MEHMET DEPREM
1910 yılı Ermeni tehciri ve Çanakkale savaşı yaklaşıyordu. Osmanlı, memurlarına maaşlarını ödeyemez haldeydi…
İstanbullu Hacer Hanım, memleketim Elbistan’a gelerek ebe olarak görevine başlar ancak çok uzun zaman maaşını alamaz…
Hacer Ebe, belediyeyi sıkıştırınca yetkililer, “ Gel… ” derler; “ Gel sana maaşlarının karşılığı olarak şuradaki araziyi verelim, paramız yok… ” derler. O da kabul eder.
Hacer Ebe vefatına yakın bu araziyi kimsesiz, garibanların gömülmesi için mezarlık olarak belediyeye bağışlar.
Mezarlığın biraz ürkütücü, biraz da kederli olan ‘Gariplik mezarlığı’ adı oradan gelir. Bugün artık adı ‘Gariplik’ olsa da mezarlık Elbistan’ın en bilinen ve artık yer kalmamış meşhur mezarlığıdır. Bakımını, belediye özenle yapar. Mezarlıkta garibanlar değil Elbistan’ın bildik ailelerinin mezarları vardır.
Elbistan’ın artık hiç bilinmeyen mezarlığı ise eski Ermeni mezarlığıdır. Şimdi üzerinde Karayolları Şube Müdürlüğü ve Meteoroloji İstasyon Müdürlüğü ile devletimiz arz-ı endam eder. Çocukluğumuzda oynarken toprak üzerine üzerine çıkmış irili ufaklı kemiklere rastlardık.
Ermeniler sanki hiç Elbistan’da yaşamamış gibi, bırakın kiliseleri, bir tane mezar taşı bile kalmamıştır yıllarca yaşadıkları koca ovada.
Gariplik Mezarlığı; sırtını Şar Dağı’na yaslamış bir araziden ovaya ve Nurhak dağlarına bakar. Bulunduğu bölge tamamen Türk-Sünni Elbistan yerlilerinin oturduğu bölgedir.
Mezarlıktan Şar Dağı’na 1 kilometre kadar tırmandığınızda devasa harflerle yazılmış “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” yazısına varırsınız. Yazının dibine soluklanmak için oturduğunuzda Elbistan ovasını ortadan ikiye bölen Ceyhan Nehri’nin kasabayı aynı zamanda çok net olmamakla birlikte mezhebi ve etnik olarak böldüğünü fark edersiniz.
Nehrin doğu tarafı göçlerden artık iyice azalsalar da daha çok Alevilerin-Kürtlerin oturduğu bölgedir. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE yazsısı işte o Kürt-Alevi mahallelerden en net haliyle görülür.
İncelikli düşünülmüş bir şehir planlamasından çok memleketin 100 yıllık inkarının özeti gibidir bu coğrafi hal. 1980 askeri darbesinden sonra yazılan yazı memleketin milliyetçi ruh haline göre boyanır veya çözüm sürecinde solmaya bırakılır. Kürdün bu sözle bir derdi olmasa da yazının Türklerden çok Kürtler için yazıldığı ziyadesiyle aşikardır.
Orta halli bir Anadolu kasabasındaki durumu günümüz İstanbul’una taşıyalım.
Doğa yağmalanmasın, park AVM yapılmasın diye başlayıp memleketin en büyük sivil itirazına dönüşen Gezi Parkı’a gidelim. Park’ın yanı başında yer alan, Divan Otel ve TRT binasının da üzerinde bulunduğu ve geçmişte Ermenilerin mezarlık olarak kullandığı geniş araziye, Cumhuriyet döneminde hukuksuz bir şekilde el konmuş olduğunu muhtemelen bir çok insan biliyordur.
Ya da 1582’den beri Yahudi mezarlığı olarak kullanılan Hasköy Mezarlığı’nın 29 Ekim 1973 tarihinde hizmete giren Boğaziçi Köprüsü’nün çevre yolları yapımı sırasında yolun mezarlığın orta kısmından geçmesi üzerine bir bölümü istimlâk edildiğini.
Geçtiğimiz 15 Temmuz Cuma günü daha bayram tatili devam ederken İstanbul Beyoğlu’ndaki Hasköy Mezarlığı’nda Yahudilerin mezar taşları kırıldı. Türkiye Hahambaşılığı Vakfı, mezar taşlarından 36’sına zarar verildiğini açıkladı.
Twitter‘dan fotoğraflar paylaşan Türkiye Hahambaşılığı Vakfı gece yarısı mezara girildiği belirterek, İstanbul Valiliğine ve İçişleri Bakanlığına faillerin yakalanması çağrısı yaptı.
Tweet’in altı kınama mesajları kadar konuyla dalga geçen lümpen tweet’lerle doluydu.
İstanbul Valiliği, 81 adet mezar taşının tahrip edildiğini ve olayın, mezarlık çevresinde ikamet eden 11-13 yaşlarındaki beş çocuk tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. O koca mermer blokları kırıp parçalayan 11-13 yaşında çocuklar nasıl çocuk anlamakta güçlük çeksek de ırkçı nefretin gerçekliği tartışılmaz. (Niyeyse Türkeş’in ekranlarda HADEP Milletvekili rahmetli Orhan Doğan’a “Ne mozaik’i mermer ulan mermer” demesi geldi aklıma..)
Eminim yakında bunu yapanlar yakalanırlar. Ne kadar ceza alacakları her mevzuda olduğu gibi memlekette o ara esen politik rüzgâra bağlı. Normalde yasada 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası var. Bu eylem toplumsal tahrik amacını güdüyorsa 1/3 oranında ceza arttırılır.
Peki asıl sorumuza gelelim…
Artık üzerinden dinen veya yasal olarak hükmün kalktığı insanların mezarlıklara insanlar neden zarar verir? Vahabi – Selefi radikal İslamcılar dışında mezarlıklara zarar vermek muhtemelen her inançtan veya inançsızlıkta büyük sapkınlık olarak görülür.
Bu galiba ölenin bile “öteki” kimliğini makbul standart vatandaş yapma derdinin en keskin ruh hali. Ölsen bile Türk-Sunni-Müslüman olarak yat. Yattığın yerde ortalığı karıştırma demek.
Geçtiğimiz günlerde Çanakkale’de Çerkesçe konuşan iki gence otobüste, “Burası Türkiye, Türkçe dışında bir dil konuşmayacaksın” diyen sarhoşla Yahudi mezarlığına saldıran meczubu besleyen aynı damar.
O damar “Burası Ermeni mezarlığı değil” diyerek Aysel Tuğluk’un annesinin Ankara’daki mezarından çıkarttı.
Aysel Tuğluk belki de o anı unutmak için cezaevinde her şeyi unutmaya başladı.
O damar açlık grevinde hayatını kaybeden Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in mezarına saldıran bir grup, “Polis giderse çıkartıp yakacağız, götürüp Sarız’a gömün” tehdidinde bulundu. (Sarız vurgusu Alevilerin orada yaşaması sebebiyle ki İbrahim Sunni idi ama bunun bir önemi yoktu saldıranlar için. Öteki mezarında bile rahat etmemeliydi)
O damar “Çözüm süreci” döneminde dağlardan indirilip Bitlis-Garzan’da gömülen 262 PKK’lının cenazelerini yerinden çıkartıp plastik kutularla İstanbul Kilyos mezarlığındaki kaldırımlara gömdü.
O damar Ermeni mezarlığı görünce yaşanan acıları değil aklına define gelen yağmacılıkta yaşamaya devam ediyor.
Bunu bazen azınlık mezarlıklarından dozer geçiren Menderes ve İnönü hükümetleri yaptı. Bazen radikal milliyetçiler veya İslamcılar.
Hrant diyordu ya: “Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Alıp gitmek için değil, gelip dibine gömülmek için.”
Sevgili Hrant bu mütevazi vasiyetin bile fazla geliyor azımsanmayacak bir kesim için.
Bakma “Kulüp” dizisini izleyip hislendiğimize. O ırkçı şah damarı memleketin hala en kılcal damarlarına kadar kan pompalamaya devam ediyor. 6-7 Eylül’ü, Maraş, Sivas, Dersim katliamlarını yapanlar bazen otobüslerde, bazen mezarlıklarda karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Kimi hala “Vatandaş Türkçe konuş” diye saldırıyor, kimi hala Müslüman değil diye mevtaya eziyet ediyor
Ölene de yaşayana da huzur vermiyor o ırkçı damar.
İlk yorum yapan siz olun