurmak ve bunu kurumsallaştırmak. Dahası, bu örgütü tanıyarak devlet protokolüne almak. Yani devlet gibi görmek.
Biz hala halifelik gelsin mi, gelmesin mi, adalar İzmir Yunanistan’ın mı olsun, Türkiye’nin mi olsun, hristiyan eserlerini parlatalım, İslam eserlerini mi parlatalım diye tartışıp duralım.
Adamlar bizim altımızı oyuyorlar, haberimiz yok.
Haberimiz var da etkili tedbirlerimiz yok.
Sadece Bizanslı Ekrem demekle iş bitmiyor.
En hassas olmasını umduklarımız bile büyük tavizler, jestler yapıyorlar.
Kiliseye mülk verme (azınlık vakıfları kamuflajıyla) son yirmi yılda oldu. Muhafazakâr kesimin fazla taviz verildiği gerekçesiyle eleştirdiği Atatürk’ün devletleştirdiklerini biz geri veriyoruz. 
Atatürk döneminde Türk Ortodoks patrikhanesi adı altında kurulan ve Rum patrikhanesinin ekümenikliğini kırmaya yönelik örgütsel yapıyı şimdi biz yok sayıyoruz. 
Neden?
Rum Ortodoks patrikhanesi olur da neden Türk Ortodoks patrikhanesi olmaz?
Rum patrikhanesini canlandırmak için Yunanistan’dan din adamı ithal edilmesine izin veren hükümetimiz, Türk Ortodoks patrikhanesinin yaşaması için neden gayret sarf etmez.
Türk Ortodoks patrikhanesini istemeyen tek yapı Rum Ortodoks patrikhanesidir. “Bunlar Hristiyan değil” diyorlar.
Türk Ortodoks patriği rahmetli Selçuk Erenerol, bu konudaki Türk dış politikasını Türk dışişlerinden daha fazla sahipleniyordu. Ekümeniklik için en çok karşı çıkan oydu. Batı Trakya müftülüğünün haklarını en çok savunan oydu. Batı Trakya Türklüğünü en çok savunan oydu. Ben cennet mekân olsun diyorum. 
O öldükten sonra kızı Sevgi Hanım bunu devam ettirmeye çalıştı ama kimse sahip çıkmadı. Dünyada bir ilk olacak olan BAYAN PATRİK olayına Türk kadın hakları savunucuları bile tartışmadı. Neden kadın imam olmaz diye camilerde namaz kılma tiyatroları oynayanlar neden kadından patrik olmaz demediler ve Sevgi Hanıma sahip çıkmadılar.
Ben onlardan bir şey beklemiyorum da Türk devleti neden sahip çıkmadı, çıkmıyor. Yüzyıllık bir patrikhaneye neden sahip çıkılmıyor. Neden Türkiye’deki sözde kilise vakfına ait mülkleri Türk Ortodoks patrikhanesine vermiyor da Rum Ortodoks patrikhanesine veriyor.
Neden Yunanistan’daki İslam mülklerine sahip çıkmak adına batı Trakya Türk Müftülüğü, Halifeliği ve Cami Vakfı oluşturulmuyor.
…..
Ben en çok buna üzülüyorum.
Güneydoğu’da Kürt kardeşlerimizden bazıları halka inmek ve Türkiye dostu Kürt yapılanması oluşturmak istediklerinde arkalarında devleti bulamıyorlar da Türk düşmanlığı yapan Kürt örgütleri her zaman korunup kollanıyor ve muhatap alınıyor.
Korumak her zaman ilan edilerek olmuyor.
Kürtçülük kamuflajıyla Türkiye düşmanlığı yapan hangi örgüte ceza verilebilmektedir?
Birçok akredite yapı, devletçe korunmakta, onlar da her fırsatta Türkiye düşmanlığı yapmaktadırlar.
neden Türkiye dostu örgütlenmelere devlet destek vermez.
Başkalarını boş verelim de neden bizimkiler bu konuda stratejik planlamalar yapmaz.
Face’den tanıştığım Güneydoğulu bir kardeşimiz anlattı.
Halkla kaynaşmaya bütünleşmeye yönelik bir dernekleşme çalışması yapıyorlar, güvendikleri siyasilerden destek istiyorlar, randevu bile alamıyorlar, türlü engellemelerle karşılaşıyorlar.
Ama, malum yapılar uluslararası desteklerle devlet temsilcilerince muhatap alınıyor. 
Biz bunları açmalıyız.
Biz, halkı birleştirecek, bütünleştirecek, kaynaştıracak projelere destek vermeliyiz. tersi yapılara da köstek olmayı başarmalıyız.
Türkiye’nin görünen baş belası PKK’dır.
Gizlenen baş belası batının ve Yunanistan’ın Bizans hayalleridir.
PKK’ya destek de aynı cümledendir.
Anadolu’yu Türklerden ve İslam’dan temizleyerek Hristiyanlaştırmak, Rumlaştırmak, Ermenileştirmektir.
Bu coğrafyada Müslüman Kürtlere de yer yoktur. 
Bunun en açık göstergesi Suriye’de PKK etkisindeki bölgelerdir. Buralarda Müslüman Kürtlere de hayat hakkı tanınmamaktadır. 
PKK’nın müttefikleri de hep İslam düşmanı yerli ve yabancı unsurlardır.
Allah bunlara fırsat vermesin.
Allah bizim yöneticilerimize de basiret ve feraset versin.

https://www.mansetaydin.com/makale/11518200/ahmet-karakasli/istanbulda-hortlatilan-bizans

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın